* Hekimoğlu İSMAİL ile |
Beyan - Ocak-2002 - Cengiz TAN. |
“İlim, teknik, İslam ahlakı. Gençler ilme ve tekniğe önem verirse, islam ahlakıyla ahlaklanırsa kurtulur. Başka bir yolu yoktur.” C.Tan : Sayın Hocam,Türkiye'de gençlik size göre nereye gidiyor? H.İsmail :Türkiye'de gençliği anlamak için dünyadaki gençleri anlamak lazım. Amerika ve Avrupa gençlerinin yüzde 60'ı içki, kumar, uyuşturucu ve fuhuşun pençesinde, yer altı dünyasına, bataklığa kaymıştır. Berbat bir duruma düşmüşlerdir. Amerika'nın o dev sanayisini kuranlar gençlerin yüzde 40'ıdır. Onlar da sürünenlerden ibret alıp, içki, uyuşturucu, kumarı ve fuhuşu terk ediyorlar. Bilimde ve teknikte gidiyorlar, fevkalâde ahlâklıdırlar. Amerika'nın ve Avrupa'nın dev sanayisini kuranlar onlardır. Türkiye de Avrupa ülkelerinden biri olduğuna göre Türkiye gençlerinin yüzde 60'ı artık bir bataklığa doğru sürünüyor. Yani Türkiye'de gençlerin yarıya yakın kısmı kahvelerde, sokaklarda, meyhanelerde böyle çürüyüp gidiyor. Onlardan ibret alanlar var. Sürünmemek için kendisini kurtarmak isteyenler var. Bu kendini kurtarmak isteyen gençler ilimde, teknikte ve İslâm ahlakında ileriye giderlerse hem kendilerini kurtarırlar, hem de bizi kurtarırlar. Durum budur. C.Tan : Aile yapımızı nasıl değerlendiriyorsunuz? H.İsmail :Aile yapımızı da yine Avrupa ve Amerika'dan anlatmak lazım. Çünkü Türkiye Avrupa ülkelerinden biridir. Batı ülkelerinde diyelim aile yapısı her geçen gün zayıflamaktadır. Bunun da sebebi budur. İnsanlar zevklerine ve menfaatlerine tabi olunca o insanlar birbirleriyle anlaşamazlar. Herkes kendi zevkinin ve menfaatinin peşinde koşunca insanların birbirine düşman olacağı açıktır. Bu bir... İkincisi de şimdi hanımlar tahsil yapıyor, ekonomik bağımsızlığa kavuşan hanımlar kocasının kahrını çekmek istemiyor. Kısa bir zamanda boşanabiliyorlar, şimdi medeni kanun da bir kadınla nikahlanmayı, birçok kadınla da yaşama prensibini getirmiştir. Yani bugün Türkiye'deki herhangi bir Müslüman erkek bir kadınla nikahlanabilir, iki kadınla nikahlanması mümkün değildir. Fakat meyhanelerde, barlarda, randevu evlerinde, birçok kadınla yaşayabilir. Şimdi erkeklere birçok kadınla yaşayabilme yolu açılınca, bu da aileyi sarsmaktadır. Kadınları ve çocukları zor duruma düşürmektedir. Bana göre; yine diğer gençlerde olduğu gibi aile hayatının yüzde 50'si bozulmaya doğru gitmektedir. Bunlardan ibret alanlar bozulmak istemeyenler, yuvasını dağıtmak istemeyenler hanımına, hanım da kocasına, çocuklarına sahip çıkıyorlar. Bir de şunu söyleyeyim TV'deki programlar, internetteki porno bölümleri aile hayatlarını bozmakta, aile hayatlarını berbat etmektedir. Çünkü birçok Amerikan filmi Amerikan yatak odasını, meyhanesini evimizin içine sokmuştur. Pek çok insan TV'de şarkı söyleyip oynayan kızları görünce, benim eşim niye böyle değil diyor, aile saadetine darbe vuruyor. Ve yine filmlerde yenilen yemekler, içilen şaraplar, şunlar bunlar pek çok insanı baştan çıkartıyor. TV ve internet aileleri büyük ölçüde bozduğu gibi bir de fakr u zaruret aile hayatına darbe vurmaktadır. Bir diğeri de, komşuya imrenerek niye onda var bende yok, diye düşünmektir. Bu da aileye zarar veriyor. Böylece Türkiye'de aileler bozulma yönündedir. Bozulanlardan da ibret alma yönündedir. C.Tan :Aile yapımızdan bahsettik. Günümüzde aileler, çocuklarına belli bir yaştan sonra söz geçiremiyorlar. Özellikle çocuklar kendilerini ekonomik olarak özgür hissettikleri zaman, aileler çocuklarına nasıl davranmalıdırlar ya da nasıl eğitim vermelidirler? H.İsmail :Dünyanın her yerinde çocuklar özellikle de erkek çocukları on beş on altı yaşına geldiklerinde ilk işleri kız arkadaş edinmek. Kız arkadaş edinince; gezmeğe gidecek, kız arkadaşına para lazım, gezmeğe gidince belki içki içecek, sigara içecek, uyuşturucu kullanacak. O zaman çocuklar Avrupa'da okulu burakıyor, zanaat öğrenmiyor, alkol alacak para da yok, kız arkadaşıyla alem yapacak para da bulamayınca eve gelip anasına babasına bıçak çekiyor, para ver diyor, ana baba da isyan ediyor. "Çocuk beslemektense köpek beslemek daha iyidir" diyorlar ve batı dünyasında köpek beslemek ön plana gelmiş, çocuk beslemek istemiyorlar. Çünkü çocuk kız olsun, erkek olsun on altı yaşına gelince organların zevkine tabi olacak. Başta da söyledim; zevkler ve menfaatler insanı yönetir. Din duygusu yoksa zevkler ve menfaatler insanı yönetir. On altı yaşına gelen genç kız zevkine ve menfaatine göre hayatını düzenliyor, o zaman okumak ve tahsil yapmak zevkine ve menfaatine uygun değil. Bunları terk ediyor, bu sefer para lazım, anadan babadan istiyor, yoksa hırsızlık yapıyor. C.Tan :Gençlere yönelik ne gibi çalışmalarınız var? H.İsmail :Evet, benim kitaplarım gençlere yönelik. Çünkü ben şu meselelerin üstünde duruyorum. İlim, teknik, İslam ahlakı. Gençler ilme ve tekniğe önem verirse, islam ahlakıyla ahlaklanırsa kurtulur. Başka bir yolu yoktur. Benim kitaplarımın hepsi bu yöndedir. C.Tan :Son kitabınız, "Bir Deliyle Evlendim." Burada farklı dine mensup iki kişiyi bir arada toplamışsınız. Gerçek hayatta bunun örnekleri bulunuyor mu? H.İsmail :Şimdi benim bildiğim 70 kadar erkek bu şekilde evlenmiştir. Yabancılarla evlenmiştir. Zaten onlardan topladığım bilgileri, "Bir Deliyle Evlendim" romanında işledim. Elbette ki dindar bir erkek, dindar bir hanımla evlenmelidir, ama her zaman böyle olmuyor. Türkiye'de dindar bir erkek, dindar olmayan bir hanımla evlenebiliyor. Bunlar da iyi sonuç vermiyor. Daha ziyade örf adet meselesi. Diyelim ki kız dindar, erkek değil. Erkek içki içecek kıza meze hazırlatacak. Kız bunu kabul etmek istemeyebilir. Bu sefer kavga, gürültü, huzursuzluk başlar. Veyahut erkek dindar, kız değil. Kız bugün gazinoda yemek yiyelim der. Yine kavga başlar. Ve böyle de oluyor. Şimdi dindar bir kızla evlenmemekle Amerikalı bir kızla evlenmek neredeyse aynı şeydir. O da dindar değil öteki de değil. Yani Müslümanın bozulmuşu batılılardan daha kötüdür. O bakımdan velev ki İslamdan ayrılan erkek ya da kız olsun, bunların kahrı çekilmez. Bunların gayet kötü duruma düştüğü ortadadır. Eş seçerken bunları göz önünde bulundurmak gerekiyor. Tabii mutlaka, Batı dünyasında kızda da erkekte de dinden evvel ilim öndedir. Hatta onların bir sözü vardır. Mesut olmak da bir sanattır, mesut olmak da bir ilmin gereğidir, derler. C.Tan :Yabancı yazarların halkımız tarafından fazla okunduğundan bahsettiniz. Yerli yazarlar okunmuyor mu? Yoksa günümüzdeki yazarlar mı okunmuyor? H.İsmail :Türkiye de okumayan insan yok, fakat okunmayan yazar vardır. Bunun değişik sebepleri var. Edebiyat bir sanat dalıdır. Sanat Allah'ın Sânî ismine istinad eder. En büyük sanatkâr Allah'tır. Dolayısıyla yazarların bu edebî sanatta bir ufka doğru gittikleri açıktır. Ufka da hiçbir zaman ulaşılmaz. Yani hiçbir sanatkar sanatının sonuna varamaz. Varması mümkün değildir. Fakat yaptığı işin sanatını bilmesi önemlidir. Yani bir sanat üzerinde çalışıyor, sanat nedir. Edebî sanatlar nedir, bunu bilmesi lazımdır. Kelime seçebilmelidir. Vurucu cümleler kullanabilmelidir ve güçlü bir mantığa sahip olmalıdır. Bunlarla eseri kuvvetlenir ve bunlar okunur. Bizim Türk yazarlarına gelince Kerime Nadirler, Esat Namık Karakurt'ların romanlarında iki kişi vardır. Biri kız öteki erkek. Bunlar böyle bir aşk. Daha çok seksüel bir aşktır ve hayatta bundan ibaret değildir. Çünkü evlilik hayatında inişler vardır, çıkışlar vardır. Romantik bir hayatı hiçbir aile yaşamaz yaşanmazda. Yani onların anlattığı uydurma bir hayattır. Gerçek bir hayatı anlatmıyorlar. Onların kitaplarını halkımız okumadı. Okutuldu. Öğretmenler tavsiye etti. Bize de tavsiye ettiler. Bizde okuduk. Avrupa yazarlarına gelince iki türlüdür. Spritüalist yazarlar metaryalist yazarlar. Mesela Emile Zola ne kadar metaryelist yazarsa, Victor Hugo da o kadar. Bende Avrupalı yazarların spritüalist olanlarını seçtim onları örnek aldım. Ben Türk yazarlarını, romancılarını örnek alarak büyümedim. Avrupalı yazarları örnek alıp büyüdük. Çünkü bizim yazarlarımızın bilhassa romancılarımızın eserlerinin %95'i fikirde sanattan uzaktır. Bu yüzden bu millet onları beğenmemiştir. Yani şu anda bizim milletimiz yazarını arıyor hala ve bulduğu zaman onu okuyor. C.Tan :Size imrenen gıpta eden genler var. Yazar olmak kolay mı? Yada herkes yazar olabilir mi? Yazar olabilmek için neler yapılmalı? Ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz gençlere. H.İsmail :Ahmet Hamdi Tanpınar ebedi sohbetler isimli kitabında ki onda edebiyat üstüne sekiz tane makalesi vardır. Birinde diyor ki edebiyat fakültesini bitirmiş bir öğrenci bana geldi dedi ki hocam; Anadolu'yu dolaşacağım. Burada duyduğum gördüğüm hadiseleri toplayıp yazacağım ve bir roman yapacağım dedi. Bende ona , Başarılar dilerim. Güle, güle dedim. Yazar çıktı gitti arkasından dedim ki heyhat roman dışarıda değildir. Roman insanın iç dünyasındadır. Şimdi nasıl yazar olunur. Bir kere su dolar dolar..., bir çıkış arar. Bu insana da ilim, edebiyat, sanat, şiir, hikaye, masal dolar dolar dolar o da bir çıkış arar işte o zaman yazar olur. Onun için çok okumak gerekir. Başarının onda dokuzu ter biri kabiliyettir. Minyeli Abdullah'ı yazdım. 1967'de yayınlandı. Minyeli Abdullah'tan sonra Türkiye'de 500 romancı çıktı. Şimdi piyasada 50'si kaldı. 450'si ismiyle adıyla sanıyla unutuldu gitti bittiler. Çünkü ter dökmediler onlar. Yani romanın kahramanıyla ağlamadılar, romanın kahramanıyla gülmediler. Analarına mektup yazar gibi roman yazdılar. O da tutulmaz tabii. Kabul edilmez. C.Tan :Bu duyguyu siz nasıl yakalıyorsunuz? H.İsmail :Ben bir duygu da yakalamadım ben yazar olmak içinde ortaya çıkmadım. Ben okudum. C.Tan :Yazdığınız kitaplar çok okunuyor. Aranan yazarlardan birisiniz.Bunu neye bağlıyorsunuz? H.İsmail :Evet, pek tabi benim bütün kitaplarım satılıyor. Şu anda satılmayan kitabım yok. Ben mutlaka bir yazar olacağım diye ortaya çıkmadım. Benim 1953'teki lise eğitimimi tamamlamamış, memuriyete geçtiğim yıldır. Baktım böyle yaşlı memurlara iş, kumar, kadın var yani ve sağlıkları bozulmuş paraları yok cahil iptida insanlar halbuki üniversite bitirmemişler yüksek mevkilere gelmişler, ha ben onları görünce ben böyle olamayacağım dedim. Ne olacağım kitap okuyacağım, kahveye gitmeyeceğim, o sıra 21 yaşındayım. Kahveye, bara gitmeyeceğim, sokakta gezmeyeceğim ee ne yapacağım. Kitap okuyacağım ve tahsili halbuki yeni tamamlamışım. Hemen tekrar kitaba döndüm. Kitaba dönünce de tabi mesela Osman Yüksel Serdengeçti'nin serden geçti mecmuasını aldım. Necip Fazıl'ın büyük doğu mecmuasını, Risale-i Nurları Bediüzzamanı tanıdık ve bunları tanıyınca şöyle bir durum karşıma çıktı. Evet bu millet var, bu devlet var. Fakat bu milletin bu devletin dertleri var. İşte bende dertleri yazdım. Söyledim onlar roman oldu. Onlar hikaye oldu. Onlar makale oldu. Ben yazılarımda konuşmalarımda bu milletin dertlerini anlatıyorum. Bir diğer tabirle ben dertlerimi anlatırım. Teşekkür ediyoruz. |