* Halid Meş'al'le 
vahdet.com - Ocak  - 2005  - Ahmet Varol

-HAMAS'ın Siyasi Birimi'nin başkanı Halid Meş'al'le Suriye'nin başkenti Şam'da 3 Ocak 2005 akşamı bir araya gelerek Filistin'deki gelişmeler hakkında kendisinden ayrıntılı bilgiler alma fırsatı elde ettik. Aldığımız bilgilerden inşallah bu konuda yazacağımız yazılarda ve yapacağımız konuşmalarda istifade etmeye çalışacağız. Sohbetimiz esnasında ayrıca kendisiyle Vakit gazetesi için özel bir röportaj yaptık. Aşağıda bu röportajı veriyoruz.
-----------

Önce Yasir Arafat'ın vefatıyla söze başlamak istiyoruz. Sizin kanaatinize göre onun ölümü normal bir ölüm müydü yoksa işin içinde yapay bir sebep mi var?

Ben, bana ulaşan birtakım delillerden ve işaretlerden yola çıkarak Yasir Arafat'ın zehirlenerek öldürüldüğü kanaatini tercih ediyorum. Siyonistler bu şahıstan artık kurtulmak istediklerini açıkça dile getiriyorlardı. Ölümüyle ilgili işaretler de zehirlenmiş olabileceği ihtimalini desteklemektedir. Bu itibarla biz onun normal bir ölümle ölmeyip öldürüldüğü kanaatindeyiz. Buradan yola çıkarak diyoruz ki: Siyonistler bir kimse kendilerine tam teslimiyetle teslim olmadıkça onunla birlikte çalışmayı kabul etmezler. Bu, aynı zamanda Şaron'un çözüm şartlarından biridir. Onlar, herhangi bir şeyin kendi açılarından engel teşkil ettiğini gördüklerinde ondan mutlaka kurtulmak isterler.

Sizden bir de Arafat'ın hayatı hakkında şöyle özlü ve genel bir değerlendirme yapmanızı rica ediyoruz. O, Filistin davasında bir lider konumundaydı. Belli bir çizgisi vardı. Bize Arafat'ın hayatını ana hatlarıyla tahlil etmek isterseniz ne dersiniz?

Yasir Arafat, Filistin davasında uzun süreli bir çalışma yaptı. Uzun yıllar bu davada mücadele etti. Geçen kırk yıllık süre içinde Filistin direnişinde etkin bir rolü oldu. Filistin davası uğruna verilen mücadelede, kazanmış olduğu tecrübeyle ve FKÖ vasıtasıyla büyük bir rol oynadı. Filistin davasının uluslar arası platformlara ve bölgesel platformlara taşınmasında önemli katkısı ve payı oldu. Yasir Arafat, Filistin cephesinde bir deneyim ve bir imaj ortaya koydu. Bilinen bir sembolik konuma sahip oldu. Arafat, Filistin direnişinde seçkin bir ekol ortaya koydu. Bu ekolün olumlu yönleri olduğu gibi bazı olumsuz yönleri de olmuştur. Olumlu yönlerini biraz önce zikrettim. Filistin davasına hizmet, altmışlı yılların ortalarında başlayan ve sonraki yıllarda da devam eden silahlı direniş yoluyla askeri deneyim ortaya koyması bunların başında gelir. Ancak bu deneyimde bazı yanlışlıklar da yapılmıştır. Bunların en bariz olanı da silahlı direnişten, kendisiyle görüşme yapılması hiçbir yarar sağlamayacak olan düşmanla masa başına oturulup görüşmeler merhalesine geçilmesidir. Yine bu hatalardan biri siyasi çözüm projelerine geçilmesidir. Bu projelerde yanıltıcı pazarlıklara, tavizlere çok büyük bir pay ayrılmıştır. Bütün bunlar Filistin davasının imajına zarar vermiştir. Söz konusu projelerin en barizi de 1993 ve 94'te devreye sokulan Oslo Anlaşması'dır. Biz ümit ediyoruz ki Yasir Arafat son yıllarında bu yolun yani Oslo yolunun, siyasi çözüm yolunun, Siyonist zihniyetten çözüm bekleme yolunun Filistin devletine ve kesin çözüme götürecek bir yol olmadığını anlamıştı. Bu yüzdendir ki son yıllarında İsrail ve ABD'nin birtakım baskılarına karşı durarak Filistin davasının bazı ilkelerine bağlı kalmayı tercih etmiştir. Yine bundan dolayı İsrail ve ABD'nin tepkisini üzerine çekmişti. Bu yüzden işgalciler onunla yardımlaşmayı reddederek son yıllarda kendisini Ramallah'ta yoğun kuşatma altında yaşamaya mecbur bırakmışlardı. Son günlerinde de aleyhine birtakım oyunlar düzenlemeye başladılar. Onu "barış" olduğunu iddia ettikleri yolun önünde bir engel olarak nitelediler. Bu itibarla inanıyorum ki muhtemelen Yasir Arafat son yıllarında gerçek dersi fark etmişti. Bununla birlikte onun Filistin medresesinde önemli bir yeri olmuştur. Ayrıca unutmamak gerekir ki her deneyimin mutlaka olumlu yanları da olumsuz yanları da bulunur.

Yasir Arafat'ın son günlerinde, Arafat sonrasında Filistinlilerin birbirlerine düşecekleri ve aralarında iç savaş çıkacağı yönünde haberler yayınlandı. Ben şahsen bunun İsrail'in bir temennisi olduğunu düşünmüştüm. Allah'ın izniyle onun beklediği gerçekleşmedi. Sizin bu konuda kanaatiniz nedir? Bundan sonrası için böyle bir ihtimal söz konusu mudur?

İsrail'in en önemli amaçlarından biri Filistinlileri birbirine düşürmek, onları bir iç savaşa sürüklemektir. İsrail, bu yolla Filistin engelinden yine Filistinlilerin elleriyle kurtulmayı amaçlamaktadır. Bu, Siyonistlerin hedefleridir. Ancak bu hedef gerçekleşecek midir? Biz Filistin halkının üzerine düşen sorumluluğu anlama konusunda yeterli bilince sahip olduğu kanaatindeyiz. Dolayısıyla İsrail'in bu planının gerçekleşmesine müsaade etmeyecektir. Özellikle İsrail, Filistinlilerin yararına olmayan birtakım güvenlik organlarını devreye sokarak, Filistinlilerin intifadasını yine Filistinlilerin elleriyle sona erdirmek, Filistinlilerin direnişlerini yine onların elleriyle bitirmek için planlar yapıyor. Bu planlar tamamen İsrail çıkarına olan, kesinlikle Filistinlilerin çıkarına olmayan planlardır. Üstelik herhangi bir karşılıkla da değil. Sadece Şaron'un kurduğu planlar için. Ne Filistin devleti için, ne Kudüs için, ne yurda dönüş hakkı için, ne bağımsızlığın elde edilmesi için ne de bir başka karşılık için. Hiçbir bilinçli Filistinli, herhangi bir karşılık bile söz konusu olmaksızın sırf Siyonistlerin Filistin davasını tasfiye ve Filistin saflarını dağıtma konusundaki ısrarından dolayı Filistin direnişine ve mücadelesine sıkıntı vermeye alet olmayı kabullenemez. Biz, geçmiş tecrübelerin ışığında ve Filistinlinin derin bilincinin ışığında iş çatışmanın olmayacağı inancında olduğumuzu belirtiyoruz. Özellikle HAMAS böyle bir çatışmanın olmasına kesinlikle müsaade etmeyecektir ve Filistinlinin silahı sadece işgalci Siyonist düşmana çevrili kalacaktır.

Önümüzde bir de seçimler konusu var. HAMAS işgal devletiyle imzalanan anlaşmalara karşı çıkıyordu. Buna bağlı olarak da daha önce özerk yönetim bünyesinde gerçekleştirilen seçimleri boykot etti. Ancak son belediye seçimlerine girdi ve önemli bir başarı da elde etti. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir? HAMAS'ın tutumunda bir değişiklik söz konusu mudur yoksa seçimlere yaklaşımı mı değişti?

Belediye seçimleri konusunda HAMAS'ın tutumu önceden beri hiç değişmemiştir. Özerk yönetimin, gerek seçim kanununda, gerek oy sayımıyla ilgili metotlarda, gerek belediyelerle ilgili yönlendirmelerde ve seçimlerinin aralarında uzun aylar bulunan üç ayrı merhaleye göre ayarlanmasında önemli hatalar olsa da. Belediyelerle ilgili seçimlerin birinci merhalesi 21 Aralık 2004'te gerçekleştirilirken ikinci merhalesi 21 Nisan 2005'te olacak. Arada tam dört ay var. Bütün bu olumsuzluklara rağmen HAMAS yine belediye seçimlerine girmiştir. Çünkü o, Filistin halkına hizmet gayreti içindedir. Bu seçimler Filistin halkının üzerindeki yükün hafifletilmesi, bu halka hizmet edilmesi ve kendisi için bir şeyler yapılması konusunda imkânlar sunmaktadır.

Parlamento seçimleri konusuna gelince, HAMAS bu konuda nasıl bir tavır takınacağı hakkında değerlendirmeler yapmaya devam etmektedir. Henüz kesin tavrını belirlemiş değildir. Başkanlık seçimlerini ise kesin boykot edeceğini açıklamıştır.

Şimdi burada HAMAS'ın tutumunda ve çizgisinde bir değişiklik oldu mu? HAMAS'ın temel ilkelerinde herhangi bir değişiklik olmamıştır. HAMAS işgale karşıdır. Filistin halkının haklarından taviz veren herhangi bir siyasi plana karşıdır. HAMAS direniş hakkını savunmaktadır. HAMAS Filistin halkının hizmetindedir ve Filistin vatanının birliği görüşündedir. Bunlar değişmemiş olan temel ilkelerdir.

1994'te Oslo Anlaşması uygulamaya konulup ardından da 1996'da seçimler gerçekleştirildiğinde HAMAS, bu seçimlerin tamamen söz konusu anlaşmaya dayalı olarak gerçekleştirildiği gerekçesiyle seçimlere iştirak etmeyi reddetmişti. Bugün Oslo resmi olarak son bulmuş değildir. Ancak şimdi yeni bir vakıa ortaya çıkmıştır. Yeniden siyasi çözümler üretilmesi için çabalar var. Ama bunun karşılığında direniş var, ulusal kimliğini ve ulusal hedeflerini belirlemiş bir halk var. Biz bugün Filistin'in içinde yeni bir siyasi çerçeveyle karşı karşıyayız. Bu durum Filistinlilere yeni bir görüş açısı kazandırmıştır. HAMAS da tavırlarını ve çizgilerini belirlerken bu yeni vakıanın gölgesinde hareket edecektir. Ancak her alanda Filistin halkının maslahatından yana tavır belirleyecektir. HAMAS, Filistin alanında bir temel direk, bir temel unsur konumundadır. Bu hareket, direnişten taviz vermeyecek, Filistin halkının haklarından taviz vermeyecek ve Filistin halkının haklarına ve ulusal çıkarlarına zarar getirecek herhangi bir siyasi pazarlığa da girmeyecektir. İşte bu ilkeler HAMAS'ın kararlarının belirlenmesinde etkili olacaktır. Bu kararlar ister boykot yönünde olsun, ister iştirak yönünde. Burada temel esas Filistin halkının çıkarının gözetilmesidir.

Birkaç gün sonra başkanlık seçimleri olacak. Sizin bu seçimler hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Sizce bu seçimlerden sonra özerk yönetimde işler rayına oturacak mı? Ve sizin kimin kazanacağı hakkında bir tahmininiz var mı?

Kimin kazanacağını en iyi Allah bilir. Ancak ABD ve uluslar arası çevre bu seçimleri adeta belli bir kişinin etrafında dönen seçim haline getirmeyi amaçlıyor. Bu belli kişi de Ebu Mazin (Mahmud Abbas)'dir. Yani demokrasi üretme iddiasındaki Amerikalılar Filistin'de şartlı demokrasi istiyorlar. Aynı şey tüm Arap dünyası ve tüm İslâm âlemi için de söz konusudur. Buralarda şartlı demokrasi istiyorlar. Kendilerine yardımcı olacak kişiler gelebilir ama halkların gerçek tercihlerine göre belirlenecek kişiler gelemez. Amerikalılar aynı zamanda Yasir Arafat'ın çözümün önünde engel teşkil ettiğini ileri sürüyorlardı. Bu yüzden Filistin'in başına yeni bir yönetimin gelmesini olumlu gelişme olarak görüyorlar. Çünkü onların ölçüsü, ABD'nin ve İsrail'in çözüm konusunda ileri sürdükleri şartları kabul edecek bir yönetimin gelmesidir. Bununla birlikte biz şu kanaatteyiz ki seçimlerde ABD ve İsrail'in şartlarını kabul edecek biri kazansa bile yine çözüm arayışlarında hiçbir ilerleme olmayacaktır. Çünkü engel Filistin tarafında değil İsrail tarafındadır. Engel Yasir Arafat değildi. Gerçek engel Şaron'un kendisidir.

Problemin sebeplerinden biri de İsrail'i Filistinlilerin haklarını kabullenmeye zorlama konusunda ABD'nin ciddiyet göstermemesidir. Bir diğer sebep uluslar arası toplumun Filistin halkını savunma ve İsrail tarafını onun haklarını kabullenmeye zorlama konusunda acziyet göstermesidir. İşte gerçek problem buradadır. Dolayısıyla bu seçimlerde adaylardan herhangi birinin kazanması, örneğin Ebu Mazin'in kazanması, Yasir Arafat'ın vefat etmiş olması, bunların hiçbiri çözüm konusunda herhangi bir şey değiştirmeyecektir. Evet, çözüm alanında bazı hareketlenmeler olacaktır. Birtakım siyasi hareketlilikler yaşanacaktır. Ama bunların hepsi sonuçsuz kalacaktır. Hiçbir ilerleme olmayacak ve barış gerçekleşmeyecektir. Çözümün gerçekleşmesi için en önemli şart işgalin sona ermesidir. Filistin halkının belli hakları vardır. Bunlar sahiplerini bulmadıkça herhangi bir barışın gerçekleşmesi ve ilerleme sağlanması mümkün değildir.

ABD ve İsrail, hem kendileri için barış istiyorlar, hem güvenlik istiyorlar, hem de bunlarla birlikte Filistin halkının hakları üzerindeki tahakkümlerini ve işgallerini sürdürmek istiyorlar. İşgalin sürmesi ve Filistin halkının tüm haklarından mahrum bırakılması şartına bağlı bir barış istiyorlar. Böyle bir şey ise asla gerçekleşmez.

Biz HAMAS olarak muhtelif Avrupa ülkelerinin ve dünyanın birçok ülkesinin yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde bu gerçeği dile getiriyoruz. Onlara şunu belirtiyoruz: İşgalle birlikte güvenlik olmaz. İşgalle birlikte barış olmaz. İşgalin sona ermesi temel şarttır. Burası tüm çözüm formüllerinin başlangıç noktasıdır. Eğer işgal sona ererse direniş de sona erer ve barış gerçekleşir. Ama işgal devam ederse Filistin halkı bunu asla kabul etmeyecektir. Filistin halkı işgale karşı elli yıldan fazla zamandır direnmektedir. İşgal sürdükçe de bu direniş devam edecektir ve Allah'ın izniyle işgal sona erecektir.

Şu bir gerçek ki Filistin halkı gerçekten oldukça zor şartlarda hayatını sürdürmektedir. Ama bununla birlikte İsrail de son derece son bir dönemden geçiyor. Bunun bir neticesi olarak Güney Lübnan'dan çekildiği gibi bu sıralarda Gazze'den de çekilme ihtiyacı duymaktadır. Yine bu sebepten dolayı hükümeti kendi içinde problem yaşıyor. Siz bu şartları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu hadiseyi hem Filistin halkı açısından hem de işgalci yönetim açısından tahlil eder misiniz?

Arap dünyasında ve genelde İslâm âleminde yenilgiyi kabullenen bazı kişiler Filistin halkının bir çıkmaz yaşadığını, aynı şekilde Filistin direnişinin de bir çıkmaz içinde olduğunu söylüyorlar. Bu kişiler yaklaşımlarında hatalıdırlar. Asıl çıkmaz bizim tarafımızda değil İsrail tarafındadır. Evet, Filistin halkı imkânlar açısından baktığınızda zayıf tarafı oluşturmaktadır. Askeri güç ve teknik imkân yönünden zayıf olduğu ortadadır. Filistin halkı gerçekten zor şartlar yaşamaktadır. İntifadayı kırma amacına yönelik saldırılar gerçekten korkunç derecede ve oldukça büyüktür. Ama asıl çıkmaz bizim tarafımızda değil, İsrail tarafında yaşanmaktadır.

Evet, İsrail önemli bir askeri üstünlüğe sahiptir. Sadece Filistinlilerin elinde olanlar değil tüm bölgede bulunan silahlar İsrail'in sahip olduklarına denk değildir. Bu gerek geleneksel (konvansiyonel) gerekse geleneksel olmayan (nükleer) silah açısından böyledir. Buna ek olarak İsrail dünyanın en güçlü devleti tarafından yani ABD tarafından desteklenmektedir. İsrail güvenliğini koruma gücüne sahip olmasa da toprağı işgal altında tutan taraftır.

Bütün bunlara rağmen İsrail elli yıldan sonra sıfır noktasına geri dönmüş durumdadır. Bugün geldiği noktada ne güvenliğini ne de istikrarını koruma gücüne sahip durumdadır. İşte bu sebeple İsrail gerçek çıkmazı yaşamaktadır. Bir yerde kuvvet üstünlüğü eğer ki o kuvvetin sahiplerine planlarını düzene koyma imkânı bile veremiyorsa işte bu gerçek acziyet ve gerçek çıkmazdır.

İsrail bugün toprak üzerindeki hâkimiyetini koruma gücüne sahip değildir. İntifada ve direnişe son verme gücüne sahip değildir. Filistinlilerin haklarını istediği gibi ezme gücüne de sahip değildir. O Filistinlilerin sonunu getirmek ve direnişlerini hiçbir ölçü tanımadan ezmek istiyor. Ama buna güç yetiremiyor. İşte Siyonistlerin içinde bulundukları çıkmaz budur. Bu yüzden İsrail bir yandan ekonomik çıkmaz, bir yandan güvenlik çıkmazı, bir yandan da kendi içlerinde ortaya çıkan ihtilaflar sebebiyle siyasi çıkmaz yaşamaktadır. Düşünün bu siyasi çıkmaz sebebiyle 1997'den buyana kaç tane hükümet düştü ve yerine yenileri oluşturuldu. Son dönemdeki siyasi seçimlerine bakın hepsinin erken seçimler olduğunu görürsünüz. Çünkü kendi içinde siyasi kriz yaşamaktadır.

Ayrıca ahlâki yönden de bir krizle karşı karşıyadır. İsrail dünya kamuoyu karşısında kaybetmiştir. Biliyorsunuz AB ülkelerinde geçen yıl gerçekleştirilen bir ankette katılımcıların % 59'u İsrail'i uluslar arası barış için tehdit olarak gördüğünü beyan etmişti. İsrail'in dünya kamuoyu karşısındaki gerilemesi devam etmektedir.

Bu sıralarda İsrail'in geleceği konusunda güven kaybı ortaya çıkmıştır. İsrailliler: "Aksa intifadası bizleri bağımsızlık savaşı yıllarına döndürdü" diyorlar. Bununla İsrail'in kuruluş yıllarında çıkarılan savaşı kastediyorlar.

Düşünün elli yıl geçti, ama Siyonist devlet istikrarlı bir yapıya kavuşamadı. İşte bu en büyük kayıptır. Bu aynı zamanda Filistin halkı için bir başarıdır. Çünkü Filistin halkı bunca zaman dünyanın en güçlü devleti durumundaki ABD tarafından desteklenen bölgenin en güçlü devleti durumundaki İsrail'e karşı tam bir kararlılıkla mücadele etmeyi, direnmeyi başarabilmiştir. Oldukça basit imkânlarla kendisiyle İsrail arasında devam eden savaşta onun korku hâkimiyetini yıkmayı başarabilmiştir. İşte bu Filistin halkı açısından en büyük başarıdır.

Bugün gelecek kimin lehine görünüyor? Bizim lehimize. Düşünün Şaron seçmenlerine intifadayı yüz gün içinde halledeceğini vaat etmişti. Ama aradan üç yıl geçtikten sonra bunu başaramadığı için kendisine duvar örme zorunluluğu duyuyor. Doğru, bu duvar Filistin halkına karşı bir cinayet ve bu halkın önünde önemli bir engeldir. Ancak bu duvar aynı zamanda yenilginin bir göstergesidir. İsrail bu duvarla kendisine sınır çizme mecburiyeti duymaktadır. Buna ek olarak Şaron, Gazze'den çıkmak istiyor. Çünkü Gazze'deki yükü artık kaldıramaz duruma gelmiştir. Üstelik oradan çekilme işlemi oradaki her şeyini dağıtma tarzında olmaktadır.

Özetle söylemek gerekirse gelecek Siyonist işgal devletinin değil bizim lehimize görünmektedir. İşgalin geleceği yoktur. Tarihte de tüm işgal tarzlarının başarısızlıkla sonuçlandığını görürüz. Buna karşılık işgale karşı sürdürülen tüm direnişler sonuç vermiş, mücadele edenler zafere kavuşmuşlardır. Bu tür mücadelelerdeki zaferin şartı da kuvvet üstünlüğü değil irade, kararlılık ve verilen mücadelenin zafer getireceğine inanmaktır. Bu sebeple Filistin halkı zafer elde edeceği konusunda iyimserdir, ama İsrail başarılı olabileceği konusunda iyimser değildir.

İsrail kendi içinde zorluk yaşamakla birlikte Filistin halkına karşı saldırılarını da sürdürüyor ve büyük katliamlar gerçekleştiriyor. Bu katliamlar belki direnişin onda oluşturduğu korku sebebiyle olabilir. Ama bu saldırıların ve katliamların direnişçilerin gözlerini korkutacağı ve onları geri adım atmaya zorlayacağı beklentisinde olduğu da anlaşılıyor. Ama şimdiye kadar gerçekleştirdiği katliamlarda beklediğini elde edemedi. Direnişte bu yüzden gerileme, zayıflama olmadı. HAMAS'ın bundan sonraki tutumu nasıl olacak?

Evet, İsrail başta Şeyh Ahmed Yasin olmak üzere direnişin siyasi ve askeri önderlerinden birçok kişiyi şehit etti. Onlarca katliam düzenledi. Binlerce ev yıktı. Binlerce dönüm araziyi tahrip etti. Bir milyondan fazla zeytin ağacını söktü. Fakat İsrail bunları ne kadar yaparsa yapsın Filistin direnişini kıramayacaktır. HAMAS ve Filistin halkının direniş hareketleri kesinlikle beyaz bayrak kaldırmaya yanaşmayacaklardır. Bizim direnişe son vermemize sebep olacak tek şey işgalin sona ermesidir. Siyonistlerin bu topraklardan çekilmesi dışında herhangi bir seçenek söz konusu değildir. İşgalin sona ermesi Filistin toprağındaki sorunun sona ermesinin temel şartıdır. Bu olmadan hiçbir şey Filistin direnişini durduramayacaktır.

Amerikalılar Vietnam'da direnişi durdurma deneyiminde bulundular ama başarısız kaldılar. Sonuçta Vietnam halkı zafer kazandı. Cezayir halkı mücadelesinde başarılı oldu. Direnen tüm halklar zafer elde etmişlerdir. Bu itibarla zaman ne kadar uzasa da hiçbir şey iradenin önüne geçemez.

Burada insanları direnişe yönelten şey işgale son verme ve halkın gasp edilmiş haklarını geri alma amacıdır. HAMAS direniş süresince önemli elemanlarını kaybetmesine rağmen direniş konusundaki kararlılığından bir şey kaybetmemiştir. Çünkü onu bu direnişe yönelten etken işgale son verme amacıdır. Bu itibarla işgalin sona ermesi dışında herhangi bir seçeneğin kabul edilmesi söz konusu olamaz.

Son olarak Türkiye halkına ve özellikle okuyucularımıza iletmek istediğiniz mesajınızı almak istiyoruz.

Ben burada değerli Türkiye halkına, büyük Müslüman Türk halkına şunu hatırlatmak isterim ki, İsrail Türkiye'nin dostu değildir. İsrail, Filistin halkı için bir tehdit olduğu gibi tüm Arap dünyası ve tüm İslâm âlemi açısından da bir tehdittir. Siyonist ideoloji bize karşı bir tehdit olduğu gibi Türkiye'ye karşı da tehdittir. İsrail hiçbir zaman insanlığın lehine olan bir şeyden hoşlanmaz. İsrail ırkçılık, askeri tehdit, şiddet, terör, tasallut ve halkların haklarını gasp üzere kurulmuş bir devlettir. Siyonist Yahudiler dünyanın neresine gitmişlerse bozgunculuk çıkarmış ve halkların çıkarlarına zarar vermişlerdir. İsrail, Türkiye'nin dostu değil aksine bütün herkes için bir tehdittir. Öncelikli olarak bunu nazarı dikkate almak gerekir.

İkinci olarak, Filistin halkının Müslüman kardeşlerinin üzerinde bir hakkı vardır. Bunların içinde Türkiye'deki Müslüman kardeşleri de yer almaktadır. Biz Türkiye'deki halktan dininin, mensup olduğu ümmetin ve Filistin'in tarihiyle olan irtibatının yüklediği sorumluluk gereği bizim yanımızda yer almasını istiyoruz. Filistin, Türkiye'nin hafızasına kazınmış bir konuma sahiptir. Bu gerek İslâmi manevi boyut ve gerekse tarihi boyut açısından böyledir. Bundan yüz yıl önce Türkiye (Osmanlı Devleti), Filistin'in İslâmi kimliğine sahip çıkarak Siyonist akımının önüne geçmiştir.

Üçüncü olarak, intifada ve Filistin direnişi kararlılıkla sürecektir. Zafere ulaşacak olan da odur. Filistin direnişi Siyonistlerin askeri üstünlüğünden daha güçlüdür. Bu itibarla eğer Türk toplumu Filistin direnişine ve kararlılığına destek verirse, Allah'ın izniyle başarılı olacak, zafere ulaşacak bir mücadeleye yardım etmiş olacaktır.

Ayrıca Mescidi Aksa Filistinlilerin omuzlarında olduğu kadar tüm Müslümanların da omuzlarında bir emanettir. Bu emanetin sorumluları arasında tabii ki Türkiye Müslümanları da bulunmaktadır.

Verdiğiniz bilgiler ve gösterdiğiniz yakın ilgi için teşekkür ederiz. Allah razı olsun.


mico_tasarım