40 gün 40 gece KAFKASLAR
-2-
Şeyh Şamil’in köyünde
Gimri’de İmam Gazi Muhammed ve Şeyh Şamil’in doğdukları evler hâlâ duruyor.
Şeyh Şamil hac dönüşünde vefat ettiği Medine’de medfundu ama Gazi Muhammed’in
kabri Gimri’de
Ruslar’ın Kafkasları işgaline karşı verdiği mücadeleyle destanlaşan Şeyh
Şamil’in ülkesi Dağıstan, Kafkaslar’ın kapısı gibi. Eski yıllarda da ticaret
yolu olarak kullanılan Hazar Denizi kıyısı boyunca uzanan bu ülke, tam bir etnik
mozayiğe sahip.
Yarıkkazmalar Gümrüğü’nden girdikten sonra gece saat 10.00 civarında
ulaştığımız Derbent, Dağıstan’da konakladığımız ilk şehir oldu. ‘Dar’ ya
da ‘Demirkapı’ manasına da gelen Derbent, sırtını Kafkaslar’a dayamış,
yamaçlardan Hazar’ı seyreden çok eski bir şehirdi.
Sınıra 60 kilometre mesafedeki bu şehirde çoğunluk Avarlar’dan oluşurken, bunu
Kumuk Türkleri, Ruslar, Azeri Türkleri, Laklar, Lezgiler, Talbasanlar, Araplar ve
Yahudiler takip ediyordu. Gorbaçov’un yumuşama ve dünyaya açılma politikalarından
sonra şehirdeki Ruslar’ın çoğu göç etmiş. 28 bin Yahudi’den 26 bini 1992’de
İsrail’e götürülmüş. Bir kısım Ermeni de Ermenistan’a gitmiş. O yüzden
1865’te yapılan Ermeni Kilisesi de şimdi müzeye dönüştürülmüş.
Derbent’te Türkler tarafından açılan iki okul var: Türk Koleji ve Uluslararası
Doğu Üniversitesi. Derbent Hümaniter Enstitüsü adıyla 1993’te kurulan yüksek
okul, Moskova’nın verdiği izinle 1998’de Uluslararası Doğu Üniversitesi adıyla
tescil edilmiş. Üniversitenin rektörü ise 29 yıl Türkiye’de görev yaptıktan
sonra emekliye ayrılan Prof. Dr. Ömer Okumuş. Yabancı dil laboratuarları ve
bilgisayar odalarıyla göz kamaştırıcı bir ortamı olan üniversitenin dört
fakültesi bulunduğunu anlatan Okumuş, “Burada görev yapmaktan aldığım tadı,
hiçbir zaman almadım” dedi.
Derbent’te bir de ‘Kırklar’ adı verilen mezarlar vardı. 734 yılında
Dağıstan’ı fethetmeye gelen ve sahabe oldukları rivayet edilen Müslüman
Araplar’ın mezarlarıydı bunlar. Çok ziyaretçisi olan bu mezarlara öyle hürmet
ediliyordu ki, başlarında 24 saat Kur’an okunuyordu. Derbent’teki mezarların dikkat
çekici bir yanı ise, mezar taşları idi. Boyları iki metreyi bulan, aynı tarz taştan
yapılma mezarlardı bunlar. İstisnasız hepsinde hilal sembolü kullanılıyor ve
Kur’an-ı kerimden ayetler bulunuyordu.
35 mahalli lisanın konuşulduğu 3 milyon nüfuslu Dağıstan’ın en eski şehri olan
Derbent’te, surları Abbasi Halifesi Harun Reşid tarafından onarıldığı söylenen
kaleyi de dolaştıktan sonra, çoğunluğu Türkiye’den getirilen malların
satıldığı pazara da uğradık. Fiyatlar Türkiye’yi aratmayacak düzeydeydi. İyi
de, ortalama gelirin 10 dolar seviyesinde olduğu bir ülkede, bu mallar nasıl
satılıyordu. İşte ona bizim de aklımız ermedi.
DÖVİZ BOZDURMAK ZOR İŞ
Sağımıza Hazar Denizi’ni, solumuza da Kafkas Dağları’nı alarak Derbent’e 120
kilometre mesafedeki başkent Mohaçkale’ye geldiğimizde, Rusya Federasyonu
sınırlarında olduğumuza iyice kanaat getirdik. Tiflis, Erivan ve Bakü’de adım
başı bulduğumuz döviz büfeleri, burada yok gibiydi. Üzerimizde Ruble olmadığı
için alışveriş yapamıyorduk. Neredeyse 1 saat boyunca dolar bozduracak yer aradık.
Sonunda karaborsada bozdurabildik.
Şehre estetik kazandıran bir yer vardı; onu da Türk işadamları yaptırmışlardı.
Rusya Federasyonu ile ticaret yapan Abidin Topbaş, Mustafa Topbaş ve Halit Çizmeci
adındaki Türk işadamları tarafından yaptırılan ve dört yıl önce ibadete açılan
Mohaçkale Camii, gerçekten muhteşemdi.
Şeyh Şamil’in köyü Gimri’ye ulaşmak için önce Mohaçkale’ye 35
kilometre uzaklıktaki, bir zamanlar Dağıstan’a başkentlik yapmış Buynaks şehrine
gitmemiz gerekiyordu. Resul adında bir Avar Türkünün rehberliğinde Kokertbaş
Dağı’nı aşarak, Buynaks’a, ulaştık. Şehirde bir üniversite vardı. O da Rusya
Federasyonu sınırlarında İslami eğitim veren tek okul olduğu söylenen ‘İslami
İlimler Üniversitesi’ idi. Yaz dönemi olduğu için öğrenciler tatildeydi. 1993
yılında açılan bu okulun kurucuları arasında, Aziz Mahmut
Hüdai Vakfı’nın
yöneticileri de varmış.
Gimri köyü, Buynaks’a 30, Mohaçkale’ye 65 kilometre mesafede. Dört yıl önce
açılan 4 bin 400 metre uzunluğundaki dağ tünelinden geçerek girdiğimiz, Kafkas
Dağları’nın içindeki bu köy, derin bir vadiye kurulmuştu. Tünelden sonra
Dağıstan’ın çehresi de değişti. Önümüze baktığımızda müthiş bir derinlik,
arkamıza baktığımızda dehşetli dağlar görünüyordu. Avullar ya da Yurtlar denilen
dağ köylerinin yer aldığı bu bölgede, bilinen ‘resmi’ Dağıstan bayrağının
yerini, yeşil zeminli ay yıldızdan oluşan bayrak almıştı. İslam bayrağı
diyorlardı. Gimri’ye 3 kilometre kala yolun sol tarafında İmam Gazi Muhammed’in 400
mücahidiyle birlikte 1832’de şehit edildiği mevkide, küçük bir cami ile birlikte
kale görünümünde sembolik bir makam yapılmıştı. Köye varana kadar da yolun
sağında ve solunda asılı küçük levhalara Kur’an’daki kısa surelerin ilk
ayetleri yazılmıştı.
Vadinin sağ yamacına, taraçalanmış zemin üzerine kurulu 800 hanelik Gimri köyünde
2 bin kişi yaşıyordu. Köylülerin hepsi de Şamil’in torunları olduklarının
farkındaydı. Sade hayatlarına karşılık, başları dikti. Belki de Şamil’in
meşalesi, yeniden bu köyden tutuşturulacaktı.
Köyde İmam Gazi Muhammed ve Şeyh Şamil’in doğdukları evler hâlâ duruyordu. Şeyh
Şamil hac sırasında vefat ettiği için, kabri Medine’deydi. Ama, İmam Gazi Muhammed
ve 400 mücahidinin kabri Gimri’deydi. Buynaks’tan Gimri’ye giderken Abdülkerim
adında genç bir Avar bize rehberlik etmişti. Ona, “İmam Şamil dom” dediğimizde,
ne istediğimizi hemen anladı. Hem Şamil’in hem de Gazi Muhammed’in evine bizi
götürdü. Abdülkerim bizi Türkçe anlaşabileceğimiz Şerafettin adındaki yaşlı
bir Avarla tanıştırdıktan sonra yanımızdan ayrıldı. Şerafettin bey
ihtiyarlığına rağmen, Türk gazeteciler olduğumuz için bize bütün bir köyü
gezdirdi.
Dağıstan’daki son çalışma alanımız, Türklerin çoğunlukta olduğu Hasavyurt
şehriydi. 85 bin nüfuslu Hasavyurt, Çeçenistan sınırına 10 kilometre mesafedeydi.
Dağıstan mozayiğinin bütün özelliklerini gösteren bu şehirde dikkati çeken iki
yapıdan biri cami, diğeri de kiliseydi. Pek çok kadının geleneksel biçimde başını
yazma ile örtüp, ensesinden bağladığı Hasavyurt’tan sonra gideceğimiz yer
Çeçenistan idi. Şamil Basayev’in, adamlarıyla birlikte Dağıstan’da bazı
köylere girişiyle yeniden başlayan çatışmaları, Hasavyurt’taki güvenlik
önlemleri de haber verir gibiydi.
|
|
|
|