|
|
Prof.Dr. Hayrettin KARAMAN | |
HUKUKUN KAYNAKLARI -5 Fayda esası (istislah veya mesalih-i mürsele): Ferd ve cemiyet için faydalı olana " maslahat ", bunu temin etmeye " celb-i maslahat ", zıddına da " mefsedet ve def'i-mefsedet " denilmiştir. Kıyas bahsinde illetin hikmeti, hikme- tin de maslahatı kapsadığını zikretmiştik. Bir kıs- mı hükümlerin hikmet ve maslahatına nasslar te- mas etmiş ve açıklamıştır. Bunlar tarandığı zaman bütün hükümlerin dini, hayatı, aklı, malı ve na- musu (nesli). korumak için vazedildiği (konulduğu) ortaya çıkmaktadır. Mesela cihad dini, kısas hayatı, içki yasağı, aklı (ruh sağlığını), zina yasağı, namusu ve nesli, hırsızlık yasağı da malı korumak için konmuştur. Nasların doğrudan veya dolaylı ifadelerinden anlaşılan maslahatlara " m ü t e b e r m a s l a- h a t I a r " denir. Bir de ilk nazarda veya bazıları- na göre faydalı (maslahat) göründüğü halde dinin yasakladıkları vardır ki, bunlara muteber olmayan manasında " mülğa maslahatlar " denmiştir; mesela faiz anapara sahibine ve toplumun bir kesimine bazı menfaatler sağladığı halde din bunu yasaklamıştır; şu halde bu maslahat mülğadır; da- ha başka bir ifade ile insan aklı bu maslahat tak- dirinde yanılmıştır. Gerektiği halde savaşa katıl- mayıp hayatı korumak, oğula verilen kadar kıza da mirastan hisse vermek kişiler açısından faydalı gibi görülmekle beraber din bunları meşru görme- diği için gerçek manada faydalı telakki edilemez- ler (sayılamazlar). İşte bu iki maslahat arasında bir de dinin ne itibar ettiğine, ne de iptal ettiğine ait nas ve dela- let bulunmayan maslahatlar vardır ki, bunlara " mürsel maslahatlar= denir. Müctehidlerin farklı görüşler getirdiği maslahat çeşidi budur. Ancak incelendiği zaman bu ihtilafın lafızda (söz- de) kaldığı, kıyası tamamen inkar eden zahiriler dışında hemen bütün müctehidlerin, farklı isimler altında menfaat esasına göre de hüküm verdikleri, hükme vardıkları anlaşılmaktadır. Nazari (teori) sahada hanefi ve şafiilerin mürsel maslahatı bir kaynak olarak kabul etmedikleri, maliki ve hanbelilerin ise kabul ettikleri söylenmiştir. Dinin, iptal etmemekle beraber herhangi bir hükme esas da kılmadığı maslahatları kaynak ola- rak kabul etmiyenler görüşlerini şöyle delillendir- mişlerdir: Allah ve rasülü insanlar için faydalı olan her hususu hükme bağlamış, sükût geçtiği bir mas- lahat bırakmamışlardır; yani hakkında nas veya işâret bulunmayan maslahat muteber maslahat de ğildir; din bu yüzden onlara işaret etmemiştir. Haklı olarak bu nevi maslahatı da hükme esas kılanlar ise nasların bütün teferruatı ve kıyamete kadar ihtiyaç duyulacak olan bütün maslahatları ihtiva etme hedefine yönelmediğini, kaide ve pren- sipleri koyduğunuzu, bunların ışığında ve bunlara aykırı olmamak kaydıyle diğer maslahatları da müctehidlerin tesbit etmeleri ve bunlara hüküm bina etmelerinin tabii olduğunu ileri sürmüşlerdir. . |
Sahabe devrinden beri yapılan uygulama da bu görüşü teyit etmektedir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'in bir mushafta toplanması, mirastan mahrum et- me maksadına yönelik boşanmanın varis olmaya engel teşkil ettirilmemesi, zanaatkarların zayi et- tiği müşteri mallarının tazmin ettirilmesi, bir kişi- yi müştereken öldüren topluluğun kısasen cezalan- dırılmaları.., aynı esasa dayanan uygulamalardır. Bu esası kabul eden müctehidler Şari'in mak- sadından (din vazıı Allah'ın maksadından) uzak- laşmış olmamak için bazı şartlar da koymuşlardır: a) Mürsel maslahat esasına dayanan hüküm ibadetler dışında bir mesele ile ilgili olacaktır; çün- kü ibadetler aklın idrak sahası dışında kalmaktadır. b) Varılan hüküm naslara aykırı olmayacaktır. c) Maslahat kabul edilen husus (faydalı telak- ki edilen şey), naslardan çıkarılan faydalı anlayı- şına uygun düşecektir. Bazı örnekler Müctehidlerin fayda esasına dayanarak var- dıkları hükümlerden bazı örnekler vermek prensi- bi daha da belirgin hale getirecektir: Mâlikilerde: Müctehid derecesinde bilgin kim- se bulunmadığı zaman bulunanın en iyisini başkan yapmanın, daha faziletlisi varken başkasına bey' at etmenin, devletin geliri zaruri giderleri karşıla- maz hâle gelince zenginlerden vergi almanın, caiz olması. Şafiilerde: Düşmanın binek olarak kullandığı hayvanların öldürülmesi, savaşı kazanmak için ihtiyaç duyulduğu zaman ağaçların tahrip edil- mesinin câiz olması. Hanefilerde: Düşmandan ganimet olarak alı- nan malları taşımak mümkün olmayınca, tekrar onlara geçmemesi için imha edilmesinin caiz olma- sı. Keza, istihsan bahsinde geçen menfaat sebebiy- le kıyasın terki. maslahatla hükme örnek olmakta- dır. Hanbelilerde: Bozgunculuk çıkaran, ahlaksız- lik aşılayan kimselerin emin yerlere sürgün edil- mesinin, çocuklardan bazılarına -hastalık, ihtiyaç gibi sebeplerle- farklı bağışta bulunmanın câiz ol- ması. Yine aynı esasa dayanarak bazı hanbeli fı- kıhçıları stokçuluk yapanların mallarının cebren satılmasını, halkın ihtiyacına rağmen işlerini bıra- kan zanâatkârların emsal ücretle cebren (zorla) çalıştırılmalarını câiz görmüşlerdir. . |