|
Bütün
Is Benligi Birakmak
Efendim siz gazete de okuyorsunuz,
dergi de okuyorsunuz, okutuyorsunuz. Dünya hadiselerini takip ediyorsunuz.
Oysa genellikle tasavvuf erbabinin dünya hadiseleriyle pek ilgilenmedigi
düsünülür. Hele bir Allah dostu kendi dünyasina
çekilmistir, elini etegini çekmistir gibi düsünülür.
Sizin manevi sorumluluklarinizin neresinde bulunuyor dünya ile ilgilenmek?
Allah yolunda olan hepsini bilir. Dünyayi daha iyi bilir, ama
dünyanin üzerinde durmaz. Hani çok kimseler zannederler
ki, o gözü tamamen kapali; dünyaya akli hiç ermez.
Bilakis dünyaya akli öyle erer ki... Cenabi Hak o irfani vermis,
fakat fazla kendilerini hirpalamazlar. Zaten Allahini seven her konuda
bilgili olacak, gözünü açacak. Saflik baska, temizlik
baska, ahmaklik baska. Safla ahmaki da ayirt etmek lâzim. Öyle
zannediyorlar. Bagiracak, çagiracak, vuracak, kiracak. O mesrebde
olanlar da var gene Allah dostlarindan. Babamin seyhi vardi, Zeynelabidin
Efendi derlerdi, mesayihten ama vasat tahmin ederim, o da öyleydi,
çok sertmis böyle. Hilmin yaninda sertlik olacak, muhterem
üstadimiz efendimiz gibi. Dünyanin en yumusak insani, dünyanin
en celalli insani sirasina göre. Ebu Bekir Siddik Efendimizin mesrebi
böyle. Sahsina karsi halim, selim. Ama dine karsi olunca mânâ
degisiyor. Rabbimiz hepimizi bu büyük zatin mesrebinde eylesin.
Bu yolun kurucusu Ebu Bekir Siddik (r.a.) Efendimizin mesrebi bambaska,
lisana gelmez. Meselâ insan sayar mesrebi su su su diye. Ama bir
de onun üstünde daha baska birseyler var. Meselâ Fahri
Kainat Efendimizin meziyetini yazabilir miyiz? Yazdigimiz mahdut. Onun
iç tarafinda bir çok incelikler var. Ancak Ebu Bekir Siddik
(r.a.) Efendimize nasip olmus o. Ebu Bekir Siddik (r.a.) Efendimizi seçti
Fahri Kainat Efendimiz, baskasina bu seyi vermedi. Iman baska ama bir de
islâmî incelikler var. Islâmî inceliklerde hersey
ölçülü.
Halbuni Cami imami vardi, Sâm-i serifte. O da çok degerli
bir insandi, mesayihten. Evi açik, gelen giden misafir kalir ama
müddeti yok, isteyen bir ay kalir, isteyen iki ay. Bir gün oraya
ugradik, davet etti. Böyle agzi açik üstadimizi seyrediyor.
Sam ehlullah yatagi, yüzlerce ehlullah gördük fakat
Ebu Bekir Siddik Efendimizin mesrebinden böyle birisini görmedim
demis. Iyi insan çok ama kâmil olmak da herkese nasip olmuyor.
Efendim, Sami Efendi Üstadimizin
celallendigi bir ani hatirliyor musunuz?
Celâllendigi ani da olurdu. Ahmakça hareket edildigi
zamanlar, muhatabina celallendigi olurdu süphesiz. Ama herkese hem
sevdiriyor, hem korkutuyor. Tabii bunlar istisnai olarak yaratilmis ve
öyle ömür sürmüsler. En ufak hatali bir is yapmak
isteseler, yapamazlar. Defter onu öyle yazmis.
Efendim sizlerle olan seyahatlerimizde,
halktan kimseler hemen etegimizi çekistiriyor ve kimdir bu efendi
diye soruyorlar. Hiç alakasiz, Kuveytli bir askerden tutun, Kenyadaki
bir turist rehberi hanima kadar herkes soruyor: Kim bu zat
diye...
Iste mürsidi
kamiller daima sevgiyle bakar etrafina. Sevgiyle baktigi için karsisindakinde
o hal (sevgi) tecelli eder.
Efendim hakikaten çok
güzel konular konusuldu Allah razi olsun. Son olarak çok konusulan
bir mesele var; Islam-terör beraberligi tarzinda. Bir müslümanin
nezaheti, rifki, merhameti sanki hiç görülmüyor.
Bir müslümanin nezâheti nasil olmali?
- Fahri Kainat (s.a) Efendimizin hayati, nezâheti belli. Büyükler
de onu, mümkün oldugu kadar kendilerinde tatbik etmeye gayret
etmisler. Müslümanlar zeki olacak; anlayisli, nazik, kibar olacak.
Tabii nezâket çok mühimdir. Efendim benim imanim var,
tamam ama ashabi kiram da kisim kisimdi. Bazen Ebu Bekir Siddik (r.a) mesrebinde
olanlar vardi, çok sertleri de vardi. Ama iman bakimindan hepsi
imanli o baska. Müslüman denildigi zaman, bütün iyilikler
onun üzerinde cem edilmis bir insan telakki etmek lazim. Ama bunu
gören, yasayan da pek azdir, zümrüdü anka gibi. Yine
ancak bu, seyrü sülûk görenlerden tek tük çikabiliyor.
Bir kere affedici olabilmek, intikamci degil. Mümin daima affedici
olacak. Bilhassa iki müslüman, aralarinda ufak birseyden bakiyorsun
birbirlerine giriveriyorlar. Celâdet ancak küffara karsi. Insan,
kalbini mümkün oldugu kadar sevimsiz insanlarla mesgul etmemesi
lâzim. Ne kadar sevse de, sevmese de onun tesiri altinda kalir. Fakir
meselâ darda kaldigim zaman, Ebu Bekir Siddik (r.a) Efendimizin kitabini
söyle gögsüme bir koyarim, muazzam ferahlik verir. Nezaket
de dedigimiz gibi hududu yok, sahsa göre. Nazik bir insan, daha nazik
bir insanin yaninda kaba saba kaliverir. Ölçünün
nihayeti yok. Ama ne var, burda bir incelik var: Hakikat de söylenecek.
Ben kalp kirmam, herkesle geçinirim dedi mi bir insan, o nâkistir,
noksandir. Herkesle geçinmek mukadderse geçinirsin. Geçinirse
de hakikati söylemesi lâzim. Bazi insan da asiri yumusak oluyor.
Onu vird edinmis oluyor, ben herkesle bilaistisna dinli-dinsiz geçimli
olacagim diyor, olmaz. Bir kaç muhitte, bazi ihvân onu ölçü
almislar. Halbuki tebligciler, mürsidler herseye göz yummazlar,
yerine göre. Kimisine çok iltifat ederler, kimisine yüzünü
asar, agzini bile açtirmaz.
Hak, hukuk, adalet beraber yürüyecek, nezaketin içinde.
Bazi insan vardir; naziktir, herkesle geçimlidir. Evet efendim diye
devamli bas sallar. Adam dedikodu, giybet yapar, o da ona basini sallar.
Yalan oldugunda ona istirak etmis olur.
Ölçülü isleri ancak Cenâb-i Hakk nasib eder.
Bilhassa fesadin, hasedin, hubbu riyasetin kalbden çikmasi lazim.
Bazi burada hizmet eden yavrularimiz var; aman ne güzel, insan imreniyor.
Yunus Emre yirmi sene hizmet etmis. Kendisi terakki ettigini hiç
görmemis. Buna üzülüyor. Birgün Hadi kira
gidip dolasayim diyor. Kirda iki veya üç kisinin ibadet
ettigini görüyor. Hosuna gidiyor. Ben de istirak edeyim
diyor. Bir bakiyor; hergün birisi dua ediyor; bir sofra iniyor, yemegi
yiyorlar. Tabii bilinen hikayedir; dua sirasi Yunus Emreye geliyor.
Eyvah, diyor, simdi ne yapacagiz. Oradakiler Hadi bakalim,
aç ellerini diyorlar. Yunus Emre diyor ki; Ben hiç
dua bilmem, siz nasil dua ediyorsaniz, söyleyin de öyle dua edeyim.
Diyorlar ki : Allahin Yunus Emre isminde bir dostu var. Biz
onun yüzü suyu hürmetine Cenâb-i Hakktan istiyoruz,
Cenâb-i Hakk da veriyor. O zaman vaziyeti anliyor; kaldiriyor ellerini
dua ediyor. Bu sefer iki tepsi birden geliyor; hem de daha gösterisli...
Simdi burada bazi kiz yavrucaklar var; hizmet ediyorlar... Birisinin meselâ
evi konforlu, mükellef, zengin. Geliyor burada mutfakta hem hizmet
ediyor, hem de kizlarla beraber kaliyor. Iste bu kendini bilmiyor ama terakki
etmis oluyor.
Bu yolda bazi insan terakki eder, terakki ettigini bilmez. Bazisi terakki
ediyorum zanneder; halbuki bu kuru laftan baska birsey degildir. Kuru kuruya
olur mu? Yasamak lâzim. Evini, barkini birakiyor, geliyor burada
bodrum katta kadinlarla beraber yatiyor, kalkiyor. Git diyoruz, gitmiyor.
Beyazid-i Bistâmî Hz.lerinin menakibi da çok güzeldir;
çoktandir okumuyorduk, geçende onu okuduk. Ne kadar güzel;
kaç türlü mevzular var. Dön dolas, bütün
is insanin kendi benligini birakmasi. Kendi benligini birakti mi insan,
iste o zaman kâmil oluyor. Ne kadar kolay halbuki, ama ne kadar da
zor benlikten geçmek. Benlikten geçti mi ne oluyor; hersey
süt liman oluyor; artik herkes dost onunla. Hiçbir ferde, bilhassa
müslümana karsi düsmanlik nedir, bilmiyoruz.
Efendim, burada hizmet eden
kizlarimizdan bir kismi bizim yakinimiz. Hizmete basladiktan sonraki hayatlarinda
bir seviye atlamis oluyorlar. Isimlerinden bahsedilince herkes onlar baska
diyor.
Aralarinda bir husumet, çekememezlik falan yok. Halbuki öbür
tarafta muhterem üstadimizin derecesi belli, buna ragmen çok
ihvan birbirini çekemezlerdi böyle, çelme takarlardi.
Üstadimiz ne kadar üzülürdü ona. Tecelli-yi ilâhî
türlü türlü. Iste muhterem üstadimiz efendimizin
en büyük özelligi, seriata tam mânâsiyla bagliligiydi.
Bazen bu yolda olanlar ailelerini ihmal ederler meselâ. Mesgul olurken
tam seriat bâbinda onu nefislerinde tatbik edemezler. Kizini ihmal
eder, oglunu ihmal eder. Fakat muhterem üstadimizda durum böyle
degil. Bir gün yegen Mustafa Bey Efendim ben götüreyim
sizi demis. Validemiz de hayatta. Götürüyor, Bursadaki
devlethanenin önüne duruyor. Üstadimiz gidiyor, bizim yegen
orada kalakaliyor. Allahaismarladik falan demek yok. Üstadimiz onlari
içeri sokuyor, kapiyi kapatiyor, tekrar geliyor. Ondan sonra gelip
tesekkür ediyor. Bunu kim tatbik eder ailesine karsi, çoluk
çocuguna karsi. Allah emrinin, seriatin büyügü küçügü
olmaz. Emir emirdir.
Bilhassa büyükler astronomi ilmini falan çok iyi bilirler.
Son zamanlarda lüzum falan yok demisler ve bir kenara itivermisler.
Muhterem üstadimiz yildizlardan çok bahsederdi. Bursada
o köhne balkona çikardik, yikilmadi elhamdülillah, Allah
muhafaza etti. Üstadimiz burada hep yildizlar hakkinda izahat verirdi;
teker, teker. Bir gün, Kandillide rasathaneye gelmisler. Ben
intisab etmemistim o zaman. Dursun Abi ve Karamanli Haci Tahir Efendi varmis
yaninda. Oradaki rasathane memuru, sayililardanmis. O küçük
görüyor üstadimizi. Üstadimiza bazi izahat veriyor,
böyle agzi açik güler gibi hallerle. Sonra Zühal
miydi ne bir yildiz var. Onu aramislar, bir türlü bulamamis adam
onu. Üstadimiz söyle olacak böyle olacak diye istinadlarini
bildiriyor, yildiz oldugu gibi karsilarinda. Bu sefer heyecana gelmis Dursun
Abi, Allah, Allah demeye baslamis.
Büyükler sekilden ziyade ruhla, maneviyatla alakadar olurlar.
Sekli kendi basina birakirlar, muhatabi söyle gelmis, bu kiyafetle
gelmis (ehemmiyet vermiyorlar.) Kadin meselâ açik, saçik,
ama onda o ruhu görürse, o sevgiyi, onu hosgörüyor.
Hatta üstadimizin üç tane yegeni vardi, onlari ziyarete
giderdi. Açikti kizlar. Ama üstadimiz için canlarini
verirlerdi. O kadar muhabbetleri var. Sonra istifade ettiler tabii. Asiri
hamlik olmayacak. Yerine göre hersey. Muhabbeti yakaladi mi is yolunda
gidiyor. Eskiden Orman Müdürü Hayati Bey vardi, simdi yasli
ihvanimiz. O gelirdi bize. Is kiyafetleriyle gelirdi hep. Kravatli falan.
Üstadimiz onu kendi haline birakirdi, niye sen böylesin demezdi.
Senelerce böyle devam etti. Simdi aksakalli nurani birisi, kendiliginden
oldu. Seklin fazla üzerinde durmak muvafik degil. Tabii lüzumundan
fazla, büsbütün ihmal de muvafik degil. Muhabbetten yakalamali.
Muhabbet çok mühim.
Efendim çok güzel
bir sohbet oldu. Çok güzel istifade ettik, Allah razi olsun.
Biz sormuyoruz, kendiliginden geliyor masallah. Fakat bu sohbetten sonra,
sizin Hz. Ebu Bekir Efendimize muhabbetinizi görünce, onunla
ilgili bir sohbet yapma arzusu ortaya çikti... Bize Hz. Ebu Bekir
Efendimizi biraz anlatsaniz efendim.
- Iste anlatacagim, üstadimizin hayati, âdâbi herseyi
aynen o. Halbuni Camii Imami Abdülvehhâb es-Salahi Efendi üstadimiza
hayran. Üstadimizi gören de Hz. Ebu Bekir Efendimizi görmüs
gibi oluyor. Ayni mesrebte. Ben her gelen yeni dogmus çocugun ismini,
Ebu Bekir koyuyorum elimden geldigince. Her büyük insanin sevdigi
bir insan vardir. Ona daha fazla ihtimam eder. Fahri Kâinat (s.a.)
efendimizin ruhaniyeti Ebu Bekir Siddik Efendimize intikal etti. Her seyiyle.
Emanet ehline verilir. O da hakikaten Sadri Nebide ne varsa ona aktardi.
Hatta kim diyordu bilmiyorum ama, Hz. Ömer Efendimize ait hadisler
var, Sayet peygamber gelseydi, Hz. Ömer olurdu diye. Onu
üstadimiz koydurmamis belki halkin zihnini isgal eder diye. Onu arkaya
koydurmus ki halk Ebu Bekir Siddik Efendimizin rüchaniyetini, onun
inceligini anlayamaz, onu, onun fevkinde zanneder diye.
Efendim bu güzel sohbet
için çok tesekkür ediyoruz. |