|
Geri İleri
Hızır Bey Çelebi |
|
Senâ-u hamd-u minnet Hakk'a her ân
O'dur Sultan Ali-l-Vasfı veş'Şân
Yetişmez künhüne efhâm-ı mahlûk
Erişmez hükmüne âsâr-ı butlân
Hamd= güzel övgüler, bâtıl olmanın
eserinden hüküm ve hikmeti münezzeh, şânı ve sıfatları âlî
Allah'a mahsustur.
Salât olsun Nebîmiz Mustafa'ya
Odur mübdi'-i nûr-i şer'i Yezân
Allah'tan rahmet ve bereketler,
şeriatini izhar eden Adnan neslinden Mustafa=seçilen= seçkin
Nebîmiz'in üzerinde olsun
Dahî ashâb-u âl-u tâbiîne
Bulutlar nitekim bezi ede bârân
Böylece rahmetler, bulutlar mer'alarda
sahralarda cömerdlik yaptığı müddetçe, âlinin, ashabının ve
sonra kendilerine tâbi' olanların üzerinde olsun.
Budur abd-i fakîrin i'tikâdı
Kabul eder her ehli iman
Zihnimde tutmuş olduğum hükümler
Allah'a karşı günah işleyen kulunun akidesidir. Onu, imanla
vasıflanan her müslümana tavsiye etmektedir.
Zahîre eyleyub rûz-i cezâya
Umar Hakk'dan anınla ecr u ihsân
O zihnî akîdelerimi, ihsan ve adalet
sahibinin yanına emanet bırakmış olduğum halde hakkında şüphe
olmayan güne zahîre= azık saymaktayım..
Vucûd-i Sâni'-u Banî Kadîme
Delillerdir havâdis cümle erkan
İlâhımız = azabından korktuğumuz
nimetini sevdiğimiz olan Ma'bûd'umuz, Vacib = aklın yokluğunu
kabul etmediği Hak Bir Varlık'tır. Eğer O olmasaydı, imkan
vasfıyla kuşatılmış silsile ferdleri kesilmezdi
Böylece hâdiseler= olaylar, aslî
unsurlar, ferden ve topluca, kadîm, San'atçı, Yaratıcı'nın
Vücûdu üzerine şehadet etmektedirler.
Çu yok halk-ı halâyık ihtilâfı
Bilindi bir durur bu hükme sultan
Mahlukun muhalefetten hâlî olarak
yaratılması- çünkü tevâtür yoktur- ikinci bir hâlıkın=
yaratıcının varlığına hüküm etmeyi engeller.
A'nın Zatı'na benzer nesne yok hiç
Vucûb ile değil bu hükm-i imkan
O Mutlak Vücûd'un Zât'ı yani Kendisi,
imkanla vasıflanan şeyin benzeri değildir. Binaenaleyh Vücub ile
imkan hükmü bir değildir.
Subûtî Sıfatlar
Velî Semi'-u Basar İlm-u İrâdet
Hayat, Kudret, Kelâm-ı gayri elhân
Sıfatlardır bular Zât ile kâim
Kadîmlerdir gerekdir böyle îmân
Çu etmez Hakk'dan ânlar infikâkı
Hata görmez bu sözde ayn-ı yekzân
O Mutlak vücud, Hayy= Diri'dir,
İşiti'dir, Görücüdür, Bilici'dir, İradeli'dir, Kudret
Sahibi'dir; telaffuz olmaksızın Kelam Sahibi'dir.
İfâde eyledi nefy-i teselsül
Ki vardır kudret zî sun'-u itkân
Birbiri ardınca yahud topluca
teselsülün nefyi, sanatı hatadan korunan sanat Sahibi'nin
Kudreti'ni ifade etmektedir.
Zâtî sıfatların delili
Delîl eylediler ilmine ânın
Kemâl-i sun'unu erbâb-ı îkân
Nitekim yakîn erbabı, müessirin ilminin
üzerine işinin hatadan âri olmasını delil kılar
Erişmezse zamâniyyâta ilmi
Değil lâzım gelir kevkît-i ezmân
Ve Onun tüm zamanları bilmesi, ilminin
zamana bağlanmasını gerektirmez.
İrâdetle gelir her şey vücûda
Değil lâkin rızası üzre küfrân
O'nun iradesinden hiçbir şey haric
değildir. Ancak Kendisi aslâ küfre razı olmaz.
Dahî emr-u taleb olmaz irâdet
Sıfatdır ol eder isbât-ı rüchân
Allah Teâlâ'nın iradesinin manası,
emretmek, taleb etmek değildir, bilakis makdûru= güç yetirilen
şeyi, tercihe tahsis eden bir vasıftır.
Şu eşyâda kim olmaya terâcuh
Revâdır anda tercih etmek insan
İki kâse beraber su verilse
Birin almak gibi ol demde atşân
Seçilmesi menfî olan şeyin tercih
edilmesi mümkündür. Mesela susuz bir kimsenin iki su kabından
birisini seçmesi gibi.
Dahi tekvîninin yokdur zamânı
Velî mahlûka vardır vaktile ân
Zâtî sıfatların delili- 2
Kelâm aslında bir nefsî sıfattır
Anın çün söylemez hırsla hayvân
Konuşmamız, nefsî bir sıfattır.
Binaenaleyh kendimize mahsus olan konuşmak = telaffuz vasfıyla,
dilsizden ve konuşamayan hayvandan ayrılmaktayız.
Değildir muktezâ Nefsiyle halkın
Lügâtin halkı İncîl-u Furkan
İncil ve Tevrat gibi lügatleri
yaratması, Zatı'na mahsus kelâmının mahluk olmasını ve o kelâmın
çokluğunu gerektirmez.
Kelâmın gayrıdır ilm-u İrâdet
Anı tefrîk eder yerinde vicdân
Binaenaleyh vicdanla beraber olduğu
zamanda, iradesinin farklı olmasından dolayı, kelam, bir şeyi
bilmek yahud onu irade etmek demek değildir.
Değildir şer'i hak fer'i kelâmın
Yeter isbatına i'câz-ı Kur'ân
Kur'an'ın muciz olması kâfi geldiği
için şeriatin sübûtu kelâm sıfatının dalı değildir.
Ahirette Allah'ın Görünmesi Haktır
Görür gözlerle Mü'minler Hudâ'yı
Anı görmez olanlar bunda umyân
(küfür sebebiyle dünyada) Kör olanlara
değil lâkin ahirette Allah'ın gözle görülmesi Mü'minler için
vâki'dir
Dahî bilkim hüviyetdir görünen
Velî cevherliğinden sanma ey cân
Dahî sanma araz olmak yönünden
Ola ya sebk yönünden ana fukdân
Madde olduğundan, araz olduğundan yahud
üzerine yokluk geçmesinden dolayı değil, ancak Zât-ı Şerîfi
Kendisi görülecektir.
Bilinmez bunda Hakk'ın kühn-i Zâtı
Tereddüd ahiretde etti ihvân
Hakk Teâlâ'nın Zâtı'nın Hakîkati,
âlemimize nazaran idrak edilmemektedir. Lâkin ahirette idrak
edilip edilmemesi hususu tereddüdlüdür.
Tercüme : İsmail Çetin |
Geri İleri
|
|
|
|