Mart-99
Altınoluk: Afganistan ve Pakistan’ın ardından
Çeçenistan’da Devlet Başkanı Aslan Mashadov, İslâm şeriatının sosyal hayatın
bütün kesimlerinde uygulamaya konulması yönündeki isteklerin yoğunlaşması üzerine
şer’î yönetime geçeceklerini bildirdi. Öncelikle buradaki bu oluşumun mahiyeti
nedir?
Muhammet Han Kayanî:
Sorularınıza cevap vermeden önce kısa bir genel değerlendirme yapmama izin verin.
İslâm ülkelerinin neredeyse tamamı uzun bir sömürge tecrübesinden geçmiştir.
Türkiye gibi sömürge tecrübesi yaşamamış Müslüman ülkeler bile kültürel ve
iktisâdî bakımdan diğer Müslüman ülkelerden farksızdır. Dolayısıyla
sorularınızda bahsi geçen ülkelerin durumu aslında hemen hemen bütün Müslüman
ülkeler için geçerlidir. İslâm dünyası Batı karşısında yenilmiş ve bütün
İslâm dünyası fikrî, kültürel ve iktisâdî bakımdan doğrudan veya dolaylı
olarak işgale uğramıştır. Yalnız Osmanlı Hilâfeti bu asrın ilk çeyreğine kadar
ayakta kalabilmiştir. Ancak sonunda o da tasfiye edilmiş ve İslâm medeniyetinin yerine
Batı medeniyeti ikame edilmeye çalışılmıştır. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulmasıyla sonuçlanan istiklâl mücadelesi İslâm nâmına verilmiştir. Yalnız
Anadolu Müslümanları değil, bütün dünyadan Müslümanlar hasbel kader bu mücadele
için İslâm nâmına yardım göndermiş ve hattâ bazıları bizzat Çanakkale ve
diğer cephelerde savaşarak şehid düşmüşlerdir. Maalesef bugün onların isimleri
unutulmuş veya en azından unutulmaya çalışılmıştır. İstiklâl Savaşı’nda ve
hattâ Birinci Meclis’in açılışında sarıklı ve cübbeliler ön saflarda idi. Ama
örtülü, sarıklı ve cübbeliler bugünün Türkiye’sinde bir zamanlar ABD’de
zencilerin uğradığı türden muamelelere maruz kalmaktadır. Çok ilginçtir ki bir
İngiliz oryantalisti ve aynı zamanda papaz olan ve büyük ihtimalle İngiliz
istihbaratı ile de ilişkisi bulunan Christopher Dawson 1938’de basılan Din ve Siyaset
(Religion And Politics) adlı kitabında şunları yazmıştır: “Bugün Türkiye
Cumhuriyeti’nde neler oluyorsa, önümüzdeki yıllarda diğer Müslüman ülkelerde de
aynısı tekrarlanacaktır.” Evet, diğer Müslüman ülkelerde de durum aslında
Türkiye’den pek farklı değildir. Metod ve kılıf farklı olabilir ama özünde pek
fark yoktur. Onun için ben her zaman ısrarla şunu savunuyorum: Türkiye’li
Müslümanların diğer İslâm ülkelerinde olup bitenleri çok iyi araştırmaları
gerekir. Hattâ bu amaçla araştırma müesseseleri kurulmalıdır. Bu alanda hissî
değil, gerçek mânâda ilmî araştırmalar yapılması ve bilgi sahibi olunması çok
önemlidir. Şimdi sorularınızın cevabına geçiyorum:
Afganistan, Pakistan ve Çeçenistan gibi ülkelerde halk istiklâl savaşı için ancak
İslâm nâmına harekete geçirilmiştir. Bilhassa Afganistan ve Çeçenistan’daki
hareket dünya Müslüman gençliğinde bir İslâmî cihad şuuru meydana getirmiştir.
Ama gerçek anlamda bir İslâm devleti kurulmasını hâlâ yakın bir ihtimal olarak
görmüyorum. Pakistan’da iktidar kendine hizmet edecek bir İslâm arayışı
içindedir. Afganistan ve Çeçenistan’ın ise kısa vâdede günün ihtiyaçlarına
uygun bir İslâm devleti meydana getirebilmek için ilmî ve fikrî açıdan yeterli
İslâmî birikime sahip olduğunu zannetmiyorum.
Altınoluk: “Yeni bir İran
doğuyor” tarzındaki yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz? Size göre uluslararası
gelişmeler çerçevesinde Pakistan ve Çeçen yönetimlerinin bu girişimleri ne anlam
ifade ediyor?
Kayanî: Çeçenistan’ın
İran’la mukayese edilmesini pek doğru bulmuyorum; bu ikisi çok farklı hadiselerdir.
Ayrıca Pakistan ile de mukayese edilemez. Çünkü Çeçenistan sömürgeden kurtulma
mücadelesi vermektedir ve bunun için en etkili silâh da İslâmî cihaddır. Yani
Çeçenistan Pakistan’ın kuruluş dönemini yaşamaktadır. Pakistan bu merhaleyi
yarım asır önce katetmiş ve halk İslâm nâmına harekete geçirilerek yepyeni bir
İslâm devleti kurulmuştur. Bu devletin anayasasının başlangıç kısmına
anayasanın Kur’ân’a dayalı olacağı ve hiçbir kanunun Kur’ân’a ve sünnete
aykırı olamayacağı yazılmıştır. Bu ifade Pakistan Anayasası’nda hâlâ bir nevi
süs gibi durmaktadır. Ama hiçbir hükümet buna ciddiyetle ilgi göstermemiştir ve
bugünkü iktidar da kendine uygun bir İslâm arayışındadır. Herşeye rağmen
Çeçenistan ve Pakistan’daki gelişmeler şunu göstermektedir: Müslüman halklar
ancak İslâm nâmına harekete geçirilebilmektedir. Dolayısıyla eğer Müslümanlar
dünyada herhangi bir ilerleme sağlamak istiyorlarsa bunun potansiyel gücü ve motoru
İslâm’dır. İslâm’ı bir tarafa iterseniz hiçbir İslâm ülkesinde ilerleme ve
fikir birliği sağlamanın imkânı yoktur.
Altınoluk: Çeçenistan’ın
İslâm’ı bir sistem olarak uygulaması halinde, bunun diğer Müslüman bölgelerde
karışıklıklara sebep olacağı ve bu uygulamanın kısa zamanda Dağıstan,
Başkurdistan ve Tataristan olmak üzere diğer özerk bölgelerdeki İslâmcı güçleri
de harekete geçireceğinden bahsedilmektedir. Sizce Çeçenistan’ın şer’î bir
yönetime geçmesi bölgedeki etnik ve siyasal dengeler açısından ne anlam ifade
ediyor?
Kayanî: Çeçenistan İslâm
şeriatını ve bugünkü cihad ruhunu devam ettirebilirse bu tabiî ki bütün bölgeyi
etkileyecektir. İran İslâm inkılâbı ve Afganistan’ın Ruslar’a karşı cihadı
gibi Çeçenistan’ın cihadı da bütün bölgede yankı bulacaktır. Bu, halen esir
durumda bulunan birçok Müslüman milletler için de bir örnek teşkil edecektir. Bu
bölgedeki dengeler zaten er ya da geç değişecektir. Çeçenistan’ın başarılı
olması ise bunu hızlandıracaktır.
Altınoluk:
İslâm’ın Orta Asya’daki geleceğini nasıl görüyorsunuz? Sovyet kurumlarının
dağılması, ideolojisinin çökmesi ve süregelen ekonomik kriz ile İslâmiyet, Orta
Asya’da özellikle kimlik arayışı sürecinde önemli bir güç olarak ortaya
çıkabilir mi? İslâmiyetin güçlenen rolü bugün en fazla hangi ülkelerde
hissedilmektedir?
Kayanî: Orta Asya
cumhuriyetleri istiklâl savaşı sonunda meydana gelmemiştir. Rusya kendi ağırlığı
altında çöktüğünden yükünü hafifletmek için Orta Asya cumhuriyetlerinden
çekilmiştir. Maalesef Orta Asya cumhuriyetlerinde Ruslar’ın bıraktığı miras
hâlâ devam etmektedir. Bütün bu ülkelerde ipler aynı eski komünistlerin
ellerindedir. Ayrıca esefle görüyoruz ki bu ülkeler Rusya’nın yerine yeni bir
efendi arayışı içindeler. Ve bu role İsrail’in yardımı ile ABD soyunmuş
görünüyor. Bir zamanlar Süleyman Demirel Batı’nın değerlerini Orta Asya
cumhuriyetlerine taşımaya talip olmuştu. Ama görünüşe bakılırsa artık ABD’nin
buna ihtiyacı kalmamıştır. Çünkü bu cumhuriyetlerden gelen binlerce öğrenci
ABD’de yetiştirilmektedir. Ayrıca bu cumhuriyetlerdeki Yahudi nüfus da çok faaldir.
Dolayısıyla bunların yardımı ile “İslâm fundamentalizmi” mercek altına
alınmıştır. Gazetelerde sık sık Müslümanların faili meçhul cinayetlere kurban
gittiği, bazı cami imamlarının kaybolduğu haberleri yeralmaktadır. Benim
öğrendiğim kadarıyla en güçlü İslâmî hareket Özbekistan’ın Nemeenjan
bölgesindedir. Şu bir gerçektir ki Orta Asya cumhuriyetlerinde halk İslâmî
kimliğine sahip olmak için şimdi cılız da olsa bir mücadele vermektedir. Umarız bu
çaba giderek kuvvetlenir.
Altınoluk:
Pakistan’da islâmî bir yönetime geçilmesi durumunda bunun Orta Asya ülkelerindeki
yansımasının ne şekilde tezahür edeceğini düşünüyorsunuz?
Kayanî: Pakistan eğer gerçek bir
İslâm devleti olursa bu yalnız Orta Asya’yı değil bütün İslâm dünyasını
etkileyecektir. Bilindiği gibi Osmanlı hilafetinin çöküşü ile İslâm dünyasında
siyâsî bir boşluk meydana gelmişti. Hint alt kıtasındaki Müslümanlar Pakistan
devletini işte bu boşluğu doldurmak iddiasıyla kurmuşlardır. Dolayısıyla Pakistan
eğer bu fonksiyonu ciddiyetle yerine getirirse yalnız Orta Asya cumhuriyetlerini değil,
bütün dünyadaki dengeleri etkileyecektir.
Altınoluk: İran Devrimi’nin 20. yıldönümünün yaşandığı şu günlerde
İslâm’ın devlet düzenine dair tartışmalar da yeniden yoğunluk kazanmış durumda.
Çeçenistan, Pakistan ve Sudan uygulamaları ideal bir İslâmî düzen açısından ne
ifade ediyor?
Kayani:
Çeçenistan’ın İslâm devleti hakkında yeterli bilgiye sahip değilim. Dolayısıyla
bu konuda bir şey söyleyemeyeceğim. Ama Sudan’da gerçekten ciddî bir İslâm
düzeni kurmak için teşebüs vardır. Onun içindir ki Batı Pakistan’ı
parçaladığı gibi Sudan’ı da yok etmek istemektedir. Pakistan’da İslâm hâlâ
bir propaganda malzemesi olarak kullanılmaktadır ve bugünkü Navaz Şerif iktidarı
kendine göre istediği şekilde eğip bükebileceği bir İslâm istemektedir.
Pakistan’daki en ciddî İslâmî hareket olan Cemaat-i İslâmî kendini siyasetten
geri çekmiştir ve İslâm inkılâbı gerçekleştirme hayali kurmaktadır. Uzak bir
ihtimal de olsa Pakistan’da bir İslâm inkılâbı söylemi vardır. Bugünkü Pakistan
düzeni ise İslâm’dan çok uzaktır. İran’a gelince, burada 1984 yılında zamanın
devlet başkanı Hâşimî Rafsancani’nin Tahran Üniversitesi’ndeki bir Cuma
hutbesinde söylediği sözleri nakletmek istiyorum. Şöyle demişti Rafsancani: “Biz
ideal bir İslâm devleti değiliz. İslâm idealine ulaşmak için çalışıyoruz.”
Dolayısıyla ideal her zaman ideal olarak kalacaktır. Asıl olan bizim o ideale ulaşmak
için ne derece samimiyetle ve ne kadar gayret gösterdiğimizdir. Bugün İran ve
Sudan’ın bu ideal için samimi bir çaba içinde olduklarına inanıyorum. Diğer
İslâm ülkelerinde ise halk İslâm nâmına harekete geçirilmişse de istiklâl
savaşlarının neticesinde sömürgeci güçlerin işbirlikçileri işbaşına gelmiş.
Dünün sömürgeci güçleri bugün yerli işbirlikçileri sayesinde daha az külfetle
daha fazla kazanç sağlamaktadır. Çünkü yerli efendiler kendi halklarını daha iyi
kontrol edebilmektedir. Bunlar halktan topladıkları vergileri silah alımı yoluyla
sömürgeci efendilerine aktarmakta, bu silahları da kendi halklarına karşı
kullanmaktadırlar. Dolayısıyla bugün birçok Müslüman ülkenin durumu doğrudan
sömürge döneminden daha kötüdür. Bu sebeple Müslüman halkların gerçek anlamda
kurtuluşu için yeniden bir istiklâl mücadelesi vermek gerekecektir. Bu istiklâl
savaşının yabancı sömürgeci güçlere karşı verilen savaştan daha zor olacağına
şüphe yoktur. Ama İslâm’ın gereğini yerine getirmek ne zaman kolay oldu ki?
-
|