|
Mehmet Kemal Çiftçigüzeli - Yeni şafak - 2001 |
2001 yılı Kırımlı düşünür-eğitimci Gaspıralı İsmail Bey`in doğumunun 150. yılı. Fikirleri ve etkileri hâlâ canlılığını koruyan bu büyük düşünürün hayatından dersler... İsmail Bey Gaspıralı 150 yaşında. 2001 yılı Gaspıralı`nın önemli bir yıldönümü. Doğumundan birbuçuk asır geçmiş fikirleri hâlâ taptaze tartışılıyor, yeniden değerlendiriliyor. Mustafa Kemal Paşa`nın en çok etkilendiğini söylediği Ziya Gökalp`in fikir babası İsmail Bey Gaspıralı. Rus ve SSCB işgallerinde bile ismi değişmeyen tek şehir Bahçesaray`ın Avcıköyü`nde doğdu (1851). Köklü bir aileye mensup. Babası Çar`ın ordusunda subaydı. Dolayısıyla zedegan sınıfına mensuptu Gaspıralı ailesi. Kırım`daki eğitiminden sonra Moskova Harp Okulu`nda okudu. O yıllarda Rus aydınlarını takip ediyor, etkileniyordu düşünce dünyasından. Panislavist fikirler ise onu üzüyordu. Girit İsyanı`nda Osmanlı saflarında çarpışmak istedi. Odessa`da yakalanınca ordudan atıldı. Kendini Bahçesaray`daki Zincirli Medrese`ye vakfetti. Muallimliğe başladı. Gaspıralı`nın daha sonraki hayatında seyahatler dönemi başlar. İstanbul, Viyana, Münih, Stuttgart ve Paris`te yeni bir dünyanın döndüğünü farkeder. Fransa`da ünlü Rus yazarı İvan Turganyev`le birlikte çalışır. İstanbul`a yerleşemeyince yeniden Bahçesaray`a döndü. Belediye başkanı seçildi. Mahalli hizmetler verdi. Akranlarından çok farklı bir birikime sahip olmuş, deneyimler kazanmıştı. Kırım yabancı hakimiyetindeydi. Önce hemşehrilerini uyarmak mecburiyetini hissetti. Yayıncılığa başladı. Rus Tavrida gazetesinde "Rus İslamı" başlıklı ilk yazısını yayımladı. Burada Rusya`nın aynı zamanda bir Müslüman devleti olmasını savunuyor, gerekçe olarak da burada yaşayan çok sayıdaki Müslüman`ı gösteriyordu. Moskova, Müslümanlar`ın eğitimine ve çağdaşlaşmasına da kaynak aktarmalıydı. Girişimi neticesiz kaldı. Ruslar`ın Müslümanlar üzerindeki hakimiyeti sürdü. O halde Müslümanlar`ı uyarmak kalıyordu geriye. Önce cehalet, geri kalmışlık ve fukaralıkla mücadeleye başladı. Türk dilini konuşan Müslümanlar tek başına bir milletti. Müslüman Türk halkları dayanışma içinde olmalıydılar. O yıllarda Müslüman ahali geçim derdindeydi, ekonomik sıkıntısı fazlaydı; üstelik hurafe ve taassup da yanlarından hiç ayrılmıyordu. EN ÖNEMLİ EĞİTİM HAREKETİ Gaspıralı soruna çözümü buldu: Maarif sisteminde değişim. Çağdaş değişimlerden de haberdar olunmalıydı. Tiflis`te risaleler bastırdı, görüşlerini aktaran. Yıl 1883`ü gösterdiğinde ilk Tatarca gazete Tercüman yayınlandı. Uzun bir yayın hayatı oldu Tercüman`ın. Üstelik matbaası da vardı. Gaspıralı düşündüklerini artık rahatlıkla aktarabiliyor ve geniş bir sahaya ulaştırabiliyordu. Bir aydın zümresi ortaya çıktı. Yeni eğitim sistemi semeresini verdi. Zincirli Medrese mezunları ses getirmeye başladı. Kaytaz Ağa Mektebi bu amaçla muallim yetiştiriyordu. 40 günde okuma yazma öğreniyordu Müslümanlar burada. Usûl-ü savtiye başarılı sonuç verdi. Bütün Rusya`daki Müslüman mekteplerde bir inkılap yaşanıyordu. Usûl-ü Cedit bir döneme damga vuruyordu. Ceditçiler Rusya`nın dört bir yanında görev yapmaya başladılar. İLK MÜSLÜMAN KONGRESİ Ana dil Türkçe. Mektepte dünyevi dersler de veriliyordu. Modern okullar dönemi başladı. Bugünkü şablonun temeli işte o günlerde atıldı Gaspıralı tarafından, hâlâ devam ediyor. Buna Türkiye de dahil. Temel ders kitabı Hocâ-i Sıbyan`da Gaspıralı`nın imzası vardı. Müslüman halk da yeniliği ve sürati benimsedi. Karşı koyanlar azınlığa düştü. Sabır ve gayret netice aldı, amaca yaklaştırdı. Nijniy Novgorod`da bir nehir gezintisi düzenlendi. Ancak gerçekleştirilen Birinci Bütün Rusya Müslümanları Kongresi`ydi. Siyasi ve kültürel işbirliği kararı alındı. Rusya Müslümanları hızlandı, sosyal aktivitelerini çoğalttılar. Akmescit`te (1905) Bütün Kırım Müslümanları Kongresi gerçekleştirildi. İkincisi St. Petersburg`ta yapıldı. Bir üçüncü toplantı yine Akmescid`de icra edildi (1906). Devlet Duması`nda artık 25 Müslüman milletvekili vardı. Gaspıralı`nın emekleri Müslüman kamuoyunu heyecanlandırmıştı. Ateşlemişti. Ancak Rus Çarı dağıttı. Geri kalmışlığa savaş İdilboyu Tatarları`ndan işadamları Hüseyinovlar, Apanaylar, Akçuralar, Kafkasya`da Zeynel Abîdin Tağızâde bu mekteplere kaynak aktardılar, yaydılar. 1914`de bu mekteplerin sayısı 5000 oldu. Kızların da eğitimine önem veriliyordu. Pembe Hanım Bolatukova kız mektebi açtı. Mektepler ve Tercüman Müslüman dünyada fırtına gibi esti. Hindistan`a değin, İstanbul`a varıncaya kadar etki alanına girdi. Bayrak oldu. Aydınlar mutluluk belirtisi içindeydi. Mutaassıp bir çevre ise buna karşı tavır geliştirdi. Direniş başladı. Gelişme aynı zamanda bölgede Ruslaştırma politikasının önüne bir engel olarak çıktı. Müslüman teba ortak bir dil ve kimlikle uyanmaya başlamıştı. Gaspıralı buna rağmen temkinli hareket etti. Dolayısıyla bir kere olsun Tercüman kapatılmadı. Sibirya`dan Abdürreşid İbrahim, İdil`den Yusuf Akçura, Azerbaycan`dan Ali Merdan Bey Topçubaşı gibi aydınların katkısı arttı, etkisi genişledi. Rus hükümetine müracaat edilerek Müslüman ahali için eşit hak, hürriyet, topraksız köylülere toprak, vakıflar idaresinin Müslümanlar`a bırakılması ve müftünün de Müslümanlar`ca seçilmesi istendi. Dil`de Fikir`de İş`te Birlik Osmanlı Türkçesi ile yayın yapan Tercüman bütün Türk dünyasında `Dilde Birlik` yolunda önemli adımlar atıyordu. `İş`te Birlik` ise bu yüzyıla kalmış gözüküyor. İnanmışların ısrarı İttifak-ı Müslîmîn`i kurdurdu. 800 delege milli maarif ve kültür konusunda karar aldı. Gaspıralı`nın ideali gerçekleşti. Düşünceleri hayat buldu. Rusya Müslümanları eğitimi standardize etmişti. Dil Osmanlı Türkçesi`ydi artık. "Milletin babası" olarak adlandırılan Gaspıralı mutluydu. Çar Rusyası acımasızlaştı sonradan. Önce müsaade etti, sonra kıydı. Haklar gasbedildi. Gaspıralı panik olmadı, temkini elden bırakmadı. İhtiyatı ve meşruiyeti korudu. Görüşleri dört bir yandan parlamaya, milletin üzerinde doğmaya başladı. Yeni aydınlar ortaya çıkmıştı. Yeni görüşler Gaspıralı`nın düşüncelerinden besleniyordu. Tümünde ortak yan, Tercüman`ın alt başlığındaki "Dil`de, Fikir`de, İş`te Birlik" oldu. İSLAMCILIK, TÜRKÇÜLÜK, BATICILIK Tercüman`ın yanında Alem-i Nisvân, Alem-i Sıbyân, Mizah dergisi Ha Ha Ha, Millet de Gaspıralı`nın kardeş gazeteleriydi. Yenilikleri bu gazeteler taşıdı kamuoyuna. Müslüman din adamları ve mulallimler için yeni projeler üretildi. Cemiyet-i Hayriyeler katkıda bulundu. Hepsi "ceditçi", milli-reformist çizgideydi. Türkiye`ye göç eden Tatar ailelerinde yardımı vardı. Fakat Ruslar Kırım`daki bütün rüşdiyeleri kilitledi. Osmanlı`daki Meşrutiyet hareketi Gaspıralı`nın düşüncelerinin İstanbul`a hızlı girmesini sağladı. Uyanma ve yenilenme ihtiyacı sardı aydınları. Dünya Müslümanlar Kongeresi kararları yeniden gözden geçirildi. Bir yeni düşünüldü. Amaç Müslüman aydınların serbest müşavere ortamını kurmak. ZİNCİRLİ MEDRESE Sırât-ı Müstakîm`de Mehmet Akif ve Eşref Edip bunun önemini aktarıyorlardı dergilerinde. Ancak İstanbul da, Kahire de sıcak bakmadı. Proje gerçekleşmedi. Gaspıralı Hindistan`da toplamaya karar verdi. Gelgelelim sonuç alınamadı. Türkiye`de İslamcılık, Batıcılık, Türkçülük akımları Gaspıralı`dan etkilendi. Türk Yurdu dergisi de öyle. Türk Derneği`nin de kurucuları arasındaydı. 24 Eylül 1914`de 63 yaşında Bahçesaray`da memleketinde öldü. Kırım böyle bir cenaze törenine şahit olmadı. Salaçık`ta Kırım Hanı Gazi Giray Han`ın yanına defnedildi. Ancak 1944 Kırım Türkü`nün topyekün sürgününde mezarı da ortadan kaldırıldı. 1990`da geri dönüş başlar başlamaz tahmini mezar yerine hem anıt dikildi, hem mezar yapıldı. Gittim, gördüm. Tercüman gazetesi binası yeniden restore edildi. Eskimez haline döndü. Sürekli ziyaretçi akınına uğruyor. Biraz ilerisinde ise Zincirli Medrese, Kileseler Birliği`nin elinden kurtarılmış, tamire başlanmış, ancak tamamlanamamış. Külliye kaynak istiyor yaşamak için. Müslüman entellektüellerin mezun olduğu medrese yeniden hayat bulmalı. Önündeki bahçe ise tanzim edilmiş. Ukrayna Cumhurbaşkanı da Gaspıralı`nın bu mekanlarını gezdi, dolaştı; anıtının açılışını yaptı. Kırım`da gelişmeler yavaş Gaspıralı`nın 150. yaşgününde Kırım`da bir panel düzenlendi. Etkinlikler gerçekleştirildi. Bu çerçevede uçtuk Akmescid`e. Kırım Tatarları`nın dönüşlerinin başladığı günlere yakın da gitmiştim Kırım`a. Bu defa bakalım ne var ne yok? Uçaklar dolu, gidip geliyor. Havalanı büyümüş. Ek binalar yapılmış. Ancak polis ve gümrükte saatlerce beklememiz işten bile değil. Üstelik heyetimiz davetli ve haberli. Buna rağmen gülerek bekletiliyoruz. Türkiye`nin 40 yıl önceki hâli. Keyfi bir bürokrasi. Formlar dolduruyoruz. Ülkeye kaç para soktuğunu yazacaksın. Üzerindeki altın ve kıymetli eşyaları deklare edeceksin. Mini teyp bile yazılacak. Bazılarımızın cebindeki dövizler teker teker saydırıldı. Bazılarımız ise rahat geçti bir şey sorulmadan. Hediye kitaplar ve ilaçlar sorun oldu. Teker teker incelemeye alındı. Hele bir kitap da Çeçenler`le ilgili değil miymiş, saatler geçmek bilmiyor. Kontrolü yapan Rus... Ukraynalı olsa sorun değil. Çünkü Kırım`da Rus nüfus fazla. Dört saatte geçtik. Terminal çağdaş değil, eskiye göre iyi. Kapıda Tatar lider Mustafa Cemil Kırımoğlu çiçeklerle karşıladı. Eşi Safinar Hanım da öyle. Sarmaş dolaş insanlar. Amerika`da yaşayan Tatarlar hâlâ paniği atlatamamış. Hepsi de yaşlı. Beklemenin verdiği gerilimle bu sevince ancak ortak oldular. Ama anlatmadan da edemediler. "Vizemiz var, bu ne kontrol.. bunları gelişmiş ülkelere götürüp, aynı işin nasıl yapıldığını göstermek gerek. Yaşlılar bile bekletiliyor.." Beklemek bununla bitse iyi. Moskova Oteli`nde su akmıyor, Tavria`ya geçiyoruz. Türkiye`deki kamu kesiminin eğitim ve sosyal tesisleri gibi bir dinlenme kampına benziyor. Birkaç ayrı bina ve eski. Ama suyu akıyor. Birkaç saat de burada bekliyoruz yerleşmek için. Sabahın ışıkları sinyal vermeye başladı neredeyse. Rus sekreterler iş uzayınca sohbete başladılar. Ne kadar da süslüler?! Hem pahalı giysiler içindeler, hem de aşırı makyaj. Benzin fiyatlarını öğreniyoruz yarım dolar. Bizimkinin yarısından az. Daha önce benzin karaborsaydı. Temsil edilmeyen halk TİKA güzel hizmet veriyor Kırım`da. Temsilcisi İsmet Yüksel de koşturuyor. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği`nin düzenlediği etkinlik önce Kırım Tatar Milli Meclisi`ni ziyaretle başlıyor. Alışılmış ve başarılı şehir yapılanması eski dönemin önemli bir yanı. Geniş bulvarlar, yemyeşil alanlar, araç trafiğinin yoğunlaştığı Akmescit`te Mustafa Cemil Kırımoğlu karşılıyor eşiyle. Milli Meclis binası kendi malları. Küçük ama olsun, tapuları kendilerinde. Minik odasında, bu küçük dev adam önce bilgilendiriyor, sonra sorularımıza cevap veriyor. Kırım`da Türkçe isimlerle basılmış harita istiyorum önce. Sonra bombardımana başlıyorum Zindanlardan haykırabilen ve sesini duyurabilen bu mücahide: -Kırım`a Tatar göçü sürüyor mu? Nüfus ne kadar oldu? -Göç durdu. Çünkü sorunlar var. Halledilmesi gerek. Önce konut ve işsizlik sorunu. Özbekistan`da Ukrayna ile ikili anlaşmalar çerçevesinde 10 bin soydaşımız için anlaşma yapıldı. Ancak sorunlardan göç edemiyorlar. Hâlâ oradalar. Oysa Ukrayna vatandaşı oldular. Kırım`a gelecekler. PARLAMENTOSUNDA TEMSİL EDİLMEYEN HALK -Nüfus? -270 bin. Nüfusun % 12`si. Azınlığız kendi öz ülkemizde. Çoğunluk Ruslarda % 68. Sonra Rumlar var, Ermeni ve Bulgarlar da var. Kırım dışındaki Tatar nüfus ise 250 bin. -Milli Meclis? -Sivil halkımızın sözcüsüyüz. 400 üyemiz bulunuyor. -Diyasparanız var mı? -Türkiye`de, Amerika`da ve Almanya`da etkililer. Elbette var. Türkiye`ye Ahmet İhsan Kırımlı itiraz ediyor. Türk yurdu`nda Türk diyasparası olmayacağını savunuyor. ABD ve Avrupa`yı kabul ediyor. -Kırım Parlamentosu`nda durumunuz nedir? -Temsil edilmiyoruz. Ancak Ukrayna Parlamentosu`nda iki milletvekilimiz var. Kiev`de çalışıyoruz. Kırım`da temsil edilmememiz tamamen seçim ve siyasi partiler kanunuyla ilgili. Düzeltilirse elbette halkımızı orada da temsil edeceğiz. Zaten böyle gitmez, gidemez. Kiev yönetimi de bunun farkında. Ruslar şovenist politika izliyor. Komünistler ise güçlü. Kırım dengeleri hesap etmiyor. Çünkü komünistler işbaşında. Mart 2002`de genel seçim var. Dilerim o güne kadar seçim kanunu değişir ve biz de seçimlere gideriz. Sonra devam ediyor konuşmasına Kırımoğlu: -Toprak sorunu ciddi boyutta. Özelleştirme başladı. Biz yeteri kadar istifade edemiyor ve hakkımızı kullanamıyoruz. 1 milyon 150 bin hektar toprak dağıtılacak. Bize % 10`u verilecek. Halkımızın % 75`i köyde yaşıyor. Bunun da ancak % 15`i toprak sahibi. Rusların ise % 46`sı. -Cami ve okullarda durum nedir? -35 camimiz oldu. 10 da okulumuz. Burada karma eğitim veriliyor. Dil Tatarca. Bir de üniversitemiz var. Kuruluş süreci yaşıyor. -Yayıncılık? -Radyoda haftada iki saat yayın gerçekleştiriyoruz. Kırım Tatarlarının bir arzusu, TRT yayınlarının bölgeden rahatlıkla izlenebilmesi. İstanbul Akmesçit uçakla bir saat. Trafiği de yoğun. Sohbetin sonunda Tatar Milli Meclisi`nin mütevazı konağını geziyoruz. Sonra kapısı önünde fotoğraflara sıra geliyor. Ardından Kırım Tatar Milli Kütüphanesi`ne. İlkmektep talebelerinin konseri gerçekleşiyor konuklar için. Kütüphaneyi daha önce de gezmiştim. Biraz daha masraf edilmiş. Duvarlardaki tablolarda 1944 Kırım Sürgünü. İçim (cızz) ederek seyrediyorum. Keşke dramaları da yapılsa. Cengiz Dağcı`nın romanları kafi değil. Bütün dünya bilmeli bu zulmü, bu soykırımı. Kırım`da sanatın önceliği var Kırım Tatar Kadınlar Birliği de hemen yanıbaşında. Başkan Safinar Kırımoğlu ve yönetim kurulu üyeleri kapıda karşılıyor. Derin bir muhabbet ve sohbet yapılıyor. Tatarlar ne ikram edeceklerini şaşırıyorlar mutluluktan. Kötebe yeter de artar bile. Ama öyle değil. İkramın ardı arkası kesilmiyor, bu mütevazı salonda. Türk lokantaları artıyor Kırım`da. 1993`de gittiğimde lokanta bulmakta sorun vardı. Allahtan Tatarların misafirperverliği bunu mesele olmaktan çıkardı. Yalta yolunda Te Dan Te Yüzyüze adlı bir Türk lokantası var. Çorba ikram ediyorlar, ancak yemek gibi. Tek başına doyuruyor. Özbek mantısı da öyle. İki tane kafi. Fakat önünüze çok sayıda konuyor. Bunun özelliği büyük olması ve buharda pişmesi. Torba yoğurdu soframızda. Kırım`da adı ise katık. Salata söyüş biçiminde. Otlardan reyhan da en köşede yerini alıyor. Keyifle çiğneniyor. Bu lokantada Tatar kızlar çalışmıyor. Nedeni ise geç vakte kadar açık olduğundan ailelerinin izin vermemesi. Genelde garsonlar aşırı süslü Rus kızları. Hataylıların Türk Lokantası Akmescid`in içinde. Bir nevi buluşma yeri Tatarların. Randevularını burada veriyorlar. Öyle ses getiren bir menüsü yok ama lahmacun, döner listenin başında. Türkoloğ Zühal Yüksel Hanım Türk Lokantası`nda çok ciddi tartışmalar yaptıklarını, zaman zaman da sohbet toplantıları gerçekleştirdiklerini söyledi. Ali Baba`ya gelince Bahçesaray yolunda. Azerilerin bir aşevi. Modern. Ancak o kadar masraf etmişler de tuvalette sorun yaşanıyor. Zaten Kırım`ın genelinde tuvaletler mesele. Ya yok, ya kapısı yok. Olanlar alışılmışın dışında. Suyu akmayabiliyor. Söylendiğinde ise Kırım`da genel su sıkıntısı olduğu belirtiliyor. Ali Baba`da kaşık börek çorbası içtik. Artık bu tür yemekleri Türkiye`de de yapanlar olduğundan hiç yabancılık çekmiyoruz. Kırım Tatarlarının tahsili ve eğitimi yüksek. Sanatsız yaşayamayan bir topluluk. Haftada en az iki kültür etkinliği var. Bütçesinden pay ayırmak durumunda hissediyor kendisini. Hem de çoluk çocuk birlikte. O eğitimi daha mini minnacıkken veriyorlar, dikkat çekiyorlar. Milli Tiyatroları`nda Klasik Müzik Konseri ve Kırım Ansambli Gösterisi izledim. Orkestra enstürümanları eskimiş. Sanatçıların elbiseleri de. Ancak sanatları gerçekleşince iç dünyamız yenileniyor. Dilaver Settaroğlu nefesimizi tutturdu. Munir Ablayev`in maşallahı var. Seyyid Abdullah Mehmetov`u dinlememek bir nakise. Çobanlar Oyunu sahneye konulduğunda sanatçıların kızları narin ve güler yüzlü; sert bakışlı erkekler hep mütebessim. Kaytarma`ya bayılmamak elde değil. Bravo yerine Maşaallah Kırım`da sanatçılar sahnede konser verir veya gösteri yaparken seyirciler `Maşaallah` diye tezahürat yapıyorlar. Kırım`da `Maşaallah` sözü `bravo` kelimesinin yerine geçmiş. Kültür Bakanlığı Devlet Türk Dünyası Müzik Topluluğu Akmescit`te, Bahçesaray`da, Gözleve`de, Sudak`ta konser üstüne konser verdi. Çoğu da yağmurlu günlere rastladı. Salonlar tıklım tıklım. Bir o kadar da değil birkaç o kadar da dışarda içeri girmek için bekliyor. Ancak nafile. Belki Gazi Giray Han`ın `peşrev`inin icrası giriş oldu ama, (Sivastopol, Güzel Kırım, Kırım`dan gelirim) diye sazlar yol göstermeye başladığında bile irkildi insanlar. "-Sivastopol önünde yatar gemiler/Atar da düşman topunu yerle gök inler" Devam ediyor sanatçılar. Salon birlikte söylüyor "Sivastopol önünde yıkık minare/Düşman dedikleri gelmez imane/Erenler geliyor bize imdade/Aman da padişahım izin ver bize/İzin vermez isen dök bizi denize..." Salon `Maşaallah`tan kırılıyor. Kırım`da "bravo" karşılığı kullanılıyor "Maşaallah". -Kırım`dan gelirim adım da Sinan`dır/Kılıcımın suyu kandır da dumandır/Kırım`dan gelirim atım da Arap`tır/Gizlenmeden gelir halin de haraptır.. İşte bu kelimeler yok mu ok gibi, hançer gibi iniyor kalplere "Biz Kırım`dan çıkan`da kar yağmadı, kan aktı." Mustafa Cemil Kırımoğlu dayanamıyor. Zaten mümkün de değil: -İşgal sırasında, sürgün sırasında kaybolan, ancak sizin yüreklerinizde sakladığınız şarkılarımızı getirdiniz. Bizim evimiz sizin evinizdir. Ağlama sesleri, gözyaşlarını aştı, hıçkırıklara boğuldu salon. Ağlamak deyince Tarık Buğra gelir aklıma. "Sulu gözlüyüm" derdi, ıslanırdı heyecanlanınca göz bebekleri, büyürdü. 75. yaşgününde birlikteydik kendisi için yaptığımız etkinlikte. Gözyaşlarını tutamadı, ağladı konuşurken. Yavuz Bülent Bakiler de öyle. İnce ve hassas ruhlu. Duygulu. Kırım`a kalkmış gelmiş. Sürgün ile ilgili aksakallardan, ninelerden hatıralarını dinleyecek. Not tutacak. Kırım Tatarları sürgünü anlattıkça Yavuz Bülent Bakiler başlamış gözleri dolmaya, sonra ağlamaya. VATANDA OLMAK MUTLULUK Hansaray`ı gezdim. Muhteşem bir tarihi doku, yapı, mimari, hatıra. Önünde seyyar satıcılar var. Hepsi de Tatar. Asiye Hamzagiyev`den çiğ börek alıyorum. Özbekistan`a gitmiş sürgünde. Birkaç yıl olmuş döneli. Geçinmek için çiğ börekçilik yapıyor. Tatar yemekleri pazarlıyor. Ama seyyar. Kalabalık bir aile. Apar topar trenlere götürülüşünü anlatıyor. Ailenin parçalanışını aktarıyor. Özbekistan`da yeniden buluşmalar, hemşehrilerini bulmalar, komşularıyla birlikte olmalar. Şüküre Mahmutova da öyle. Oğlu işsiz bugün için. Gelini evde çiğ börek, baklava yapıyor. Torunu getiriyor. Aile geçimini temin ediyor. Adı gibi şükür içinde Şüküre Hanım: -Verdiği nimete binlerce şükür. Kıt kanaat da olsa geçiniyoruz. Ama vatanımdayım. Ata topraklarındayım. Doğduğum yerlerdeyim. Ve burada öleceğim. Sürgün yıllarını hatırlamak.. aman Allahım. Allah`ın yanında bir iyliğimiz varmış açlıktan, hastalıktan yollarda kırılmadık. 18 gün aç-bilaç trenle yol aldık. Bir gün olsun kapısı açılmadı. Bütün ihtiyaçlarımız o katarda yapılıyordu. Bitlendik. Hastalık kaptık. Ölenlerimiz oldu. Gömmemize müsaade etmediler. Trenden aşağı fırlattılar. Bugünlere şükür. Ah bir de oğlumun işi olsaydı. Kültür resmi geçidi Elbisesi tek yeni olan talebe sanatçı Liliza Çalbaşova`ydı. Tiril tirildi üstünde. Yunus Ernanov ve Edep İbrahimov ile Arzu Mecidova büyüledi seyircileri. Avuçlarının içi patlayana kadar alkışladık. Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürvekili Yaşar Doruk, atamasını Kırım`da duydu. Sanatçılar için "Kırım Tatarları sanatta harika.. çok sesliliği aşmışlar" dedi. Program da öyle örtüşmüş ki birbiriyle bu kadar olur. Bizde olsa eleştirilir. Solo, koro, çok sesli, folklor falan denerek eleştirilir. Eski Turizm ve Tanıtma Bakanı ve yıllarca Balıkesir Milletvekilliği yapan Ahmet İhsan Kırımlı dayanamadı, görüşlerini aktardı: -Bu muhteşem bir manzara. Titredik sanatın karşısında. Heyecanlandık. Görülüyor ki milletler kültürüyle yaşıyor. Sanatçılar da bu yarışta "biz de varız" diyorlar. (Ebediyyen yaşayacağız) diyorlar. Beddî Rehber bize döndü "sıkça, çokça geliniz Kırım`a" demez mi Bilal Bilaova`yı dinlerken. Kırım Tatar Hanımlar Kolu`ndan Gülseren Naz Türkiye`den. Aktoprakların selâmını aktardı Tatar soydaşlarına. Sanat sadece müzik mi sanıyorsunuz? Herşey sustu, Rıza Yusufof bir şiir okudu, nefesler kesildi. Ve devam etti şiir bittiğinde "Bunu Türkiye`de de okuyacağım." Gel de alkışlama, arzu etme, tasdik buyurma. İşte bir sürpriz. Uluslararası bir şöhret. Öyle papyon kravatı falan da yok. Kravatsız. Ulubatlı Hasan gibi heybetli. Elinde gitar ve onu konuşturdu Enver İsmailov. Daha sonra birlikte olduk Enver Bey ile. Yemek yedik. Turgay Özkızıltaş da darbukasıyla kalktı Enver Bey`e nazire yaptı, resital verdi. Sonra birlikte gitar-darbuka resitali izledik. Peki bunun karşılığı olmaz mı? Elbette olacak. Sürgünün son şahitleri Yaşları 70 ve üzeri olanlar 1944 sürgününü hatırlıyor ve anlatıyorlar. Hepsinin ortak noktaları sürgüne 10-15 dakika içinde gönderilmiş olmaları. Akdem Aga da kızıyor "Şimdiye kadar neredeydiniz" diyor. Şakacı ve inatçı biri. Kalkmış İstanbul`a gitmiş, bu yaşta. 70 yaşın ortalarında. Sürgünde 18 yaşındaymış. Her şeyi hatırlıyor. Şimdi mutlu. Özbekistan`da işleri, evleri falan varmış. Burada yok. Ama (olsun) diyor. (Burası benim vatanım. Benim ülkem. Bu insanlar benim insanım. Bu topraklar benim toprağım. Biliyor musunuz bu yıl Kurban kestik evimizde?) Nasıl olduğunu ise şöyle anlatıyor: -Celal İşten ve arkadaşları soydaşlarımız, kardaşlarımız. Kurban parası gönderdiler bize. Vekalet verdiler. Burada Kurban Bayramı yaşadık. Etleri beş parça ettik. Kesmeyen konu komşuya dağıttık. Elinde fotoğraflar var. Onların ne olduğunu ise şöyle anlatıyor: -Kurban fotoğrafları.. nasıl kestiğimizi hem görün, hem vekalet verenlerin gönlü ferah olsun. Kurbanlarının kesildiğini bilsinler. Lütfiye Agayev 13 yaşında sürgüne gitmiş. -Bugünlere şükür. Bakın ta sizler Türkiye`den kalkıp gelmişsiniz. İnanın ne kadar mutlu olduk. Gerideki sıkıntılı yıllarımızı bir anda unuttuk. Üstelik kendi vatanımızda, kendi toprağımızda, kendi evimizdeyiz. Acılar bitti. -Ama işsizlik, evsizlik, hayat pahalılığı. -Bunlar ne ki, hepsi geçer. Ama vatansızlık çok zor. Siz onu bize sorun. Aman Allahım. Sarayda da olsan, zindan gibi geliyor. Yoksa Özbekistan`da herşeyimiz vardı. Vatanım yoktu. TOPRAĞIMDAYIM YA!? Torunu var yanında. Özbekistan`da doğmuş. Akabinde de vatanı Kırım`a göç etmiş. Nasıl öksürüyor bir görseniz. Yataktan çıkacak hâli yok, ağır hasta. Ama duymuş ki Türkiye`den gelmişler, onları mutlaka görmesi gerek. Ve gördü bizleri, öksürmesine aldırmadan tebessüm etti yavrucak. Ninesine sordu: "Türkiye`den gelen bu amcalar mı?" Zekiye Bilalova ise 18 yaşında 15 dakika içinde trene bindirilmiş evinden alınarak. Yanına hiç bir şey alamamış. Ailesinden ayrı vagonlarda seyahat etmiş. Bütün Kırımlıların yaşadığı zahmeti, eziyeti, işkenceyi, insanlık ayıbını, zulmü aynen yaşamış. Eksiği var fazlası yok. Çünkü çoğunu unutmuş. Eziyet bitince, keyfi kalıyormuş geriye. Düşünmek bile istemiyor. O vatanında mutlu. Şarkılarla, türkülerle mutlu. Genç kız iken söyleyemediği şarkıları şimdi doya doya doya söylüyor 75 yaşında. Ağlaması bile sevinçten. Her şarkının bir hatırası var onun hafızasında. Yerini, zamanını hatırlıyor. Ama sürgün yıllarını, o kahredici tren yolculuğunu hiç ama hiç hatırlamak istemiyor. Torununa bile anlatmıyor. Aktardığı şey vatanın, toprağın ne kadar önemli, insanın bir parçası olduğu. Kalbi gibi, beyni gibi bir şey mesela. Onsuz yaşanmıyor. Acısı dinmiyor. Vatanında ya, bütün dünya onun, gerisi ne gam, ne keder. ÇARŞIYA TATAR MÜHRÜ Kırım yolları yemyeşil. Tipik bir Karadeniz. Zümrütle kaplı her yan. Gelişme de göstermiş tarımda, hayvancılıkta. Tatarların nüfusu ülkede % 12 oranında. Komünistler de iktidara gelince kamu görevi pek verilmiyor. Memur yok denecek kadar az. Dolayısıyla çarşı pazar esnafı olmuş Tatarlar. İyi de olmuş bana göre. Akmescid pazarı öyle mesala. Samanyolu Televizyonu için arkadaşlar çekim yapıyor. Polis geldi. Kaseti istedi. Çekimin yasak olduğunu bildirdi. Tartışma başlayınca bir Azeri, butik mağazasının sahibi hanım müdahale etti. Hem de bayan. Polis Rus. Gittik karakola. Polis Müdürü`ne durumu anlattı. Serbest bıraktılar. Sonradan öğrendik ki hediye ihmal edilmiş beyefendi. Pazarda her şey var. Döviz bile bozdurabilirsiniz. En çok su satılıyor. Hem de içme suyu. Herkes gibi ben de aldım. Cola ve Mc Donalts duhul etmiş Kırım`a. 1950`li yılların Mahmutpaşa`sı gibi, Sirkeci veya Ankara`nın Samanpazarı gibi bir şey burası. Arabalar her marka. Bir ara bölge, çalıntı araba cennetiymiş. Halen de Avrupadan çalınan mercedes ve BMW gibi pahalı otomobiller buralarda müşteri buluyor. Çok sayıda lüks araç yollarda. Japon araçları da öyle. En çok ise Lada bittabi. GELİNCİKLER İÇİNDE ACI Rus ressamların eserleri de çarşıda pazarlanıyor. Hatta orada portrenizi bile yaptırabilirsiniz. 10 dolardan başlıyor. İnat ediyoruz bir Tatar Ressam`dan birkaç tablo alalım. Yollara düşüyoruz. Vızır vızır arabalar. Yollar zaman zaman otoban gibi geniş, büyük, sağlıklı; bazan da ilkel ve can-mal güvenliği kayboluyor. Bahçesaray`ın Sinap Şuru Köyü`ne gidiyoruz. Her taraf tablo gibi. Dağlar da öyle. Görkemli. Nefis. Gelincikler içinde, fukara bir köyevinde duruyoruz. Burası karı koca Ressam Zarima Trasinova ve Alim Hüseyinov`un evi. Kendi evleri ya mutlular. Apar topar resimlere bakıyoruz. Sonra fotoğraf çekiyoruz. Bir yaşlı kadın daha var içerde. Zarima Hanım annesi olduğunu söylüyor. Tanışıyoruz. Türkiye`den geldiğimizi öğrenince bir sinema şeridi gibi hatıraları tazeleniyor Sündüs Halil Hafız Kızı`nın: -29 yaşında gittim sürgüne. Ben Komünist Partisi`nin sekretaryasında çalışıyordum. Koca Subaydı. Bir gün ansızın geldiler. 10 dakika içinde bizi araçlara bindirdiler. Sonra trene. İstasyona gittik. -Aileniz yanınızda mı? -Hepsi değil tabi. 18 gün katarda zor şartlarda, insanlık ayıbının işlendiği bir yerde yol aldık. Özbekistan`a vardığımızda yarımız yolda ölmüştü zaten. Kırım`da Türk-Suud çekişmesi KIRIM`da din hizmetlerinde Suud-Türkiye çekişmesi yaşanıyor. Diyanet 35 camiye imam tayin etmiş. Türkiye`den gelen imamlar olduğu gibi yeni yetişen Tatar imamlar da var. Her hafta köyler gezilerek sorular cevaplanıyor. Zaman zaman heyecanlanıyor, Tatarca yerine Rusca konuşuyor 86 yaşındaki Sündüz Halil Hafız kızı. Devam ediyor anlatmaya: -Stalin`e mektup yazdım. Komünist Parti`deyim ya. Benim mektubumu açıp okuyacak. Bize haksızlık edildiğini anlatıyorum mektupta. Gördüğümüz işkenceyi aktarıyorum. -Cevap verdi mi? -Verir mi hain, insanlık düşmanı. Vermedi tabii. Bize yapılan haksızlığa hep ağladım, hâlâ ağlıyorum. İçime sığdıramıyorum bu kalleşliği. İnanır mısınız yastığım ıslanırdı ağlamaktan. O günler geride kaldı. Şimdi kızım ve damadımla birlikte evimdeyim. Kendi topraklarımdayım. Yanında bir başka Tatar hanım var. O da 8 yaşında sürgüne gönderilmiş. -Benim babam alimdi. Köyün imamıydı. Fazıl insandı. Hep onun ismiyle anılırız. Alim Faytoncu Ali kızıyım. Zaman zaman Rusça`ya kaçıyor konuşması. Anlamakta zorluk çekiyorum. Tatarca olsa kolay. Ayrıca anında tercüme ediliyor. -Trenlere bindirildiğimizde bizim aileden 10 kişiydik. Yolda hepsi hayatını kaybetti. Cesetleri trenden atıldı. Ağlamalarımız fayda etmedi. Bir hatıra eşya bile alamadık üzerlerinden. Neredeler kimbilir? Belki de kurda kuşa yem oldular. Yapayalnız geldim Özbekistan`a. Kimim kimsem yok. Demek canım berkmiş. Hastalanmadı. Eziyetlere dayandım. Açlığa tahammül edebildim. -Peki sonra -Bunalıma girdim. Hemşehrilerimle birlikte aynı kolhoza düşmüştüm. Bir müddet sonra beni evlendirdiler yeniden. Kocam da Tatar`dı. Çocuklarımız oldu. Göç başlayınca da Kırım`a döndük. Bunları anlatıyor ama, her kelime gözyaşıyla birleşiyor. Hem de nasıl ağlama? Hani (canından can kopardılar) denir ya öyle bir acı, öyle bir duygu. Bütün bunları saatler süren konuşma sonrası not alabildim. Oğlunun ismi geçiyor ağlıyor, kızınınki geçiyor ağlıyor. Hele ilk ailesinin tümü hayatını kaybetmiş ya o ıstırap yetiyor da artıyor bile. -Oh şimdi vatanımdayım. Köyümdeyim. Belki aynı evde değilim ama olsun, hemşehrilerimle birlikteyim. Mutluyum. Sonra bir şey ekliyor: -Türkiye`ye selâm söyleyin. O hiç aklımızdan çıkmadı. Hep bekledik zaten, (bir gün bizi Türkiye kurtaracak) diye. Hep bekledik. Ağlamam gerek, not tutmam, kaydetmem icabediyor. VAHHABİLİK PROPAGANDASI Seyit Settar Külliyesi Camii`nde Türkiye Diyanet Vakfı hizmet veriyor. Gittiğimizde Bodrum Müftüsü Bekir Kaplan vardı. Henüz Kırım`a iki ay olmuş geleli. 18 imam ile toplantı halindeler. Kırım Müfütüsü de değişmiş, yenisi Emir Ali Ablayev. Neden değişmiş ki Kırım Müftüsü? Cevap ilginç ve beklenen gelişme: Suudi Arabistanlı insanların Vahhabilik propagandalarının etkisine girmiş de ondan. Hem de yardımcı ile birlikte. Kırım`da yoğun bir Vahhabilik propagandası var. Suudiler dini hizmet veriyorlar. Ancak karşılığında da Vahhabilik`i yerleştirmeye gayret gösteriyorlar. 70 yıldır komünist rejimin din düşmanlığı yaptığı bir atmosferde yaşayan Kırımlılar şimdi de böyle bir çatışmanın içinde buluyorlar kendilerini. Sağduyu galip gelebilir akıllı yöneticiler sayesinde. Amaç dini hizmet ise, bu tür çatışmalardan uzak kalmalı din adamları. Cemaatler de Kırım`da hizmet veriyor. Eğitim amaçlı olanlar çok başarılı. Açılan kolejlerde Ruslar bile okuyor ve tercih ediyorlar. Fakat hizmetler isteseniz de istemeseniz de belli bir nüfuz alanı ortaya çıkarıyor. İşte bu da önemli bir gelişme. Taraflar kimsenin nüfuz kullanmasını istemiyor. Ancak netice ona koşuyor. Arapça eğitim veren bir kurs ise devlet tarafından kapatılmış. Diyanet`e gelince. 35 camide hem Türkiye`den gelenler, hem yeni yetişen Tatar din adamları hizmet veriyor. Bu açıdan Kırım şanslı. Maddi imkanları cazip, bu da hizmet şevkini artııyor. Yerliler 450 dolar, Türkiye`den gidenler ise çok daha fazla. Vahhabi propagandasına karşı tedbirler alınıyor. Her hafta köyler gezilerek sorulara cevaplar veriliyor. Kur`an kurslarında kutsal kitabımız öğretiliyor. Seyyit Settar Külliyesi`ne bilmiyorsanız ve Kril alfabesini okuyamıyorsanız ulaşmanız zor. Keşke kapıda bir de Tatarca yazı asılsaydı. Tatarlar`ın dine büyük ilgisi var. Yaşlılar özellikle camiye daha fazla zaman ayırıyorlar. Gençler de Cuma`da dikkat çekiyor. Bir kamuoyu araştırması yapılsa da Tatarlar`ın din adamlarından neler istediği gerçeği ortaya çıksa keşke. Biraz bilimsel yanı olsa hizmetin. 4.5 milyon Tatar Türkü Kırım Tatarları`nın lideri Kırımoğlu`na sordum. Şöyle cevap verdi: -Araplar Kırım`a yardım yapıyorlar. Ama peşinden de sorun geliyor. Hele bir islâmı öğrensin halkımız. Daha başında iken mezhep ayrımcılığı olmaz. Olmuyor. -İranlılar geliyor mu? -Geliyorlar. Özellikle ayetullahlar. Dinlediler. Cami yapalım, hizmet verelim gibi bir şey söylemediler. -Kırım`da ne kadar cami vardı? -1750 cami vardı sürgüne gittiğimizde. Nüfusumuz 2 milyondu. Yani sadece Kırım yarımadasında iki milyon. Yoksa Kırım Hanlığı`nın nüfusu 4.5 milyondu. -Komünistler bütün camileri yıkmışlar? -Hepsini hem de. Geldiğimizde hiç cami yoktu. Tümünü yeniden inşa ediyoruz. Kiliselere karışmamışlardı da intikamlarını camilerden ve Türkler`den almışlardı. Şimdi camilerimizi yeniden yapıyoruz. Yardımlarla gerçekleştiriyoruz. Araplar da yardım ediyor. -Peki Zincirli Medrese`de son durum nedir? -Tamir edilmeli. Başlandı ama bitmedi. İslam Bankası 240 bin dolar yardım etti. Şimdi projelendiriyoruz. Plan, program vereceğiz, medrese için. Ukrayna da yardım sözü verdi. Mustafa Cemil Kırımoğlu`nun başı ucunda Numan Çelebi Cihan`ın resmi asılı. İlk Tatar Kurultayı`nı toplayan Türk lideri. Köşede bir gürz asılı. Konuşmamız sürüyor dostlarla birlikte: -Türkiye`de okuyan 400 kadar öğrencimiz var. Fakat Ukrayna`da denklik kabul edilmiyor. Türkiye ile anlaşmaları gerek. Dönen gençlerimiz maalesef iş bulamıyor. Diplomaları da denklik için bekliyor. 10 okulumuzda yaklaşık 5000 çocuğumuz tahsil görüyor. Yeni okullar açmamız gerek. Zaruri. Kırım Tatar dilinde eğitim verecek mekteplere acil ihtiyacımız bulunuyor. -Ukrayna yardım etmiyor mu? -Ediyor. Özellikle göçe ayrılan ödenekler sürekli artıyor. 2001`de 45 milyon yardım aldık. (Yaklaşık 8 milyon dolar) Kırım Tatar Milli Meclisi 1994`de hayata geçirildi. 1999`da Ukrayna Hükümeti`nce kabul edildi ve programa alındı. KARADENİZ`İN KIBRIS`I SİVASTOPOL 1944 sürgününden 1952`ye kadar sahipsiz kaldı. SSCB sonunda Ukrayna`ya verdi. Ancak bölgede Ruslar hala etkili. Sivastopol ise konumu itibariyle daha da ilgi görüyor. Bölgeye çok da turist geliyor. Necmettin Yalta bir depremzede. Gölcük`te herşeyini kaybetmiş. Yerle birlikte onun da dünyası sarsılmış. Aslen Tatar. Geçen yıl Kırım`a gelmiş. İmkanlarını zorlamış. Ayçiçeği yağı üretimine karar vermiş. Tatarlar Sımıçka Maslo diyorlar. Çok da kullanılıyor ve üretilmiyor. Sınavını başarı ile vermiş bir yıl içinde. Şimdi hem kazancından, hem hizmetinden, hem de soydaşlarıyla mutlu. Başka örnekler de artmaya mütemayil. Yeterki küçük müteşebbisi yüreklendirecek liderler olsun. Ruslarla Ukraynalıların arası limoni. Bu televizyon programlarına kadar yansıyor. İşte bir tanesi. Televizyonda bir Ukran`a programcı soruyor: -Hayatta en çok istediğin üç şey nedir? -İsveç-Çin Savaşının çıkması. -İkincisi -İsveçlilerin galip gelmesi. Ruslar Ukranlara "hohol", Ukranlar da Ruslara "moskol" diyor. -Peki sonuncusu? -Bu defa Kitay`ın (Çin`in) galip gelmesini istiyorum. Spiker şaşırıyor. Nedenini soruyor Ukran`a: -Bu savaş sürsün gitsin. Çin İsveç`e giderken, İsveç Çin`e saldırırken hep Rus topraklarından geçecek. O tarım alanları perişan olsun da ondan. Bir daha hiç bir şey ekilmesin. Seyirciler kahkahalara boğuluyor bu olmayacak temenni karşısında. 49 HANA EV SAHİPLİĞİ Hansarayı Topkapı`nın bir mini benzeri. Kırım Hanlığı`nın merkezi hükümeti. Müdür Servet Ebubekir gezdiriyor. İri kıyım bir Tatar. Gözyaşı çeşmesini, Bahçesaray`da doğması dolayısıyla SSCB zamanında ismi değiştirilmeyen bu kent adına heykeli dikilen Puşkin büstünü, haremi, salonları, Türk Süsleme sanatlarının güzel örneklerini gösteriyor. Bahçesinde soluklandırıyor bizleri. Daha da organize olmuş Han Sarayı. İyi bir gelişme. Hükümet yardım etmiyormuş. Gelen ziyaretçilerin bilet parasıyla ayakta durmaya çalışıyor bu tarihi yapı. Çok da kaynağa ihtiyacı var. -Gelen turistler en çok neyi öğrenmek istiyor? -Haremi -Sonra? -Müslümanlığı. Ama Haremi anlayınca islam dinini soruyorlar. -Suudi Arabistan haritası bunun için mi asılı? -Elbette... İslâmın nereden ve nasıl doğduğunu anlatarak işe başlıyorum. Müslüman turistler için sorun yok. Ancak batılılar öyle değil. Hatta Ruslar için de. Anlatınca dikkatle izliyorlar. Kırım ile ilgili yayınlar da sergileniyor. Günsel, Ocak, Merhaba, Kesavet, The Criman Review ve bugün için yokluğu belli olan Emel dergisi. 49 Kırım hanı yönetmiş Kırım`ı. Bunlardan 19`unun kabri Hansaray`da. Fakat tümü de ilgiye, bakıma muhtaç. TAŞKENT`E VEDA Sürücümüz Dilaver Abdurrahmanov da Özbekistan`dan göç etmiş. Oğlu da aynı meslekten. Görevleri turist gezdirmek. Taşkent`te de aynı görevi yapıyor ve iyi kazanıyorlarmış. Ama göç başlayınca vatan hasreti ağır basmış. Otobüs ve minibüsünü bir TIR`a yükleyince soluğu Kırım`da almış. Torunu Akmescid`de doğmuş. Yani dedeliği burada tatmış. -Kırım`a çok turist geliyor. Her geçen gün de artıyor. İstikbali büyük Kırım`ın. Yeter ki kıymetini bilelim. Vatan bir başka. Panorama ihtişamı Panorama silindir şeklinde önemli bir yapı. Nedir peki bu binanın özelliği? Mihmandırımızın bilgisi ve aktardığı şöyle: -1905 yılında açıldı. 2 Cihan Savaşı sırasında hasar gördü. Kurucusu Fransız Frans Ruso. Kendisini hep Rus gibi hissetti. 200 eser ile Kırım Savaşını resmetti. Ancak savaştan bugün için 86`sı elimizde kaldı. Siz hiç Belçika`ya gittiniz mi? Gittiyseniz Vater Loo`ya uğrayıp köyü ve müzeyi gezdiniz mi? Burada Napolyon`un Belçikalılara yenilmesi resimlerle anlatılıyor. Ancak sahici gibi geliyor size. O savaşı aynen yaşıyorsunuz. Panorama da böyle. Kırım Savaşı anlatılmış. Müttefikler Rusya`ya karşı Osmanlı`nın yanında. Kule`nin ön duvarı bu savaş resimleriyle donanmış. Uzunluğu 115 metre, yüksekliği 14, derinliği ise 12 metre. Burada Kırım Savaşı`nı yaşıyorsunuz. Ancak Fransa-Rusya Savaşı bölümünü. Osmanlılar yok. Arka planda kalmış. Fakat bir sanat harikası. O günkü savaş aynen canlı gibi yansıtılmış. İlginç bir not Balatlova Kilisesi Savaş Rahibi yetiştiriyor. Resimde bunlar yansıtılmış. Amiral Nahimof`un yönetimi de. 2 bin hekim işsiz Kırım`da 2 bin hekim iş bulamadığından rençberlik yapıyorlar. Yapılan temaslarla hazır doktor kadrosu olan Kırım`da bir hastane açılması için çalışmalar başlatıldı. Ahmet Hilmi Bezirgan Özbekistan`dan göç etmiş bir heykeltraş. Türk ve İslamî sanat eserlerinin Kırım`dan kaçırıldığını anlatıyor. -Turist diye geliyorlar. Tarihî eser kaçırıyorlar. Bilge Kemal Ata`nın mezarı darmadağın edildi. Tarihî taşlar kaçırıldı. Eski Kırım`daki bu mezar şimdi yerinde yok. Sıra öteki mezarlara geldi. Tatar milletinin mevcut tarihî eserlerine sahip çıkılması gerek. Ahmet Hilmi Bey bir de Ruslar`ın iftiralarına dikkat çekiyor, bunu bir tarihî anekdotla aktarıyor. -Sudak Topraktaş`ta bir Rus papaz tarihî eserleri yabancılara satıyor. Sonra da kendisi yurtdışına kaçıyor. Monte Carlo Kumarheneleri`nde görülünce olay anlaşılıyor. Bu olay için üç Tatar idam edildi. Bunlardan biri de Seyitoğlu Seyit Ahmet`ti. İddia o ki papaz kayıp olunca onu Türkler öldürüp, kaybettiler. Allahtan Monte Carlo`da görüldü, konuşuldu da gerçek aydınlandı. İnanır mısınız Kırım`da 2000 doktor rençberlik yapıyor. Çünkü iş yok. Tatar doktorlar vatanlarında oldukları için de başka ülkelerde iş aramıyorlar. Dr. Ahmet İhsan Kırımlı Ankara`dan yardım için kolları sıvadı. Kırım`da bir hastane için her kapıyı çaldı. Kırım Sağlık Bakanlığı da bazı şartların yerine getirilmesi şartıyla buna sıcak baktı. Bina yapıldı. Ormanların içinde ve ana yola yakın. Açılması için bazı teknik donanımlar gerekiyor. DR. A. İHSAN KIRIMLI Prof. Enver Hasanoğlu Gazi Üniversitesi`nde rektör iken bu tür yardımların başta KKTC, Azerbaycan, Bosna Hersek`e yapıldığını belirtiyor. Yine de bu işin üstesinden gelinebileceğini hatırlatıyor. Kendisi de kolları sıvıyor. Yüze yüze ucuna gelinmiş. Dr. Ahmet İhsan Kırımlı Hastanesi mevcut haliyle bile Kırım`ın ikinci önemli sağlık kuruluşu olacak. Kim Ahmet İhsan Kırımlı peki? Özbeöz bu topraklardan. Bu defa geldiğinde Bahçesaray Efendi Köyü`ndeki evinin tapusunu da aldı. Rahmetli dedesi ailesini Türkiye`ye gönderirken Kur`an`a not düşmüş: -Ben topraklarımda kalacağım. Bu topraklarımda çiçekler açacak. Otlar bitecek. Torunlarım bunların kokusunu duyacak ve kalkıp gelecekler. Gerçekten de öyle olmuş. Dua kabul edilmiş. Dr. Ahmet İhsan Kırımlı Turizm ve Tanıtma Bakanlığı sırasında, Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı iken, Kızılay Genel Başkan Vekilliği yaptığında da defalarca SSCB`ye resmi gezide bulunmuş. İsteği üzerine Kırım`a gidebileceği bildirilmiş, ama bir türlü Moskova yönetimi "öteki sefere" diye bahane uydurmuş, göndermemiş ata-dede topraklarına. Ama artık öyle değil, Tatarlar öz vatanındalar. Kırım Devlet Sanayi ve Pedagoji Enstitüsü Rektörü Prof. Fevzi Yakupov. Üç fakültesi var üniversitenin. Türkiye`den de konuk öğretim üyeleri ders veriyor burada. Bir başka gayret ise akademik alanda Türkoloji Bölümü açılması, Türkoloji Araştırma Merkezi kurulması. Öğretim üyelerinden A. Nezihi Turan Tatar öğrencilerin Türkçe dersinden ve Türk edebiyatından büyük keyif aldıklarını, zevkle ders dinlediklerini anlattı. MEŞHUR YALTA Yalta`ya gelince.. bütün SSCB`nin tatil yaptığı kent. Herşeyi ile güzel ve itinalı. Uluslararası konferansların gerçekleştiği şehir Yalta. Meşhur Yalta Konferansı`nın yapıldığı sarayı burada görebilirsiniz. Zaten onun için bile turistlerin ardı arkası kesilmiyor. Kırım`ın en modern kenti. Cannes`e taş çıkartan kıyı şehri. Sahil can damarı. Ressamlar sahil boyunca eserlerini pazarlıyor. Öyle ki turistlerin tırnaklarına resim nakşediyorlar. Sadece portrelerini, karikatürlerini değil. Suluboya, akrilik, yağlı boya çalışmalar birbirinden güzel. Almayan bile bu cazibe karşısında sanatsever olabiliyor. Sokaklarda Tarkan dinlemeniz mümkün. Maymun oynatanlar disiplinli, seyirciler keyifli. Tatar nüfus köylerinde Yalta`nın. Kent içinde ise Rum ve Ermeniler yaşıyor az da olsa. Rumlar Kırım`a yatırım için yarışıyor. Akmescid çıkışındaki tesislerinde petrol istasyonu, lokanta ve kilise ile Yunan mimarisi geliyor. Yalta`da Simeys Camii kent dışında ve yol üzerinde. Araplar burayı restore için almışlar ve eğitime başlamışlar. Sorun büyümüş işin içine propaganda başlayınca. Mücadele verilmiş. Araplar`dan geli alınmış ama şimdi içi boş. Oysa buradan daha önce Müslüman insanlar aşevi olarak, mektep olarak, yurt olarak vs. hizmet alıyorlarmış. Yeniden bir an evvel bu hizmetlerin yapılmasını istiyorlar. Peki hangi imkânla? Sürgün dava edilecek Kırım Tatarları bugün için İsmail Bey Gaspıralı`nın dediklerinin ve yaptıklarının çok gerisinde. Kırım parlamentosunda çok sayıda parti temsil ediliyor. Ancak Tatar temsilci yok. En yüksek kamu görevlisi ise Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Refat Kenciliyev. Bu aktif bir görev değil. Bazı şehirlerde Belediye Başkan Yardımcılığı üstlenmişler. Bahçesaray ve Sudak`da böyle mesela. Türkler gıda sektöründe iddialılar ve açılan restoranlar da alâka görüyor. Ozenbaş Gıda, toptancılıkta lider. Meyve-sebze pazarları da Tatarlar`ın. Yollardaki seyyar meyve-sebze satıcıları da öyle. Memleket meselelerine alâkaları ise gelirleriyle orantılı. Doğurganlık da böyle. Rus ve Ukraynalılar`a göre doğurganlık oranı yüksek, ama Türkler için az. Nedeni de gelir düzeylerinin az olması. Televizyon değişik gün ve saatlerde 360 dakika Tatarca yayın yapıyor. Tatar Televizyonu çarşamba, perşembe ve cumartesi izlenebiliyor. Akyar`daki Tatar Televizyonu ise haftada iki saat yayında. Radyo ise haftalık 10 saat ile televizyonun ilerisinde. Gazetelerine gelince Kırım gazetesi, Yeni Dünya gazetesi Kril ve Tatarca yayınlanıyor. Kasaba ise Latince. Bir de aylık Kırım Bülteni neşrediliyor. Internet sitesine girenler "Kırım`da bir çocuk okut" kampanyasıyla karşılaşabilirler. Tuşlara "www.vatankirim.Net.com.tr" diye basınca site size "merhaba" diyecek. Bugün için bu site sayesinde 126 Tatar çocuk okuma imkanı bulabildi. Dergiler ise, Günsel ve Ocak iki aylık edebi ve siyasi yayın. Sivil toplum ve meslek kuruluşları da var Kırım`da Tatarlar`ın. Mesela Kırım Tatar Avukatlar Birliği, Evlâd Vakfı, Kırım`ın Yeniden Doğuşu Vakfı, Maarif Cemiyeti gibi. Uluslararası hak arama İstanbul`a dönüyorum THY uçağıyla. Yanımda bir Kırım Türkü. Sohbet ediyoruz. Laf lafı açıyor. Ve anlatıyor: -İstanbul`da yıllardır görmediğim kardeşim var. Onu bulacağım. Adresi falan yok. Ama olsun, kapı kapı dolaşıp onu bulacağım. Biz sürgüne giderken o kaçmış. Kurtulmuş. Duydum ki Türkiye`deymiş. Mutlaka bulacağım. Bir de İstanbul`da iyi bir avukatla görüşüp, yıllar önce gaspedilen evimi, bahçemi, tarlamı işgalcilerden almanın yasal yolunu öğreneceğim. Yahudiler Almanlar`dan tazminat almış. Kırım Türkü daha fazla mağdur edildi. Zulüm gördü, evinden, eşinden koparıldı. Davamı uluslararası mahkemelere götüreceğim, hakkımı arayacağım. Var mı senin bildiğin bir uluslararası hukukçu? |