*Hasan Aycın'la Karikatür üzerine*- |
Röportaj: Mustafa Canbey- 28.02.2006 |
GİRİŞ Danimarka ve Norveç’te Peygamber Efendimizin karikatürlerinin çizilip yayınlanması sonrasında, bütün İslam alemi ayağa kalktı ve karikatürlere gerekli cevabı verdi. Karikatürler gerçekten Müslümanları derinden yaraladı. Dünyadaki protesto gösterilerinde onlarca insan hayatını kaybetti. Buna rağmen, ne karikatüristler, ne de karikatürleri yayınlayan gazeteler özür dileme nezaketini göstermediler ve tam tersine yapılan işi fikir özgürlüğü ile bağdaştırarak, kendilerini savunma yolunu seçtiler. Zaten saygısızlığı gösteren insandan da, farklı bir şey beklenemezdi. Üstelik özür dileseler bile bir anlamı olmazdı. Çünkü bu kriz yüzünden bazı insanlar, çocuklarını, bazı çocuklar da babalarını kaybetti. Kuru bir özür bu kaybı geri getirebilir mi? Yine Peygamber efendimize(s.a.v) yapılan bu çirkin saldırının bir özürle kapatılması mümkün değil. Konu karikatür olunca, çizginin piri karikatür ustası Hasan Aycın ile bu konuyu konuşmak istedim. Karikatür krizi ile fikir ve ifade özgürlüğünün nasıl değerlendirilmesi gerektiğini sordum. Hasan Aycın, olayları değerlendirirken dünyada yaşanan saflaşmaya ve Müslümanların içinde bulunduğu parçalanmaya özellikle vurgu yaptı ve bize şu olayı anlattı: Nemrud, Hz. İbrahim (as)’ı ateşe atar mâlum. Azim bir ateş yaktırmıştır. Hattâ yakınına varamazlar da uzaktan mancınıkla attırır. O ara, rivâyete göre kara karga ile ak güvercin havada karşılaşırlar. Karganın gagasında bir çöp vardır, güvercinin gagasında bir damla su. İkisi de birbirinin ne yapmak istediğini anlar. Güvercin kargaya ‘ateş için çöp mü taşıyorsun?’ der. Karga ‘taşıdığım çöpün bu ateşe bir şey katmayacağını biliyorum; lâkin, kimin yanında olduğumun bilinmesini istiyorum’ diye karşılık verir. Bu kez o güvercine sorar, ‘sen taşıdığın bir damla su ile bu ateşi söndüreceğine inanıyor musun?’ Bu kez güvercin cevap verir ‘ben de kimin yanında olduğumun bilinmesini istiyorum’. Buradan yola çıkarsak, adeta bir saflaşma olduğunu görüyoruz. Sadece karikatür ustası olmakla kalmayan aynı zamanda, entelektüel birikimiyle de dikkat çeken Hasan Aycın Usta ile yaptığımız röportajı ilgiyle okuyacağınızı düşünüyorum. ‘Karikatür krizinin fikirle ilgisi yok’ Danimarka ve Norveç gazetelerinde Peygamber Efendimize hakaret etmek için çizilen karikatürleri nasıl yorumlamak gerekiyor. İnanca yapılan bu saygısızlık, fikir özgürlüğüne sığınarak geçiştirilebilir mi? Evet, sık sık fikir özgürlüğü vurgusu yapılıyor ama burada asıl sorulması gereken soru şudur. Hangi fikrin özgürlüğü? Karikatürler ilk kez 2005 Ekim ayında yayınlanıyor. O zaman gündeme gelmiyor. Dünyanın gündemine geliş sürecine baktığımız zaman aradan 6 ay zaman geçmiş. Her yerde nümayişler başlıyor. Ayrıca tam bu arada, fikir özgürlüğünden söz edilmeye başlanıyor ve Batılı ülkeler dayanışmaya geçiyorlar. Bir rivayet vardır. Nemrud, Hz. İbrahim (as)’ı ateşe atar mâlum. Azim bir ateş yaktırmıştır. Hattâ yakınına varamazlar da uzaktan mancınıkla attırır. O ara, rivâyete göre kara karga ile ak güvercin havada karşılaşırlar. Karganın gagasında bir çöp vardır, güvercinin gagasında bir damla su. İkisi de birbirinin ne yapmak istediğini anlar. Güvercin kargaya ‘ateş için çöp mü taşıyorsun?’ der. Karga ‘taşıdığım çöpün bu ateşe bir şey katmayacağını biliyorum; lâkin, kimin yanında olduğumun bilinmesini istiyorum’ diye karşılık verir. Bu kez o güvercine sorar, ‘sen taşıdığın bir damla su ile bu ateşi söndüreceğine inanıyor musun?’ Bu kez güvercin cevap verir ‘ben de kimin yanında olduğumun bilinmesini istiyorum’. Buradan yola çıkarsak, adeta bir saflaşma olduğunu görüyoruz. Koca koca adamlar çıkıyorlar ısrarla fikir özgürlüğünden söz ediyorlar ve özür dilemeyeceklerini ilan ediyorlar. Bu herzeyi yedikten sonra dileseniz ne olur, dilemeseniz ne olur. Olsa olsa yerleri belli olur. Peki, ortada bir fikir var mı? Yani bir karikatüristin her zaman çizdiği binlerce karikatürden biri değil ki bu. Ortada karikatürcünün fikri diye bir şey yok. Üstelik bir karikatürcüden de söz edilmiyor. Çok sayıda karikatürcüden bahsediliyor. Bir sürü karikatürcünün toplandığı bunların bir kısmının bu çizgileri çizmeyi kabul ettiği bir kısmının ise kabul etmediği belirtiliyor. Yani birileri ortaya çıkıyor, planlıyor ve karikatürcülere çizin bakalım diyor. Provokasyon var Yani bir provokasyon olduğunu söylüyorsunuz? Evet. Bir fikir falan yok ortada. Bir düzine karikatürden ve bir o kadar da karikatürcüden bahsediliyor. Ayrı ayrı şeyler. Bir ülkenin bakanlarından biri çıkıyor ve bu karikatürlerden birinin basılı olduğu tişört satın alıp giyiyor. Tişörtlere bile basmışlar. Eğer bu fikir özgürlüğü ise -ki kabul etmek mümkün değil- o zaman aynı şeyi, onları karalayan bir karikatürü İslam dünyasından birileri çıkıp yapsa buna fikir özgürlüğü diyebilecekler mi? Demeleri mümkün değil. Ayrıca söz konusu olan bir Peygamber. Sıradan bir insan değil. Bu işin fikirle ne ilgisi var. Demokrasi, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi kavramları Batılılar sık sık dile getiriyorlar ve bu kavramların savunucuları olduklarını iddia ediyorlar. Ama uygulamaya ve işin özüne baktığınızda bu kavramlar, sadece Batı’nın işine yarıyor. İslam dünyası bu kavramları hayata geçirmeye çalıştığında, son olarak Filistin ve karikatür örneğinde olduğu gibi… Bu çelişkileri nasıl yorumlamak lazım? Demokrasi derken, aynı zamanda sizi belirleyen değerlere saygı gösteriyor iseler, tabi ki, siz de saygılı olursunuz ama saygıyı esirgiyor iseler, bu ifadelerindeki niyeti sorgulamak gerekir. Ben 50 yaşındayım ve 30 yıldır çiziyorum. 40 yıldır da dünyada neler oluyor neler bitiyor izliyorum. Hiçbir Müslüman devlet, Batı’nın bir ülkesini işgal etmeye kalkmıyor ama Batı, İslam dünyasına sürekli bir takım dayatmalarda bulunuyor ve ülkeleri işgal ediliyor. Sayıları yüz binleri bulan Müslüman bu savaşlarda öldü. Filistin’de, Afganistan’da ve Irak’ta olanları biliyoruz. Baktığımız zaman hep Müslümanların ülkelerinde karışıklıklar var. Cesaretimizi toplamalıyız Osmanlı’nın son döneminden bu yana gelen bir yenilmişlik duygusu var. Bu duygunun ortadan kalkması ve yeniden bir mücadelenin başlaması için ne gerekir? Şu anda Müslümanlar arasında bir dağınıklık var. Üstelik cesaretimiz de kırılmış ve kendimizi bir Müslüman olarak ifade ederken doğru kelimeleri bulamıyoruz. Fakat, şunu kabul etmemiz lazım. Batı, Yahudiler ve Hıristiyanlar bizimle uğraşmak zorundalar. İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik Allah’ın gönderdiği dinlerdir. Peygamberler Allah’ın gönderdiği peygamberlerdir. Biz Müslümanlar olarak kendi peygamberimizden önceki peygamberleri kabul ediyoruz ve hatta onları da peygamberlerimiz biliyoruz. Birini hafife alsak, bırakın reddetmeyi, Allah korusun gerekli saygıyı göstermesek dinimizi karalamış oluruz. Allah, kendilerine gönderilen bir dini insanlar bozmadıkça yeni bir din ve peygamber göndermemiş. Onlar dinlerini bozmasalardı. İslam gelmezdi ama bozdular. Şimdi, İslâm gelmemiş gibi, Kur’an inmemiş gibi, Hazreti Muhammed (as) peygamber değilmiş gibi, Müslümanlar hiçmiş gibi davranıyorlar. Onların peygamberimize yaptığı saygısızlığı biz onlara yapamayız… Biz amentüde kitaplara iman ediyoruz. Dört kitabın her birinin Hz. Davut (as), Hz. İsa (as), Hz. Musa (as) ve bizim peygamberimize gönderildiğini biliyoruz ve buna iman ediyoruz. Birini kabul etmiyoruz dersek dinden çıkarız. Bizim inanışımız budur. Avrupalı samimiyetsiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı kararları nasıl yorumlamak gerekiyor. Alınan kararların hemen hepsi Müslümanların aleyhine çıkıyor. Avrupa’nın bu samimiyetsizliğini nasıl değerlendirmek gerekiyor? Benim anlayışımda insan azizdir. İnsanı aşağılayamaz ve insana küfredemezsiniz. Allah insanı saygın yaratmıştır ve muhteremdir. Bu yüzden insanın saygınlığına sahip çıkmak zorundayız. Biz Hz. Adem’in geniş ailesiyiz ve insanlığız. Gelip, gidiyoruz ve bir gelen bir daha gelmiyor. Bugün taciz edilen bu ailenin içindeki Müslümanlardır. Ama biz cümbür cemaat bir aileyiz. Hz. Adem’in oğulları ve kızlarıyız. Hepimiz imtihan oluyoruz. Hazreti İsa üzerinden anlatılan bir hikaye vardır: “İsa (as) mahiyetiyle beraber bir sefere çıkar ama yolda yorgun düşerler ve acıkırlar. Allah’tan yardım isterler. Hz. İsa dua eder ve Allah onlara ‘gidin filan yerdeki arazideki yiyeceklerden doyuncaya kadar yiyin’ der. Hikâye böyle. Onlar da giderler ve o arazide bulunan yaş-kuru nimetlerden yerler. O sırada biri çıkagelir ve ‘Siz ne yapıyorsunuz bunları ben ektim, ben yetiştirdim. Benim malımı siz nasıl yersiniz’ diye çıkışır. Hz İsa’da orada dua eder ve Allah’a ‘Ya Rabbim bunun hikmeti nedir? Bize tarlayı gösterdin. Arkadan da sahibini gönderdin, der. Allah, bu insana kadar Hz. Adem’den beri bu arazinin sahipleri kimler olmuş ise, onların dirilmesi için dua etmesini söyler İsa (as)’a. Maalkıssa hepsi dirilir ve her yer insan olur. Her biri tarlanın sahibinin kendisi olduğunu iddia edip diğerlerini sürüp çıkarmak isteyince kavga-niza birbirlerine girerler. Tarlanın son sahibi, “Evet mülkün sahibi gerçekten Allah’mış, tamam, istediğiniz kadar yiyin” deyince, onlar da “Hayır, bize ruhsat doyuncaya kadar” derler. İsraf etmemeleri lazım. Kuş yiyecek, kurt yiyecek, börtü-böcek yiyecek... Mahlûkatın rızkı var orda. Bakın, güneş hep gökyüzündeydi ve yer hep burdaydı; dünyaya gelip gidenlerin hallerine külliyen şahit oldular. Peygamberler de gelip gittiler. Bugün biz dünyadayız ve karikatür krizine şahit oluyoruz. Krizin müsebbipleri bilmiyorlar ki, bizim peygamberimiz bütün insanlığın peygamberi. Son peygamber O. Bütün insanlık O’nun peygamberlik döneminde yaşıyor. Başka peygamber gelmeyecek. Bütün insanlık eğer Allah’a inanıyorlarsa, O’nun hukukuna sahip çıkmak zorunda. Çağlayan’daki mitingde kalabalığın içinde biri şöyle dedi bana: “Sabah hanıma, bize öbür dünyada bir tek O’ndan fayda olacak, öyleyse biz bugün O’nun için meydana çıkalım, dedim; koşup geldik”. Bu karikatür krizini birkaç cümle ile tanımlamak gerekirse, ne dersiniz? Bu kriz biter yarın başka bir şey bulurlar. Müslümanı müslümana da kırdırırlar. Nitekim, Irakta şiîlerin türbeleri, sünnîlerin câmileri yakılıp yıkılmaya başlandı birden. Oysa işgalden önce, yüzyıllar boyu böyle şeyler olmadı hiç. İnşa edildikleri günlerden beri ne o türbeler yıkılmıştı ne de câmiler. Eğer Filistin’de, Irak’ta ve Afganistan’da insanlar ölüyorlarsa ve planlara göre öleceklerse yeni krizler çıkartacakları aşikâr. Kısa bir süre önce Ortadoğu’da bazı yönetimlerin ve sınırların değişeceğinden söz ediyorlardı. Yarın başka şeyler söyleyeceklerdir. Bugün Müslümanlar, peygambere yapılan hakarete dayanamayıp ağlaya sızlaya ölüyor. Peki bunlar neden oluyor diye soramıyoruz. Bütün bunların neden olduğunu biz görürüz ya da göremeyiz. Hayır ve şer Allah’tandır. Böyle inanırız. Böyle inanmamız Amentünün ilkelerindendir. Bugün Müslümanlar paramparça bir halde… Eğer güçlü bir devletleri olsaydı bugünkü durum olmazdı herhalde… Sonuçta biz imtihan oluyoruz. Allah’ın Peygamberleri gelmiş geçmiş yeryüzünden. Kendisine hiç inanan olmadığı halde, dünyadan giden Peygamberler de var. Arkasında inanan kalamadan. Kimseyi inandıramadan gidenler de var. Biz elhamdülillah bugün milyarlarca Müslümanız, sayısını bilmiyoruz. Kıbleyi hayatımızdan çıkarmamak lazım, kıbleli olmak lazım. Kıble dünyadaki Müslümanları, günde beş kez en azından fiili olarak bir merkezde toplayan güç. Ezan hiç kesilmeyen bir çağrı. Yeryüzünde devamlı kesintisiz devam eder. Belki bu yüzden kutsallarımızın kutsallığını yok etmeye çalışıyorlar. Amerikalı askerlerin Irak’ta bir camiye botlarla girdikleri fotoğrafları hatırlıyoruz. Yine, belli aralıklarla askerler tarafından çekilmiş olan işkence ve tahkir fotoğraflarıyla görüntüleri yayınlıyorlar. Bunları gazeteciler değil, askerler çekiyor ki bu önemli bir nokta. Kendileri tespit ediyorlar, kendileri veriyorlar medyaya. Ne kadar istiyorlarsa o dozda veriyorlar ve belli aralıklarla yapıyorlar bunu. Çok bilinçli bir şekilde yaptıkları ortada. Ve aşağılıyorlar tabi. Ömer Muhtar filminden hatırladığım bir sahne var, orada İtalyan Generale söylediği sade, basit bir söz var Ömer Muhtar’ın: “Ben senden çok yaşayacağım?” İdamından önce böyle söylüyor. Tabi, Ömer Muhtar rahmetli gerçekte bunu nasıl söyledi bilmiyorum. Zincirli hali ile bile, idam edilirken bile, mağlup muydu galip miydi? Kendi psikolojisinden baktığınız zaman galipti. Öyle bakmak lazım. Şu da açık bir gerçek ki, şimdi o İtalyan generalin adını kim bilir? Ama, Ömer Muhtar hep rahmetle anılacak, hayırla yâd edilecek. Güzellik eken güzellik biçer Yani bugün kaybedenler Müslüman mı? Kazananlar Müslüman olmayanlar mı? Gaybı Allah bilir. Bunu bilimiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var, asıl, vazgeçtiğimiz zaman kaybederiz. Yani, geçtik dinden imandan dediğimiz zaman kaybederiz. Vazgeçmediğimiz zaman da kaybetmemiz söz konusu olamaz. Arkasında hiç inanan bırakmamış Peygamberler olmuş. Onlar kaybetmişler midir? Haşa öyle şey olur mu? Zekeriyya (as)’ı kimlerin testereyle biçtiğini bilmiyoruz. Onlar Zekeriyya (as)’dan sonra ne kadar yaşamış olabilirler. Hepsi öldüler. “Hûb ekenler hûb biçer, hûb pay olur. Kem ekenler kem biçer, iş vay olur”. Yani, güzellik ekenler, güzellik biçerler. Güzellik paylaşılır, pay edilir. Kötülük ekenler kötülük biçerler, yazık olur. Ne kalacak bu zulümlerden geriye? Mazlumlar asla kaybetmez. Her insan ölümlüdür. Hz. İsa hikayesindeki tarla sahipleri gibi. Evrende zerrelerden kürelere her şey Allah’ındır. Bizim de sahibimiz Allah’tır. Hiç kimse başıboş değildir. Bakara Suresi’nde şöyle buyurulur: “Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın denildiğinde, biz ıslah edicileriz, yeryüzüne düzen getiricileriz derler. Hişşt, onlar bozgunculardır; ama, bunu anlamazlar.” Planlı bir olay Bir karikatüristin her zaman çizdiği binlerce karikatürden biri değil ki bu. Ortada karikatürcünün fikri diye bir şey yok. Üstelik bir karikatürcüden de söz edilmiyor. Çok sayıda karikatürcüden bahsediliyor. Bir sürü karikatürcünün toplandığı bunların bir kısmının bu çizgileri çizmeyi kabul ettiği bir kısmının ise kabul etmediği belirtiliyor. Yani birileri ortaya çıkıyor, planlıyor ve karikatürcülere çizin bakalım diyor. Bir fikir falan yok ortada. Aynı şeyi, onları karalayan bir karikatürü İslam dünyasından birileri çıkıp yapsa buna fikir özgürlüğü diyebilecekler mi? Demeleri mümkün değil. Batı saygıyı esirgiyor Demokrasi derken, aynı zamanda sizi belirleyen değerlere saygı gösteriyor iseler, tabi ki, siz de saygılı olursunuz ama saygıyı esirgiyor iseler, bu ifadelerindeki niyeti sorgulamak gerekir. Ben 50 yaşındayım ve 30 yıldır çiziyorum. 40 yıldır da dünyada neler oluyor neler bitiyor izliyorum. Hiçbir Müslüman devlet, Batı’nın bir ülkesini işgal etmeye kalkmıyor ama Batı, İslam dünyasına sürekli bir takım dayatmalarda bulunuyor ve ülkeleri işgal ediliyor. Sayıları yüz binleri bulan Müslüman bu savaşlarda öldü. Baktığımız zaman hep Müslümanların ülkelerinde karışıklıklar var. İnsan azizdir, aşağılanamaz Benim anlayışımda insan azizdir. İnsanı aşağılayamaz ve insana küfredemezsiniz. Allah insanı saygın yaratmıştır ve muhteremdir. Bu yüzden insanın saygınlığına sahip çıkmak zorundayız. Biz Hz. Adem’in geniş ailesiyiz ve insanlığız. Gelip, gidiyoruz ve bir gelen bir daha gelmiyor. Bugün taciz edilen bu ailenin içindeki Müslümanlardır. Ama biz cümbür cemaat bir aileyiz. Hz. Adem’in oğulları ve kızlarıyız. Hepimiz imtihan oluyoruz. Mazlumlar asla kaybetmez. Her insan ölümlüdür. Evrende zerrelerden kürelere her şey Allah’ındır. Hiç kimse başıboş değildir. Müslümanların değerleri aşağılanıyor Müslümanların belirleyici değerleri aşağılanıyor… Şimdi bir zihin âlemine gidelim ve olayların tersini düşünelim. Mesela Iraklılar ABD’yi işgal etseydi. Üstelik 2 kez işgal etseydi. Bugün Irak Lideri tutuklu değil de Amerika başkanı tutuklu olsaydı. Yargılanıyor olsaydı. Ebu Gureyb’de, Guantanamo’da, daha bilmediğimiz yerlerde işkenceye bir sürü batılı insan maruz kalsaydı. O zaman da fikir özgürlüğünden bahsedecekler miydi? Ortada adı konmayan bir şey var. Bunun adını Batılı aydınların koymasını bekleyemeyiz. Onlar birtakım kehanetlerde bulunuyorlar “Medeniyetler çatışması”nı ve “Tarihin Sonu”nu yazıyorlar. Sonra da, bu yazılanlar sahneye konuluyor. Sonuç ortada. Biz yazarsak onların istediği şekilde yazmamızı, çizersek de yine onların istediği gibi çizmemizi istiyorlar… Ama bu olmaz. Bu eşyanın tabiatına ters. Adamlar dünyaya istedikleri gibi nizamat vermeye çalışıyorlar ve bizim bunu görmemiz gerekiyor. Mesela hedefe konmuş olan bir İran meselesi var, Suriye meselesi var. Çin ve Rusya sonunda Amerika tarafından İran’a karşı ikna edildi. Bu arada Filistin’de seçimler oldu ve sandıktan sürpriz bir biçimde Hamas çıktı. Bu sürprizin onların hiç hoşuna gitmediğini gördük. Tam bu zaman diliminde karikatür krizi ortaya çıkıyor. Oysa altı ay önce, yani yayınlandığı zaman karikatürlerden kimsenin haberi bile olmamıştı. Bu işin planlı olduğu sırıtmıyor mu? Bir de Müslümanların sabrını test etmek istediklerinden filan bahsediyorlar. Bu vesileyle Müslümanların tepkilerinin, ABD’nin istediği şeyler olduğu da söyleniyor. Ama bunun adı ne olursa olsun. Biz Müslümanız. Batılılar içinde de samimi olanlar varsa, bu karikatürleri çizenlere yaptıkları işin hesabını sorsunlar. ‘Bakın kardeşim karikatür tepkilerinde insanlar ölüyor, ne halt ediyorsunuz’ desinler. Gelsinler, kardeşi, annesi ve babası ölen insanlara sorsunlar bakalım bir de fikir özgürlüğünü. |