|
e-mail: mhan.kayhani@sagduyu.com 29.06.1999
Pakistan'ın nükleer güce
erişmesinin hikayesi - II
Dr. Nezir Ahmed'in Pakistan Atom
Enerjisi Komisyonu (PAEK) Başkanı olduğu dönemde (1956-1959) bu konuda uzman ve bilim
adamlarını ve çeşitli yabancı enstitülere ve üniversitelere yerleştirmek için
gayret gösterildi. Komisyon ayrıca Pakistan'ın bazı bölgelerinde radyoizotop
merkezleri kurarak tıbbi ve zirëi faaliyetlere de katkıda bulundu. Ama bu temel
bilgileri haiz rutin işlerden ileri gidilemedi. Çünkü PAEK Başkanı Dr. Nezir Ahmed
bu konuya kayıtsız kalan bürokratları ve bürokratik sistemi aşamıyordu.
Şubat 1966'da Devlet Başkanı Eyüb Han PAEK başkanlığına Dr. Nezir Ahmed'in yerine
Dr. I.H. Usmani'yi getirdi. Dr. Usmani de fizikçiydi ve Londra'daki Imperial College of
Science And Technology'de Profesör G.P. Thompson'dan doktora derecesi almıştı. Daha da
önemlisi bu zat köklü ve en güçlü bürokrat sınıflarından ICS-Indian Civil
Service Commission zümresine mensup olduğu için Pakistan bürokrasisinde etkin biriydi
ve bürokratik engelleri rahatça aşabiliyordu. Ama ne yazık ki o vizyon sahibi biri
değildi. Zaten Dr. Usmani ileride Nobel fizik ödülüne sahip olacak meşhur Kadıyani
Profesör Abdusselam'ın Eyüb Han'a tavsiyesi üzerine PAEK'in başına getirilmişti.
Usmani de bu borcunu Profesör Abdusselam'ı komisyona üye yaparak ödemişti.
Dr. Usmani'nin bürokrasideki etkisi ve Profesör Abdusselam'ın prestiji ile PAEK
müstakil bir hüviyete kavuşturuldu. Ayrıca General Eyüb Han'a yakınlığı ile
bilinen zamanın Tabii Kaynaklar ve Enerji Bakanı Zülfikër Ali Butto'nun da bu konuda
katkısı oldu. Gerçi Butto'nun komisyona o zamanlar pek söz geçiremediği
söylenmektedir. Ama yine de bu konuda biraz hareket başlamıştı. 1965'te 5
Megawatt'lık %90 oranında zenginleştirilmiş uranyum reaktörünün üretimi kritik
noktaya düştüğünde Maliye Bakanı önceleri pek rıza göstermediyse de sonradan
ağır su ile işleyen 137 MGE (gross) Kanada yapımı bir reaktörün satın
alınmasını onayladı. Bu dünyanın en küçük ticëri reaktörünü açmak Ekim
1972'de Pakistan Başbakanı Zülfikar Ali Butto'ya nasib oldu. Bu reaktör KANUPP'tu
(Karachi Nuclear Power Plant-Karaçi Nükleer Enerji Santrali).
Dr. I.H. Usmani İslamabad'da PAEK'e bağlı Pakistan Nükleer Bilim ve Teknoloji
Enstitüsü'nü (PINSTECH) kurdu. Bu enstitünün asıl amacı elektrik enerjisi
üretmekti. Dr. Usmani'ni düşüncesi PAEK'in ilk başkanı Dr. Nezir Ahmed'in nükleer
güç sahibi olma düşüncesinden farklı idi; o, modaya uyarak nükleer sahada
uluslararası işbirliğine inanıyordu. Dolayısıyla Dr. Usmani'nin başkanlığındaki
komisyon düşüncesizce Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu'nu denetimini kabul etti.
Bu anlaşma 1970'lerde Pakistan'ın nükleer yakıtı yeniden kullanmasına ayak bağı
olmuştur. Ayrıca nükleer potansiyelin askeri savunma açısından önemi Dr. I.H.
Usmani ile Profesör Abdusselam'ı pek ilgilendirmiyordu.
1954'te Pakistan ABD'nin şemsiyesi altında kurulan iki askeri pakta, yani CENTO (Central
Treaty Organisation) ile SEATO'ya (Güneydoğu Asya Anlaşma Organizasyonu) katıldı.
Ayrıca ABD ile ikili askeri yardımlaşma anlaşmasını imzaladı. Bunlar Pakistan'ın
savunma ve siyaset konularında ABD'ye bağlanmasının başlangıcıydı.
İslamabad'da kurulan PINSTECH'i (Pakistan Nükleer Bilimler ve Teknoloji Enstitüsü)
Pakistanlılar genelde hep atom bombası fabrikası olarak görmüşlerse de aslında
Pakistan'ın 25 yıl önceki kuruluşundan 1973'e kadar nükleer savunma hakkında hiçbir
ciddi düşüncesi olmamıştı. Pakistan'ın meşhur Dışişleri Bakanı Sör Zaferullah
Han da Profesör Abdusselam gibi sapık Kadıyani mezhebine mensuptu. Şu da bir
gerçektir ki Müslüman ülkelerin çoğunda dışişleri bakanlıkları Mason,
Kadıyani, gayrimüslim, dönme veya sapık fırkalara mensup olanların ellerinde
bulunmaktadır. Pakistan'da da Sör Zaferullah Han İngilizler'in en sadık
kullarındandı. Bütün Müslüman siyasiler Sör ünvanını İngilizler'e iade ederken
bu zat hiçbir zaman efendilerinin verdiği Sör ünvanını iade etmemişti. Burada
önemli olan onun ve Prof. Abdusselam'ın bu konuda oynadığı roldür. Nisan 1954'te
Sör Zaferullah Han, Pakistan Dışişleri Bakanı olarak verdiği resmi bir beyanda
şöyle demişti: "Pakistan'ın nükleer savunma hakkında hiçbir düşüncesi
yoktur." Ancak Hindistan'ın Nükleer Silahların Yaygınlaşmasını Önleme
Anlaşması'nı (NPT) imzalamaktan kaçınması ile ilk defa 1968'de nükleer savunmanın
önemini kavramaya başladılar. Hindistan'ın bu anlaşmayı imzalamamasını dikkate
alan Pakistan da bu anlaşmayı imzalamaktan imtina etti.
Hindistan 1965'te Birleşmiş Milletler'in Cammu ve Keşmir'deki mütareke hattını
geçti. Hint ordusu aynı zamanda Batı Pakistan ile Hindistan arasındaki uluslararası
sınırlardan da hücuma geçmişti. Öyle ki neredeyse Lahor şehrini işgal edeceklerdi.
Pakistan'ın yönetenler için bu büyük bir şok oldu. Çünkü Washington'daki
stratejik müttefikleri Pakistan'ın yardımına gelmedikleri gibi SEATO ve CENTO
örgütlerinin ancak Sovyet Rusya'nın tecavüsüne karşı kurulduğunu öne sürerek
Pakistan'ın kardeş ülkeleri İran ve Türkiye Cumhuriyeti'nin de yardım etmesine engel
oldular. Daha da kötüsü Başkan Johnson eşitlik adına Pakistan ile Hindistan'ın her
ikisine de askeri malzeme ambargosu koydu. Yani tecavüz eden ile tecavüze uğrayan aynı
kefeye konuluyordu. Ama bu aslında Hindistan'ın değil Pakistan'ın aleyhine işleyen
bir ambargoydu. Çünkü Hindistan silahlarının çoğunu zaten ABD'den değil Rusya'dan
alan Hindistan'ın ABD ambargosundan fazla etkilenmesi sözkonusu değildi.
Batı ile yapılan bu stratejik askeri anlaşmaların mimarı Mareşal Eyüb Han
(1907-1974) ABD'nin güvenilmez bir dost olduğunu ileride "Efendi Değil Dost"
(Friend, Not Master, Oxford University Press) ismiyle yazdığı otobiyografisinde itiraf
edecekti. Ama buna rağmen o dönemde Pakistan'ın dış politikasında bir değişiklik
olmadı. Pakistan'ı yönetenler ABD'ye sanki bir uyuşturucu müptelası gibi
bağlanmışlardı. Pakistan'ın ABD yardımına alışmış yöneticileri bir türlü
aşağılık duygusundan ve ABD'nin gücünün korkusundan kurtulamıyorlardı.
Dolayısıyla dış politika ve savunma konuları aynı güvenilmez dost ABD'nin
merhametine bırakılıyordu.
Bu noktada Merhum Zülfikër Ali Butto, Eyüb Han'a atom bombası yapılması
teşebbüsüne girilmesi için teklifte bulunduysa da Başkan Eyüb Han bu teklifi
"Eğer Hindistan atom bombası yaparsa biz de hazır atom bombası satın
alırız" diyerek reddetti. Yıllar sonra 1992'de Pakistan için bu imkan doğmuş ve
Kazakistan Pakistan'a bedava atom bombası vermeyi teklif etmişti. Ancak Pakistan bu
teklifi geri çevirdi. Belki de Pakistan'ın artık buna ihtiyacı kalmamıştı.
Pakistan'ın amacı aslında Pakistan Atom Enerjisi Komisyonu'nun Başkanı Dr. Usmani ile
Prof. Abdüsselam'ın amaçlarının tam tersi idi. Usmani'ye göre Abdüsselam PAEK'in
yalnız baş mimarı değil aynı zamanda onun için ilham kaynağıydı. Ama bu baş
mimar aynı zamanda nükleer silahlara karşıydı. Yani nükleer pasifist idi. Aynı
zamanda Nükleer Silahsızlanma İçin Bilimadamları Cemiyeti'nin de üyesiydi.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ilk Barış İçin Atom Konferansı'nın
sekreterliğini de yapmıştı. Kimbilir, belki de Fizik Nobel'i kendisine bu hizmetine
karşılık verilmişti. Çünkü bilindiği gibi bu tür ödüller genelde rüşvet
olarak dağıtılmaktadır. Daha önce de zikrettiğimiz gibi Barış İçin Atom
Planı'nı aslında Eisenhover başlatmıştı. Amacı nükleer araştırmaları ve
nükleer silah teknolojisini kendi ülkesinin kontrolü altında tutmak, böylece ABD'nin
bu sahadaki tekelini ve dünya üzerindeki hakimiyetini sürdürmekti. Dolayısıyla
Profesör Abdüsselam ve Dr. I.H. Usmani büyük güçlere belki de farkında olmadan alet
oluyordu. Çünkü süper güçler kendi nükleer teknolojilerini askeri yönde
geliştirmeye devam ediyorlardı. Prof. Abdusselam bu durumu kendisi de şöyle
anlatmıştı: "Bir defasında Cambridge'de Oppenheimer, Diac, Fermi gibi önde gelen
fizikçiler biraraya gelmişti. Onlara insanlığa karşı yıkıcı gücü olan nükleer
araştırmalar üzerinde çalışmamaları için yemin etmeleri teklif edildi. Bunun
üzerine Diac büyük bir ciddiyetle şunları söyledi: "Birinci sınıf
bilimadamları böyle bir yemin için iknë edilse bile ikinci sınıf bilimadamları her
zaman için bu işe girebilirler ve onlar dünyayı yoketmeye yetecek miktarda nükleer
silahı meydana getirebilirler."
Öyle görünüyor ki Pakistan'lı bilimadamlarının hepsi de birinci sınıf
bilimadamlarıydı ve hiç kimse Pakistan'ın savunması hakkında düşünmeye tenezzül
etmemişti. Çünkü ABD onlara "Barış İçin Atom" rüyasını göstermişti
ve onların kendi hedefleri yoktu. Zaten Prof. Abdüsselam da Pakistan'ın savunması
konusunda tuhaf bir tutum içindeydi.
Bu konuya gelecek hafta da devam edelim..
|