|
|
Prof.Dr. Hayrettin KARAMAN | |
HUKUKUN KAYNAKLARI -2 Sünnet: Tarifi ve kaynak olma özelliği: Sünnet kelimesi lügatta tutulan yol, âdet, dav- ranış şekli demektir, ilmi bir terim olarak sünnetin birkaç manası vardır: a) Bid'at karşılığı kullanılan sünnet, Hz. Pey- gamber'in tebliğ ettiğine ve yaptığına uygun olan demektir. b) Farz, vacib, sünnet... sıralaması içinde sün- net, dinde yapılması kesin olarak istenmemiş ol- makla beraber tercih ve teşvik edilmiş olan davra- nış ve iş demektir. . c) Kitab, Sünnet, icma, kıyas... sıralaması içinde sünnet -ki burada bizi, ilgilendiren de bu- dur- dinin kaynaklarından biridir ve şöyle tarif edilmiştir: Kuran'dan ayrı olarak Hz. Peygamber- den nakledilen (O'na ait olan) söz, fiil ve tasvip (takrir) dir. Kuran-ı Kerim'de Hz. Peygamberin söyledik- lerinin de vahiy mahsülü olduğunu bildiren ayet ile O'na itaat etmeyi, emrettiklerini yapıp, yasak- ladıklarından kaçınmayı, O'nun bir örnek olarak ve Allah'ın vahyettiklerini hem kullarına ulaştır- mak hem de açıklamak maksadıyle gönderildiğini ifade eden ayetler sünnetin dini bir kaynak oldu- ğunu isbat etmektedir. Ayrıca peygamberlik mef- humu ve inancı bunu gerektirdiği gibi sahabeden beri bütün İslam bilginleri ve müslümanlar da sünneti dinin ikinci kaynağı olarak benimsemişler- dir. Sünnetin çeşitleri: Dini bir kaynak olup olmama bakımından sün- net kısımlara ayrılmıştır: a) Kavli (söz şeklindeki) sünnet: Sünnet peygamberimizin sözü ise bâzı hadis bilginleri özellikle buna "h a d i s" demişlerdir. An- cak daha yaygm kullanışa göre fiil ve tasvip şek- linde de olsa -bize söz şeklinde nakledilen bütün sünnetlere -hadîs denilmektedir. Peygamberimi- zin (s.a.) birçok sözü nakledilmiştir; ancak bunla- rın hepsi dini ve hukuki birer kaynak (delil) ma- hiyetinde değildir. Mesela Medine'ye geldiği zaman buradaki hurma yetiştiricilerinin, tozlaşmayı sağ- lamak için erkek hurma dallarını dişilerinin dal- larına astıklarını görmüş " bunu yapmasanız ol- maz mı?". demişti. Bu sözü duyanlar dini bir emir gibi telakki ederek mezkür işi terketmişler, bu da hurmaların verimsiz olmasına sebep olmuştu. Hz Peygamber duruma muttali olunca "Gerekeni ya- pın, siz dünyanızın işlerini daha iyi bilirsiniz." (5. Müslim, Müsäqät, 104.) buyurdular. Kaynak mahiyetinde olan hadis, dinî hüküm koymak veya bunu açıklamak maksadıyla söylenmiş olandır. b) Fiil şeklindeki sünnet: Peygamberimizin fiillerinden ibaret olan sün- netin de kaynak olanı ve olmayanı vardır: aa) Bir peygamber olarak değil de bir insan, bir beşer olarak yaptıkları dini ve hukuki kaynak mahiyetinde değildir: Yeme, içme, oturma, kalkma, yürüme şekli vb. gibi. Bunları taklit etmek serbest. hatta güzel olmakla beraber gerekli değildir. Vahye dayanmadan, sırf kendi beşeri tecrübe- sine dayanarak yaptığı günlük dünya hayatı ile il- gili işler de bu kabildendir. Ordunun tanzimi, sa- vaş taktiği, tedavi usulleri bunlara örnektir. Nite- kim ashab-ı kiram da bu neviden olan davranışla- nın, vahye dayanmadığını, sorarak veya karine- lerle anladıkları zaman kendi muhalif (farklı) gö- rüşlerini ileri sürmüşler, bazen Rasülullah (s.a.) da bunlara uymuştur. ab) İftar etmeden bir günden fazla oruç tut- mak, gece namazı ile mükellef olmak, gibi kendi- lerine mahsus fiilleri de umumi hüküm kaynağı degildir. ac) Kuran-ı Kerim'in tafsilat vermeden esası- nı koydugu hükümleri, kaide ve ibadetleri açıkla- yıcı mahiyetteki fiilleri ayetler derecesinde bağla- yıcı olarak kaynaktır. Ayetler namazı, orucu, hac- cı, zekatı vazetmiş, fakat uygulayabilmek için ge- rekli birçok tafsilatı sünnete bırakmıştır; şu hal- de namaz, oruç, hac ve zekat ile ilgili olarak Hz. Peygamberin uygulaması bu ayetleri açıklamakta ve aynı derecede dini kaynak olmaktadır. ad) Doğrudan Hz. Peygamber'in yaptığı, fakat farz, vacib, mendüb (sünnet), mübah olmak gibi vasfı belli olan fiilleri kaynaktır. ae) Yukardaki şekilde vasfı belli olmamakla beraber ibadet maksadiyle yaptığı bilinen fiiller ümmeti için de kaynak olup -bu fiillerin- müs- tehab olduğunu gösterir. Eğer ibadet maksadıyle yapılmamış ise bu takdirde de mübah (serbest: ya- sak olmayan) fiillerden olduğu anlaşılır. |
c) Tasvib şeklindeki sünneti: Hz. Peygamber yalnız sözleriyle değil, davra- nışları ile de İslam Dini'ni tebliğ etmek ve insanla- ra örnek olmak üzere gönderildiği için meşru ve caiz olmayan bir davranış karşısında süküt etmesi, onu kabul etmiş gibi görünmesi mümkün değildir. İşte bu sebeple O'nun huzurunda yapılan, yahut başka bir yerde yapılıp da kendisine anlatılan bir davranış karşısında süküt etmeleri, yahut bundan daha da belirleyici olarak rızalarını, beğendikleri- ni gösteren bir davranışta bulunmaları mezkür fii- lin meşru oldugunu göstermekte, böylece " t a k- r i r i s ü n n e t " denilen bir nevi daha vücut bul- maktadır. Gençlerin mescitte mızraklarla Habeş, oyunu oynamaları, bayram günü Hz. Aişe'nin oda sında iki genç kızın tef çalarak kahramanlık şar- kiları söylemeleri karşısındaki sükütları bu nev' in örnekleridir. Sıhhat bakımından hadisler: Sünnet ravilerin sayısına göre mütevatir, meş- hur ve ahad; bilhassa âhâd denilen ve ilk nesil- lerde ravisi tek olan hadisler, ravinin ahlakına ve zihin gücüne göre " s a h i h, h a s s e n, z a y ı f " gibi kısımlara ayrılmıştır. Bunlardan mütevatir olan hadislerin her nesilde ravisi insana tam bir güven verecek sayıda bulunduğu için bu hadisle- rin delil olduğu ehl-i sünnet tarafından ittifakla kabul edilmiştir. Başta ravisi tek iken tabiün ve daha sonraki nesillerde mütevâtir sayısına varan hadisler de Hanefilere göre -ameli bakımdan- kesin, yahut kuvvetli kanaat veren hadisler olarak kabül edilmiştir. Ahad yoldan nakledilmiş hadislere gelince genellikle müctehidler bunları da kaynak olarak kabul etmişler; ancak Hz. Peygambere ait olduklarını tesbit için bir takım şartlar ileri sürmüşlerdir. Müctehidler arasındaki ihtilafın (mezheb farklarının) bir başka amili (sebebi) de bu husus olmuştur. Sünnetin getirdiği hükümler: Sünnetin getirdiği hükümleri, Kur'an-ı Kerim ile münasebeti bakımından şu kısımlar içinde gö- rebiliriz: a) Kuran'ın getirdiği hükümleri teyid eden, onları başka üslüblar içinde tekrarlayan sünnet: Ana ve babaya itaatsizlik etmeyi, yalancı şahitlik yapmayı, cana kıymayı yasaklayan sünnetler bu kabildendir. b) Kur'an'ın getirdiklerini açıklayan ve ta- mamlayan sünnet: Haccın yapılış şekli, zekatın ödenmesi ile ilgili sünnetler gibi. c) Bir kısım sünnetler de vardır ki, Kuran'ın genel olarak getirdiği hükümleri, ait olduğu yer ve şahıslara tahsis etmekte, onun kayıtsız, şartsız ifa- delerine kayıt ve şartlar getirmektedir. Mesela Kur'an zekata birçok ayette yer vermiş, fakat han- gi mallardan, ne kadar, ne zaman, nasıl... verilece- ğini açıklamamış, bütün bu kayıtları ve açıklama- ları sünnet getirmiştir. d) Nihayet Kur'anın hiç temas etmediği ko- nularda sünnetin hükümler vazettiğini görüyoruz. Hz. Peygamber "bizzat yasakladıkları veya emret- tiklerinin de Kuran'ınki gibi olduğunu" söylemek süretiyle selahiyetine işaret etmiş. Rasule itaati emreden ayetleri teyit etmiştir. Ehli eşek etinin, köpek dişi veya pençesiyle avlanan bir kısım hay- vanların etlerinin haram kılınması, hazarda (yol- coluk dışında) rehin, ninenin mirası gibi birçok hükmün kaynağı yalnızca sünnettir. Kur'an gibi sünnetin de hüküm ve manayı ifa- desi daha kesin ve açık değildir. Müctehidlerin kullandığı, fıkıh usülü kitaplarının ihtiva ettiği •sözlerin değerlendirilmesi, tefsiri, uzlaştırılması..• ile ilgili birçok kaideyi uygulamak süretiyle âyet ve hadislerden hüküm çıkarılmakta, delaleti kesin olmayanlarda ise bazı görüş ayrılıkları meydana gelmektedir. İlmi seviyesi ve anlayış kabiliyeti müsait olanların çıkarıp uyguladıkları hükümler ara- sında çoğu teferruata ait- bir takım farklılıklar olsa da bunları Allah ve Rasülünün kabul etmiş, hata edene de ecir (sevap) vâdetmiş bulunmaları, bu ihtilafın (görüş ve anlayış farklarının) ümmet için genişlik, kolaylık ve rahmet olduğunu göster- mektedir. . . |