* Dünya Müslüman Alimler Birliği Papa’nın yanlış sözlerine cevap
* Prof. Dr. Yusuf Kardavi - terc.Hamid Haliloğulları - 20,09,2006 Milli Gazete

Kardavi     “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”

Papa 16. Benediktus’un son olarak Almanya’ya yaptığı ziyaret sırasında İslam dini ve İslam’ın akıl ile ve şiddet hareketleriyle ilişkisi hakkında yaptığı açıklamalar beni ve yeryüzündeki bütün Müslümanları şaşırttı. Hıristiyan dünyasının bu en büyük din adamından beklerdik ki 14 asırdır devam eden ve bugün bir buçuk milyarlık bir kitlenin mensup olduğu İslam dini hakkında konuşurken, Allah’ın insanlığa gönderdiği son ilahi kitap olan ve bugün de Peygamberimiz SAS’e gelen şekli aynen elimizde bulunan, yeryüzünde milyonlarca hafız tarafından ezbere bilinen Kur’an’dan bahsederken aceleci değil teennî sahibi olsun, ağırbaşlıca konuyu iyice gözden geçirsin, bu işlerin ehli ile istişare etsin. Ama 1969 senesinden beri Ratisbon Üniversitesinde Lahut ve İnanç Tarihi dersini okuttuğu söylenen Papa, acele olarak İslamı tenkite kalkıp hatta onun gibi birinin ağzından çıkması yakışık almayan bir şekilde İslam inançlarına ve hükümlerine hücum etmiştir. 200 binden fazla bir kalabalık kitle önünde yaptığı konuşmada Papa, İslamın mukaddes kitabına hiç müracaat etmeden, Peygamberimiz Hz. Muhammed SAS’in o konudaki açıklamalarına bakmadan, 14. asırda zamanın Bizans imparatoru ile İranlı bir aydın Müslüman arasında geçtiği iddia edilen konuşmayı nakletmekle yetinmiş. İmparator demiş ki: “Muhammed’in getirdiği yeni bir şey var mı, göster bana? Dini kılıçla yayma emri gibi kötü ve insanlık dışı şey dışında hiç bir şey gösteremezsin.” Papa, İranlı Müslümanın ne cevap verdiğine de değinmemiş.

Ama Papa unutuyor kendisinden önce Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin getirmediği pek çok şeyi getirdi Hz. Muhammed yeni olarak. Ruh ile maddeyi, dünya ile ahireti, aklın nuru ile vahyin nurunu uyumlu bir şekilde o kaynaştırdı. O ferd ile toplum, hak ve görev arasındaki dengeyi kurdu. Hem bir toplumun çeşitli tabakaları arasında, hem de topluluklar ve halklar arasında kardeşlikler tesis etti. İslam’ın mukaddes kitabı Kur’an’da Allah Teala:” Ey insanlar, muhakkak biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız.”(Hucurat Suresi,13) buyurmakta.

İslâm barış dinidir

İslam kötülüğe ancak misliyle karşılık verme kuralını getirdi, insanları affetmeye teşvik etti, barışa çağırdı, aynı zamanda savaş için de hazır olmayı emretti. “O hazırlık ile Allah düşmanlarını ve sizin düşmanlarınızı yıldırasınız diye.” (Enfal Suresi, 60) Kadına karşı insaflı davrandı, kadına bir insan, bir dişi, bir kız evladı, bir anne ve toplumun bir üyesi olarak değer verdi. Yahudiliğin koyduğu bir çok ağır yükümlülükleri İslam kaldırdı: “O peygamber onlara temiz şeyleri helal, murdar ve çirkin şeyleri de haram kılar, onların ağır yüklerini indirir, zor tekliflerini hafifletir.” (Araf Suresi, 157)

Papanın imparatordan naklen diyerek söylediği : “Muhammed dini kılıçla yayma emri gibi kötü ve insanlık dışı emirler dışında hiçbir yeni şey getirmedi.” sözü, sırf cehalete veya sırf yalana dayalı bir sözdür. Hz. Muhammed SAS kadar kötülüğe karşı savaş vermiş, daima hayra davet etmiş, insan değerini tanımayı mecbur tutmuş, insan fıtratına saygı göstermiş bir insan yeryüzüne gelmemiştir. Allah Teala Kur’an’ında onu “bütün alemlere rahmet” olarak gönderdiğini bildirmekteyken şimdi kalkıp da Peygamberimizin dini kılıçla yaymayı emrettiğini iddia etmek büyük bir yalandır.

Kur’an’da ona verilen emir: “Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır, en güzel şekilde onlarla tartış.” (Nahl Suresi,125) ayetinde açıkça görülür. Gerçek şudur ki, İslam kılıçla galip gelmedi, aksine ilk günden itibaren kendi yüzüne karşı çekilen kılıca galip geldi. 13 sene Allah yolunda ezalara, cefalara, fitnelere, ibtilalara katlandı, sabretti. Nihayet: “Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeye elbette kadirdir. Onlar haksız yere ve “Rabbimiz Allah’dır dediler” diye yurtlarından çıkarılmışlardır.” (Hac Suresi,39-40) ayeti indi. İslam dini, cihadı nefsi müdafaa, kendini savunma amacıyla, fitneye karşı koymak için farz kıldı. Fitne ise öldürmekten daha şiddetli ve daha büyük bir günahtır.

Bunun için Allah Teala buyurdu ki: “Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin. Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara Suresi,190) “Eğer sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış teklif ederlerse Allah onlara dokunmanıza izin vermez.” (Nisa Suresi,90)

İslam dini, zorlama yoluyla dine girenin imanını muteber saymaz. Nitekim Allah Teala: “Dinde zorlama yoktur. Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır.” (Bakara Suresi,256) buyurur.

Papa Kitab-ı Mukaddes’te Tevrat’ın Tesniye Bölümündeki şu cümlelere ne der acaba? “Musa ve beraberindekilerin girdikleri beldedeki bütün erkekleri kılıçla öldürmeleri gerekir. Arzı mevud ülkelerinde ise dinen matlup olan tek bir canlı bile bırakmamalarıdır.” İşte bu soykırım ve toptan yok etme kuralını Avrupalı Hıristiyanlar Amerika’ya girdiklerinde Kızılderili yerlilere karşı uyguladılar, Avustralya’ya girince oranın yerli halkı üzerinde uyguladılar.

Gönlümüz isterdi ki Papa, İslam dininden ve İslam Peygamberinden söz ederken kendini böyle güdük laflardan uzak tutsun.

Bazı Müslümanların Filistin’deki, Lübnan’daki, Irak’taki ve benzeri başka yerlerdeki düşman işgaline karşı sergilediği milli direnişteki bazı şiddet hareketleri, bütün dinlerin, kanunların, ahlakın kabul ettiği meşru müdafaa hareketlerdir. Bunlara şiddet veya terör demek açık bir zulümdür, gerçekleri tahrif etmektir.

11 Eylül gibi diğer bazı şiddet hareketlerini ise zaten Müslümanlar büyük çoğunlukla kınadı ve reddetti. Bu türden olan gayrı meşru şiddetlerin en büyük sebebi ise her tarafta Müslümanların başına gelen ve batıdaki din adamlarının sustuğu, bazen da onayladığı çeşitli zulümler olagelmiştir. Papa geniş bir kitle önünde yaptığı konuşmada: “İslam inancında Allah’ın yüceliği mutlaktır, onun meşîeti, iradesi bizim dediklerimizden hiç biriyle, hatta akılla bile irtibatlı değildir.”

Ve Grek felsefesi ile dopdolu Hıristiyan düşüncesi ile karşılaştırma yapıp İslam’ın akılla uyumlu olmadığı yönünde açıklamalarda bulunuyor.

İslâm’ın kaynağı vahiy ve akıldır

Hıristiyanların büyüğü olan bu zat kendisi biraz zahmet edip veya tabilerinden birine görev verip de İslam’ın birinci kaynağı olan Kur’an’a müracaat etseydi, aklı yücelten, aklın değerini bildiren, düşünmeyi ve araştırmayı emreden, inanç alanında zannı reddeden, heva ve hevesi, atalara körü körüne uymayı, kibir ve gururu reddeden yüzlerce âyet bulurdu. Hatta bazı kitaplarımızda: “Tefekkür, İslami bir farizadır.” kuralının yazılı olduğunu görürlerdi.

Şu ayetler bile kâfidir bu konuda: “De ki: Size tek bir öğüdüm var: Allah için ikişer ikişer ve tek tek kalkınız, sonra düşününüz.” (Sebe’ Suresi,46) “Düşünmüyorlar mı göklerin ve yerin hükümranlığını, Allahın yarattığı her şeyi..?” (Araf Suresi, 185)

Papa, Eş’arî, Maturidî, Bakıllanî, Cuveynî, Gazalî, Razî, Âmidî..gibi yüzlerce İslam önder ve imamının sözlerine baksaydı, onların şöyle dediklerini görürdü: “Akıl, naklin temelidir, akıl olmasaydı nakil ayakta duramazdı, vahiy de sabit olmazdı. Çünkü peygamberlik, ancak akıl ile sabit olur, peygamberlik de belirli bir kişide ancak akıl ile gerçekleşir.” İslam âlimlerinden tahkik sahibi olanlar, Cevhere isimli kitabın müellifinin de dediği gibi aklını çalıştırıp icmalen de olsa deliller üzerinde düşünmeksizin atalarını taklid ederek İslam’a iman edeni kabul etmezler. Çünkü tevhid konusunda taklidçi olanın imanı tereddütsüz değildir.

İslam ile Hıristiyanlık arasından karşılaştırma yapmak istesek görürüz ki asıl Hıristiyanlık dini inançları konusunda akla en ufak bir yer vermez, Hıristiyanlık öğretileri der ki: “İnan, sonra öğren, sen kör olarak iman et, gözünü yum sonra bana uy.” Halbuki İslam dininde bilmek, imandan önce gelir, yani iman bilginin meyvesidir. Nitekim Allah Teala: “Bu, kendilerine ilim verilenlerin Kur’an’ın senin Rabbinden bir gerçek olduğunu bilip de ona inanmaları ve ona gönül bağlamaları içindir” (Hac Suresi,54) buyurur. Yani (bilip de ona inanmaları ve gönüllerini bağlamaları) özellikle belirtiliyor.

Eğer İslam aklı inkâr veya ihmal etseydi Müslümanlar ilim ile imanı, maddi ibda’ ile ruhi yüceliği bir araya getiren ve insanlığın sekiz asırdan fazla bir müddet kendisinden beslendiği, Avrupa’nın Aristo’nun kıyasi metodu yerine araştırmacı deneme metodunu kendisinden aldığı o muhteşem medeniyeti nasıl kurabilirdi?! Bunun böyle olduğuna Gustave Lebon, Pierre Begolef, George Sareton.. gibi nice bilim tarihçisi Avrupalı şahitlik etmekte. Aristo felsefesini Avrupa, allame İbn Rüşd gibi bir fakih-filozof tarafından şerh edilmiş olarak İslam medeniyetinden öğrendi. İbn Rüşd olmayaydı, Avrupalılar Aristo’yu tanımazlardı.

Papa’nın “İslam’da Allah’ın iradesini hiçbir şey sınırlamaz.” sözü icmalen sahihtir. Ancak İslam âlimlerinin ittifak ettiği bir husus daha vardır: Allahın meşieti ve iradesi, hikmetle bağlantılıdır, hikmetten ayrılmaz. O, hikmete aykırı bir şeyi dilemez. Kur’an’da defalarca geçen bir ismi de Hakim=Hikmet sahibi’dir. O, yarattığında da hikmet sahibidir, hüküm verdiğinde de hikmet sahibidir, hiçbir şeyi batıl olarak yaratmaz, hiçbir hükmü rast gele, hikmetsiz olarak vermez O. Allah Teala, halka hayır ve faydalı olan şeyleri yapar. İslam Peygamberi Rabbine yakarırken bunu şöyle ifade eder: “Hayır sendendir, şer senin huzuruna yükselmez.” Hatta Müslüman kelam ilmi alimlerinden olan Mutezile grubuna göre halk için yararlı ve iyi olanı yaratmak Allah Teala hakkında gereklidir.

Zaten İslam ve Müslümanlar hakkında ihmal, kuruntu veya daha fazlası gözüken tuhaf ve olumsuz tavrını ilk defa takınmıyor bu zat. Papa seçildikten sonra 2005 yılı Nisan ayı sonlarında idare ettiği ilk âyinde Müslümanları bir tek kelime ile anmadığı halde Yahudi halkını sevgi ve takdir ifadeleriyle “aziz kardeşlerim” diye özellikle belirtmişti. Geçen Ağustos sonunda Almanya’nın Köln şehrinde Dünya Gençlik Gününde o şehrin kardinalliğinde Müslüman topluluğun temsilcileri ile bir araya geldiğinde ise gençlere, terörün yaygınlaşması konusu ile çok meşgul olduğunu belirtmiş, Müslümanların kalplerindeki kini sökmelerinin, bütün taassup görünümlerine karşı ve aralarından çıkabilecek şiddet hareketleri ile mücadele etmelerinin gerektiğini vurgulamıştı. O azarlayıcı bir ses tonunda ilettiği ve terörün kaynakları ve sebepleri hakkında dar bir görüşü, basit bir anlayışı yansıtan konuşması da Müslüman gençlerin gönlünde kötü bir etki bırakmıştı.

Papa aynı şekilde ABD’de mukim, İslam ve Müslümanlar aleyhine yazıları ve kitaplarıyla tanınan “Mutedil İslam ile aşırı İslam arasında hiçbir fark yoktur, İslam’ın hepsi radikaldir, İslam ile Hıristiyanlık arasındaki fark köklüdür.” diyen İtalyan kadın yazar Oriana Fallaci’yi de özel olarak kabul etmişti.

Bütün bu tavırlar Müslümanlara karşı olumsuz bir tavır idi. Ama bugün iş bizzat İslamla alakalıdır.

Halbuki biz Müslümanlar, Hıristiyanları Müslümanlara daha yakın sayarız. Peygamberimiz SAS: “Ben, Meryem oğlu İsa’ya insanların en yakın olanıyım.” buyurmuştur. Kur’an’da Hz. Meryem hakkında Meryem Suresi, Mesih İsa AS’nın ailesi hakkında da Âl-i İmran Suresi bulunmaktadır. Kur’an’da gerek İsa AS’a, gerekse onun kitabı İncil’e özel bir yer verilir.

Biz krizi tırmandırmak istemeyiz, fakat olayla ilgili, bütün bunlardan maksadın ne olduğuna dair ikna edici bir açıklama bekliyoruz. Ve Hıristiyanların bu büyüğünden, dinlerini kötülediği için İslam ümmetinden özür dilemesini istiyoruz.

Yeni Haçlı Seferleri mi başlatılıyor?

Papadan çatışma ve çekişmeye değil dinler arasında olumlu diyaloga, medeniyetler arası gerçek bir diyaloga çağırmasını beklerdik. Biz daha önce Roma’daki Saint Gidio Cemiyeti tarafından yapılan İslam-Hıristiyanlık diyalogu için yapılan davete gittik.

Roma’da ve Barselona’da kilise alimleri ile beraber yapılan İslam-Hıristiyanlık zirve toplantılarına, Katar-Devha’da İslam-Hıristiyanlık Diyalog Konferansı’na da katıldık. Papa Cenapları, diyalog kapılarını kapamamızı ve yeni Haçlı Seferleri çatışmalarına hazırlanmamızı mı istiyor yoksa?

Bush zaten daha evvel Hıristiyan sağı adına bu savaşlara başladığını net olarak ilan etmişti. Biz ise barışa davet ediyoruz. Çünkü dinimiz bize barışı emretmektedir. Ama bize savaş dayatılırsa, o zaman kerhen de olsa savaşa gireriz. Kur’an’ımız : “Savaş – hoşunuza gitmediği halde – size farz kılındı. İhtimal ki hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinizedir.” (Bakara Suresi,216) buyurduğu gibi Peygamberimiz SAS de: “Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Fakat karşılaştığınızda da sebat edin. Ve bilin ki cennet kılıçların gölgeleri altındadır.” (Buhari-Muslim hadisi) buyurur.

Biz taassuba değil hoşgörüye, şiddete değil yumuşaklığa, çatışmaya değil diyaloğa, savaşa değil barışa davet etmekteyiz.

Fakat hiç kimsenin inancımıza, dinimize, manevi değerlerimize hücum etmesini, Peygamber Efendimize SAS kötü bir söz söylemesini asla kabul etmeyiz. O durumlarda Allah Teala, kendimizi savunmamıza izin vermiştir, çünkü Allah zalimleri sevmez.

mico_minik_by.gif (906 bytes)