|
|
Prof.Dr. Hayrettin KARAMAN | |
E - MOĞOL İSTİLASINDAN MECELLE'YE 1. Siyasî durum Bağdâd'ın Moğollar eline düşmesinden, Mecel- le'nin tedvini tarihine kadar (1258-1869) süren bu devrenin başlarında, doğudan batıya ilerleyen Mo- ğollar Harzemşahlar'ı ve Selçukluları mağlûb et- miş, İran'ın Deylem bölgesinde hüküm süren İs- mâilîleri ortadan kaldırmış. Bağdâd Abbâsi hilâfe- tine son vermişlerdir. Kösedağ muhârebesinden sonra (1243) Anadolu Selçuklu Devleti'ni de ken- di nüfuzları altına almışlardır. Anadolu Selçuklu- ları zayıflayıp Moğollar hâkimiyeti ele alınca 15. asrın ortalarına kadar Anadolu beylikleri yer yer müstakil hâle gelmişlerdir. Bunlardan biri de batı uçlarında yerleşmiş bulunan Osmanlı Beyliği'dir. 1299 dan itibaren çığ gibi gelişen bu beylik zaman içinde İran dan Balkanlar'a, Kırım'dan Kuzey Af- rika kıyılarına, Mısır, Suriye, Irak ve Yemen'e ka- dar hâkimiyetini yayan büyük bir imparatorluk hâline gelmiştir. 1258 de Hulâgü'nun Bağdatı'ı istila ederek son Abbasi halifesi Mu'tasımbillâh'ı öldürmesinden üç yıl sonra (859/1261) Memlük sultanı Baybars, sal- tanatını güçlendirmek için, maktül halifenin Suri- ye'ye kaçmış bulunan amcası Müstansırbillah'ı halife ilan etmiştir. Böylece Yavuz Selim'in Mısır fethine (1517) kadar devam edecek olan Mısır Ab- basileri devri başlamıştır. Yine bu devirde Endülüs İslâm Devleti'nin se- kiz asırlık hayatı sona ermiştir (1492). 2. İctihad ve fıkıh: Hukuki hayatının ve hukuk ilminin gelişmesinde hâkimiyet ve istiklâl birinci derecede rol sahibidir. Moğol istilâsı birçok İslam devletinin hayatına son vermiş, Gazan Han'a kadar (1271-1304) devlet is- lami olmayan Cengiz Yasası ile idâre edilmiştir. Bu arada halk şahsi - dini işlerinde serbest bırakıl- mış, onlar da devrin fıkıhçıları ile birlikte çeşitli fıkıh mezheblerine taassupla sarılmışlardır. Bu davranışta devre hakim olan anarşi, huzursuzluk ve çözülmenin tesiri büyük olsa gerektir. Bundan önceki devrede gördüğümüz tahric (çıkarım) ve tercih selâhiyeti taşıyan fıkıh bilginlerinin yerini bu devirde tam manasıyle taklitçi fukaha (hukuk alim- leri) almıştır. Yeniden bağımsız veya bir mezhebe bağlı ictihad yapmak bir yana, bir mezhebe bağlı müslümanın bir başka mezhebden istifadesi, bir başka mezhebe bağlı imamın arkasında namaz kılmasının ceva- zı (mümkünlüğü) tartışma konusu edilmiştir. Mısır Abbasileri ve Memlükler devrinde Mısır, Suriye, Yemen gibi bölgelerde ictihad hareketi canlanma göstermiş ise de teşvik görecek yerde baltalanmış, taassup ve siyasi baskıyı yenememiştir. İbn Teymiyye ve talebeleri, Süyüti, Yemenli bazı müctehidlerin hayatı bu mücadelenin tipik örnekleriyle doludur. Bu devirde, fıkıh bakımından ilmi hayatın özel- liklerini şu maddelerde toparlayabiliriz: a) Önceki devirlerde ilmi seyahatler adeta bir mektep vazifesi görüyor, uçsuz bucaksız İslam dünyasının bir ucundan diğerine ilim ve görüş alış verişine zemin hazırlıyordu. Bu devirde ise bilgin- ler arasında bu manada irtibatlar kesilmiş, herkes kendi kabuğuna çekilmiştir. b) Gerçek manasıyle hukukçu yetiştiren, hu- kuk zihniyetini ve ilmini geliştiren kitaplar (müc- tehid imamların ve talebelerinin kitapları) yerine. tartışmasız, hazır hükümleri en kısa yoldan nakle- den, emeksiz kitaplar tercih edilmiştir. |
c) Meselelere hakkını vererek inceleyen, ge- rektiğinde kılı kırk yaran kitaplar yazılmaz olmuş; bunların yerine kelime tasarrufunu en büyük ma- rifet sayan, meseleleri bilmece haline getiren muh- tasar (kısaltılmış) kitaplar ve metinler yazılmıştır. Bunların anlaşılamaması üzerine şerhler, haşiyeler, tâ'likler (metinle beraber veya dipnotu şeklinde açıklamalar) yazılmış, mana ve muhteva (içerik) üzerinde kafa yorma ikinci plana atılarak kelimelerle, ıstılahlarla (deyimlerle) meşgul olunmuştur. d) Yürüyen hayatı, donmuş hükümlere uydur- mak güç, hatta imkansızdır. Bunun içindir ki, İs- lamda ictihad müessesesi vardır ve değişmez hü- kümlerin sayısı az tutulmuştur. Halbuki bu devir- lerde ictihad yerine te'vil (yorum) ve hile kapısı açılmış, hayatı fıkıh kitaplarına uydurabilmek için dinin ruhuna aykırı yollara sapılmıştır. Faiz ve boşama konularındaki hile ve te'villeri burada örnek ola- rak hatırlayabiliriz. 3. Adli teşkilat, kaza ve hüküm kaynakları: Başkadı, kadılar ve naibler şeklindeki sıralan- ma içinde kaza işini yürütenler bu dönemde de İs- lam ülkelerinde genellikle (Gazan Han dan önceki devre müstesna) İslam hukukuna göre hükmet- mişlerdir. Her bir ülke umumiyetle bir tek mezhe- be göre hükmetme prensibini benimsemiş olmakla beraber Memlükler devrinde, eyaletlerde, her mez- hebden bir kadı'l-kudat (Başhakim) bulundurulmuş, bunlara kendi mezheblerinden kadılar tayin etme selahiyeti verilmiştir. Osmanlılarda sancak ve daha küçük yerlerin idari ve adli işleri kadılara bırakılmış idi. En bü- yük ilmiye makamı Bursa kadılığı iken Birinci Mu- rat zamanında kadı-askerlik makamı ihdas edilin- ce üstünlük buraya intikal etti. Fatih zamanının sonlarına doğru işlerin çoğalması sebebiyle kadı- askerlik Anadolu ve Rumeli olmak üzere ikiye çı- karılmıştır. Önceleri kadılar fetva (halkın dini so- rularına cevaplandırma) işini de yürütürken Yavuz Selim zamanında şeyhülislamlık müessesesi kurul- muş, bu makam zamanla sadr-ı azamlık (başbakan) mertebesiyle bir tutulmuştur. Şeyhülislam ilmiyyenin reisi ve şer'i mahkemelerin nazırıdır. Başlıktaki "hüküm kaynakları.." tabirinden maksat, hukukun bütün sahalarında başvurulan kaynaklar, bağlayıcı kanun ve kaidelerdir. Bu de- virde amme hukuku sahasında umumi olarak isla- mi esaslar yanında örfü adetler ve kanunnamele- rin, hususi hukuk sahasında ise fıkıh ve fetva ki- taplarının kanun mesabesinde (ölçüsünde) tutulduğunu söylemek mümkündür. İdari, mali, cezai muhtelif hukuk sahalarına ait olmak üzere vaktiyle padişahın emir ve fer- manlarıyle konmuş kanun ve nizamları aynen ve- ya özet halinde toplamak suretiyle yazılan mecmu- âlara " k a n u n n a m e " denmiştir. Daha önce- sinden intikal etmiş kanunlar bulunmakla bera- ber derlenmiş, tipik en eski kanunnamelerden bize kadar gelenler Osmanlılara aittir. Bunların da il- ki Fatih devrinde tertip edilmiştir (1451-1481). Ka- nunnameler, düzenlemeyi şeriatın ülü'l-emre bırak- tığı mevzuat sahasını doldurmaktadır. Fıkıh ve fetva kitapları kadıların kanun gibi kullandıkları önemli kaynaklardır. Kadılar tayin edilirken -çok kere- hangi mezhebin ictihadla- rıyle hükmedeceği belirlenmiştir. Hatta mezheb içinde ictihad ihtilafı varsa kadının nasıl davrana- cağı, hangi ictihadı tercih edeceği de tayin edilmiş, bunu kolaylaştırmak maksadıyle "rasmu'l-müfti. muinu'l-hukkam, edebu'l-kadi" gibi kitaplar (bir nevi muhakeme usulü el kitabı) yazılmıştır. Bur- salı Tahir Bey Osmanlı Müellifleri'nde 92 kadar fetva mecmuası tesbit etmiştir ki, bunlardan 26 adedi şeyhülislâmlara, birisi de Beyazıd'ın oğlu şehzâde Korkud'a aittir. |