1063 Hac ibadetinden sonra
"Kurban'ı" ele almamızın sebebi, vakit birliğidir. Molla Hüsrev
"Udhiyye" babının girişinde: "Bu babın Kitabû'l Hacc ile olan ilgisi,
udhiyye'nin hacc günlerinde kesilmesidir. Udhiyye kuşluk vaktinde kesilen hayvanın
(Kurban'ın) ismidir. Zira nahr günlerinde (Kurban Bayramı'nda) kesilen hayvan, kuşluk
vaktinde kesildiği için (Vaktin adı ile) "Udhiyye" olrak isimlendirilmiştir"(317)
buyurmaktadır. Kurban; arapça bir kelime olup, (K-R-B) kökündendir. Lûgatta
"Manen yaklaşmak, yakın olmak ve müşavir olmak" gibi manalara gelir.(318) İslâmi
ıstılâhta; "Allahû Teâla (cc)'ya ibadet niyetiyle muayyen bir vakitte, hususi
bir hayvanı kesmeye kurban denir"(319) tarifi esas alınmıştır. Resûl-i Ekrem
(sav)'in: "Kurban kesiniz!.. Zira kurban babanız Hz. İbrahim
(as)'in sünnetidir"(320) buyurduğu bilinmektedir.
1064 Kurban; Hz. Adem (as) ile birlikte başlıyan "Tevhid Mücadelesi"nin
tarihine ait bir bayramdır. Mü'minlere Hz. İbrahim (as)'in ve Hz. İsmail (as)'in
teslimiyetini hatırlatır. Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Efendimiz
(sav)'in Hz. İsmail (as)'in soyundan geldiği bilinmektedir.(321) Şimdi kurban vakıasını
Kur'an-ı Kerim'den öğrenelim;
"(İbrahim): "-Ey Rabbim,
bana salihlerden (bir erkek evlât) ihsan buyur (diye dua etti)". Biz de ona (İbrahim'e)
çok uysal bir erkek evlât müjdesi verdik. Artık o (erkek evlât, babası İbrahim'in)
yanında koşmak çağına erince (babası) "Oğulcağızım" dedi. "Ben
seni rüyamda kurban ederken görüyorum. Bak artık ne düşünürsün". (Oğlu)
Dedi ki: "-Sana Allahû Teâla (cc) ne emretmişse, onu aynen yerine getir. İnşaallah
beni sabredenlerden bulacaksın"!.. Vaktaki bu suretle ikisi de (Allah'ın emrine)
ram oldular. (İbrahim) Onu alnı üzere (kurban etmek için) yatırdı. Biz ona:
"-Ya İbrahim, rüyana (sana vahyettiğmiz emre) sadakat gösterdin. Şüphesiz ki
biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız" diye nidâ ettik. Hakikat bu
apaçık ve kat'i bir imtihandı. Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. Sonra gelen
(peygamberler ve ümmet)ler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık."(322)
1065 Dikkat edilirse kat'i olan husus açıktır. Hz. İbrahim (as) Allahû Teâla (cc)'nın
emrine teslim olarak kendi öz oğlunu kurban etmeye, Hz. İsmail (as) de Allah (cc) rızası
için kurban olmaya razı olmuştur. Kurban kesmek için bıçağına sarılan her mükellef
bu mahiyeti iyi tefekkür etmelidir. Bilindiği gibi "Teşrik günlerinde alınan
tekbirler", Hz. İbrahim (as), Hz. Cebrail (as) ve Hz. İsmail (as)'in kurban anındaki
tutumlarını ve teslimiyetlerini beyan etmektedir.(323)
1066 İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a) ile İmam-ı Muhammed
(rh.a); "Kurban kesmek hürr, zengin ve seferi halde
bulunmayan her mü'min üzerine vaciptir" hükmünü
beyan etmişlerdir.(324) Kur'an-ı Kerim'de: "Rabbin için
namaz kıl ve kurban kes"(325) hükmü beyan buyurulmuştur.
Kadı Beyzavi bu Ayet-i Kerime'de geçen "Venhar" hükmünün, nahr günlerinde
kesilen kurbana delalet ettiğini esas almıştır.(326) Müfessirlerden bir kısmı ise;
bu Ayet-i Kerime'deki hitabın Resûl-i Ekrem (sav)'e ait olduğunu beyan ederek, kurban hükmünün
umumi olmadığını, hususiyet belirttiğini kaydetmişlerdir. Esasen bu Ayet-i
Kerime'nin mücmel olduğunu ve "Venhar" hükmünü birçok manalara geldiğini
bütün ûlema kabul etmiştir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Kim ki kurban kesmeye mali kudreti bulunur da kesmezse, o kimse namazgâhımıza
sakın yaklaşmasın"(327) buyurduğu bilinmektedir. Bu
Hadis-i Şerif'teki "Namazgâhımıza sakın yaklaşmasın" hükmünü esas alan
Hanefi fûkahası, "Mezhebte zahir olan rivayet, kurbanın vacip olduğudur" hükmünde
ittifak etmiştir. İmam-ı Yusuf (rh.a) indinde kurban kesmek "Sünnet-i Müekkede"dir.(328)
1067 Hz. Cebele b. Süleym'den rivayet edildiğine göre, bir kimse İbn-i Ömer (ra)'e kurban kesmenin vacip olup-olmadığını
sormuştur. İbn-i Ömer (ra) bu suale şu cevabı verir: "Resûl-i Ekrem (sav) ve bütün
müslümanlar kurban kesmişlerdir". Aynı kimse suali
tekrar edince: "-Anlamadın mı? Resûl-i Ekrem (sav) ve bütün müslümanlar kurban
kestiler" buyurur.(329) İmam-ı Şafii (rh.a) Beyhaki'de yer alan: "Hz. Ebû
Bekir (ra) ile Hz. Ömer (ra), kendilerini görenler vacip olduğunu zannederler
korkusuyla kurban kesmezlerdi" haberini esas alarak, kurbanın vacip değil, sünnet-i
Müekkede olduğunu beyan etmiştir.(330) İmam-ı Malik (rh.a) ve İmam-ı Ahmed (rh.a)
indinde de kurban vacip değil, sünnettir. Dolasıyla bir mükellef kurban keserse sevap
kazanır, ancak kesmezse günahkâr olmaz. Hanefi fûkahası; "kurbanın vücûbunun
şartlarına haiz olan bir mükellef, kurban kesmezse günahkâr olur" hükmünde müttefiktir.
İbn-i Ömer (ra)'den rivayet edildiğine göre Resûl-i
Ekrem (sav) Medine'de kaldığı on yıllık zaman içerisinde, her yıl kurban kesmiş,
hiç terk etmemiştir.(331) Ayrıca Hz. Zeyd b. Erkam
(ra)'dan rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te sahabe-i kiram: "-Ya Resûlallah,
kurbanlar nedir?" sualini tevcih etmiştir. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav):
"Babanız Hz. İbrahim (as)'in sünnetidir" buyurmuştur. Sahebe-i Kiram: "Bize kurban kestiğimizden
dolayı ne kadar mükâfat vardır?" diye sordular. Resûl-i Ekrem (sav): "-Her kılına mukabil bir sevab vardır"(332)
cevabını verdi. Sonuç olarak Resûl-i Ekrem (sav) Medine'de her yıl mutlaka kurbanı
kesmiş ve mü'minlere de kesmelerini tavsiye buyurmuştur.
|