Enver BAYTAN Hoca İle...
"Camiler Hayatın Merkezi Olmalı"
Altınoluk: Efendim siz belli dönemleri geçirmiş bir insansınız. Türkiye Müslümanlarının 70 yıllık maceralarının önemli kısmını paylaştınız, takip ettiniz. Son zamanlarda da Müslümanlar bir geçitten geçiyorlar. Bu günleri değerlendirir misiniz?
Erver BAYTAN: Bir köke
isyan devri yaşanmıştır, kanaatindeyim. Birincisi dine isyan, ikincisi bu milletin
tarihine, geçmişine isyan, ve eben an ceddin gelmekte olan geleneklere, ahlâka isyan.
Bunda hiç şüphem yok. Gerisi bunlara dayalıdır.
Biz çocukluğumuzda hep gizli okuduk. Çünkü dine isyan vardı. Birara yakalandık
hocamızı kelepçelediler, mahkemeye kadar sürüklendik. Bunlar yıkma hevesiydi.
Gelelim müslümanlara; Müslümanlar bütün
zahmetlerini cehaletten çekiyorlar. İslâmda ilmihal bilgisi farzı ayındır. Bu
bilgiye sahip olmadan herhangi bir işe teşebbüs yasaktır. Önce namazın farzlarını,
vaciplerini, sünnetlerini, mekruhlarını öğreneceksiniz namazı sonra kılacaksınız.
Emir böyledir. İmanın bile önce farzları vardır sonra iman o farzlara göre
olacaktır. Eğer siz bilgiyi edinmeden iman ettim derseniz küfür içinde olursunuz da
kendinizi mümin zannedersiniz.
Bu cehaletin Türkiye insanının bugünkü duruma gelmesinde büyütk tesiri var.
Kurana, camiye yabancı kalmış insana dini bir mevzu açarak veya dini bir
hareket izhar ederek konuşursanız o şahsa yabancı gelir. Yabancı gelen herşeye ilk
önce tepki göstermek insanın fıtratındadır.
Öyle ev gördük ki bir seccadeyi bilmiyor.
Altınoluk: Kıbleyi mi, seccadeyi mi hocam?
BAYTAN: Kıbleyi zaten
bilmiyor da seccadeyi de duymamış. O zaman işyeri değildi. Beyazıtta tam da
camiye karşı bir apartmana çağrıldık. O tarihte Yerebatan Camiinde imamız.
Hatim okunduktan sonra 14 secdenin yapılabilmesi için evsahibine işaret edip bir
Seccade getirir misiniz dedim. Şöyle durdu içeri gitti, biraz sonra geldi
seccade dediğiniz nedir? diye bana sordu. Hiç duymamış. Camiyle karşı
karşıya tasavvur buyurun. Böyle evler şimdi de var Türkiyede. Babası ölmüş,
kim demişse hatim okutun demiş fakat acınacak durumlar. Adam büsbütün yabancı.
Yabancı kafalar bu memlekete zarar veriyor.
Başörtüsünü yasaklamak demek bir nevi cinnet arzı demektir. Bu memlekete
göre delidir. Afedersiniz baş açmayı emretmek edepsizliktir. Hem Allaha karşı,
hem müslümanlara karşı doğrudan doğruya ahlaksızlıktır. Şimdi adama
yaptığının ahlaksızlık olduğunu söyleseniz kabul etmiyor ki. Dediğimiz gibi
köküne yabancılaşmış tek dünyalı adamlardır bunlar. Bir tek dünyaları var o da
burası. Öbür dünyaya, mesuliyetine inanmıyor ne diyeceksiniz?
Edirnede yaşlı bir hanım müftü
efendiye gelmiş; Oğlum beni dövüyor demiş. Peki Oğlunuza dinini
öğrettiniz mi, namaz kılıyor mu? Kadın; Namaz kılmasını bilmez
efendim Peki İmanı var mı ana baba hakkını öğrettiniz mi? Kadın;
Ben dul kaldım hiç bunları öğretemedim demiş. Müftü efendi;
Hanım kusura bakmayın ama siz sığır yetiştirmişsiniz, ben buna günah desem
bilmez sevap desem bilmez ne diyeyim demiş.
Şimdi bu cinnet arzedenler kafirin yoluna
uymadığı kendilerinde de köklerinin edebi olmadığı için acaiptirler, ne
yapacakları belli olmaz. Arada kalmış zavallılardır. Bunların hep bildiği
bana göredir. Adamlarda sermaye Utanmaz yüz, tükenmez sözdür.
Adeta soruyor utanmak ne demektir diye. O hissi kaybetmiş.
Altınoluk: İslâma karşı tavırlardan siz de çocukluğunuzda nasibinizi aldığınızı ifade ettiniz. Fakat uzun zamandır İslâma karşı direk tavırlar yoktu. Son iki-üç yılda müslümanları tarassut altına alma gayretleri çoğaldı. Etkileri sizce nasıl oluyor?
BAYTAN: Bundan 50 sene önceki din düşmanlığı geniş olamıyordu. Medya dedikleri televizyonlar yoktu, radyolar her evde yoktu. Bir yandan da ne de olsa Osmanlıdan gelme bir edep gene vardı. O zamanın düşman insancıkları Osmanlı terbiyesi ile büyüdükleri için yapacaklarını bir daire içinde yaparlardı. Şimdi o da silindi.
Yalnız 1950 den sonra rahmetli Adnan
Menderes kıbleye inanan kimseydi. Suçu hatası olur fakat küfrü görülmedi. Ezandan
başlayarak kıbleye dönüşü başlatmaya çalıştı. Ara sıra Allah dedi.
Allah demek yasakdı hele bir siyasinin ağzından Allah izin verirse,
İnşaallah bu kelimeleri söylemek zordu. Ama Menderes cesaret gösterdi,
Meclis kürsüsünde Allah izin verirse dedi. Ezansız namazdan milleti
kurtardı. Bazı hocalar İmam Hatip Okulu açmak için müracaatta bulundular. Çok zor
bir şekilde müsaade aldılar. İlk İmam Hatip Okulu da Dramanda yapıldı.
Menderes oraya geldi, hiç konuşma yapamadan döndü. Çekiniyordu. Çünkü iktidar
oldular ama muktedir değiller. Her yeri zapdetmiş, o kötü zihniyetten çekiniyor.
Müslümanca hayat gittikçe gelişmeye
başladıkça acaba bunlar ne yaparlar, benim dansıma, içkime, rüşvetime benim
dünyevi saltanatıma engel olurlar mı olmazlar mı hesabı başladı... Esasen hesap
menfaat hesabıdır, dünyevi hayat hesabıdır.
İslâmın yayılmakta olduğunu dünya da farketti. Çünkü kendi memleketlerine
kadar ulaşan tarafları oldu. Komünizmden de tehlikeli olan İslâm
düşmanımızdır, çökmesi lâzımdır kararına vardılar. Şimdi İsrail başta
Dünya Biraderler Birliği İslâmın aleyhine çalışmaya başlamıştır. Bu
hareketler sadece Türkiyenin hareketi değil, Dünya Biraderler Birliğinin
hareketidir. Bu nokta mühimdir. Meselâ bir İslâm ülkesinde kendi milletinin inancına
sahip kendi milleti ile bağdaşabilen anlaşabilen bir kimse ortaya çıkarsa onu silmek
Mason biraderler için yagane vazifedir. Nasıl sildiklerini görüyoruz. Şiir okuduğu
için adam alınır mı, alınır...
Dünya Biraderler Birliğine, Masonlara
sorduğunuz zaman Biz beşeriyete hizmet için varız, kendi ülkelerine de
biz size hizmet için varız derler. Bu hizmet lafını bir yüksek makamları
ellerinde tutmak, iki yüksek servetleri ellerinde tutmak için kullanırlar. Dikkat
buyrun tarihlerinde hep bu iki şeyi ellerinde tutmaya çalışmışlardır. Milletin
idaresinde yüksek mekanlara namzet olursanız veya ticarette muvaffakiyet gösterir,
onların seviyesine varmaya kalkarsanız size zararları olur. Bu iki maddede çok
titizlerdir. Bu iki maddeye mensup hakimiyet içinde daima beşeriyeti ezmişlerdir.
Kanlar dökmüşler, iftiralar etmişler, hapse atmışlardır.
Vaktiyle bir memlekette kuş uçurularak devlet
başkanı seçilirmiş. Bir güvercini uçururlar kimin başına konarsa devletin başı o
olurmuş. Zamanı gelince kuşu uçurmuşlar bir nalbantın başına konmuş. Aman
efendim yanlışlık oldu bu şahıs at nalından başka bir şeyden anlamaz tekrar
uçuralım demişler. Tekrar uçurmuşlar gene onun başına konmuş, üçüncü
defa gene onun başına konunca Devlet Kuşu senin başına kondu hadi geç vazifene
başla demişler.
Makamına oturunca bütçede kaç külçe
altın var? diye sormuş. Şu kadar okka var demişler. Getirin
hükümet konağının bahçesine yığın demiş. Emir emir, yığmışlar.
Merkep nalı at nalı yapan nalcıları çağırın, çağırmışlar. Emir
vermiş, Ne kadar merkep at var ise bu altınlarla nallayın Etrafı aman
efendim, demişler. Sultan Yok benim devri saltanatımda bütün atların ve
merkeplerin bile ayaklarının nalı altın olacak demiş. Hayvanları altınla
nallamışlar ama altın yumuşak maden hemen eskiyor, eskiyeni yenilemişler devletin
altınının hepsi tükenmiş. Nalbant Benden bu kadar, gerisini artık siz idare
edin demiş, çekmiş gitmiş. Ama memleketin bütçesini de mahvetmiş. Eğer bir
memleket rasgele nalbantlara makamlarını teslim ederse durumu böyle olur.
Altınoluk: Bir de halk, açısından değerlendirseniz hocam. Müslümanlar böyle bir ortamda ne yapmalı, kendilerini nasıl muhafaza etmeli, ayaklarını sabit kılmalı?
BAYTAN: Bir kere dininde
imanında sağlam olmalıdır. Amelinde, yaşantısında sağlam olmalıdır. Örnek hali
olmalı, inanılır, güvenilir insan olmalıdır. İş buradan başlar. Gayet ciddi
olmalı dünkü söylediğini kendi eliyle bozmamalıdır. Kendi inancından,
anlayışından taviz vermemelidir. Muvaffakiyetin sırrı aslında buradadır.
Sonra diğerlerine karşı nasıl muamele
yapacağını bilmelidir. Rasûlullah (s.a) efendimizde büyük örnekler vardır. Meselâ
Rasûlullahın önce Tebliğ usûlü vardır. Sonra Davet
usûlü, sonra İcâbet edenleri idare usûlü vardır. Ayrıca
İcab etmeyenleri idare usûlü vardır. Ayrıca İcâbet etmiş gibi
görünüp içten içe düşman olanları da idare usûlü vardır. Müslümanlar bunları
öğrenip uygulamak mecburiyetindedirler.
Nesillerini güzel yetiştirme gayreti içinde
olacaklardır. Bu da nikahın sahih olmasından başlar, helâl lokma yedirmekle, güzel
isim koymakla, yavruya ilk önce Allah kelimesini öğretmekle devam eder
gider.
Altınoluk: Meselâ efendim başörtüsü problemiyle karşı karşıya kalan kız öğrenciye, hanıma ne tavsiye edersiniz.
BAYTAN: Başörtüsü farzı ayındır. İlim öğrenmek veya çalışmak farzı kifayedir. Hiçbir zaman farzı kifaye farzı ayını ortadan kaldıramaz. Ama farzı ayın farzı kifayeyi ortadan kaldırır. Şimdilik başlarını açsınlar da okulları bitince başlarını örterler diye fetva verenler de olmuş. Lahavle vela kuvvete illa billahil aliyyil azîm. İslâmda diploma al diye bir emir yok, ilim tahsili emri vardır buna dikkat etmeli. Sen hangi mevzuda ilerlemek istiyorsan çalışmana devam et. Bildiğim ilk mektebe gitmemiş hoca vardır; İlahiyat Fakültesi hocasını okutur.
Peygamber efendimiz buyuruyor; Hangi kaptan çıkarsa çıksın hikmeti, ilmi al sana zarar vermez- Müslümanlar gayri müslimden ders okuyabilirler mi, okuyabilirler. Yalnız şarihler diyorlar ki, öğrettiğine küfr bulaşmaması kaydıyla. Şimdi de okurken Allaha isyan bulaştığı zaman mahlûka itaat yoktur. Tebdili mekan, ilim mekanını terk, diğer bir ilim mekanına hicret gerekir. Bu kadar mühimdir bu. Davaya sadık olmak bunu gerektirir. Şimdilik başını açsın da deniyor. Bu Allaha bir isyan etsin okulunu bitirsin demektir. Peki sen başını açarak okursan senin başını kapatarak çalışmana müsaade edecekler mi? Doçent, Profesör olanı atıyor adamlar. Bu mühalazalar dâvâyı zayıflatır.
Altınouk: Bir de hocam bir müddet için başını açan hanım daha sonra başını örtebilecek mi acaba? Günaha, alışma durumu da olmaz mı?
BAYTAN: Olmaz mı. Başlarını tekrar örtme ihtimali zayıflar. Sevaptan günaha kayana Allah Teâlâ hiç sevaba bulaşmamış olandan daha fazla ceza veriyor. Aman dikkat etmek, uyanık olmak lâzımdır.
Altınoluk: Üç aylar mevsimindeyiz hocam. Bir vaiz olarak tavsyeleriniz var mı?
BAYTAN: Üç aylarda
camilere devam etmeli, camiler hayatın merkezi olmalıdır. Bakınız ben de imamım imam
olarak söylüyorum. Camilerin hâli hazırdaki görünüşü; Kıl kaç, kıldır
kaçtır. Cemaat biran önce namaz kılıp kaçmaya çalışıyor, bakmışınız ki
imam onlardan önce kalkmış gidiyor. Halbuki imamlığın edebi vardır. Bu edebe dikkat
edilsin ki cemaat de ona göre yetişsin.
Mihrap deyip geçmeyelim Rasulullah
makâmıdır. Öyle cemiyetli bir makâmdır ki eğer o makâmın kıymetini başta imam
arkadaşlar sonra cemaat bilseler kurtulmamız çok yakındır. İmam-i Rabbânî
Hazretlerine; Ümmeti Muhammedin kurtuluşuna dua buyrun demişler.
İmam-ı Rabbânî; Siz Ümmeti Muhammedi bana gösterin kurtulduğunu haber
vereyim, müjdeleyeyim demiş. Rasûlullah makâmı öyle kıymetlidir ki diğer
dünya makâmları hep oranın şubesidir. Efendimiz imamlığın yanında devlet
başkanlığını da, kumandanlığını da müftülüğü de öğretmenliği de mihrapta
yaptı. Bütün selahiyyetler o mihraptadır aslında. Eğer Cumhurbaşkanı mihrapla
alâkasını keserek şube sayılan makâma oturursa köksüz kalır, ruhsuz kalır,
zaafiyet başlar. O mihrapta herşey vardır. Öyle güzel siyaset te vardır. Camiye
siyaseti sokmayın diyorlar. Camiden hiç dışarı çıkmadı ki sokmamak ne demek. Cami
varsa, mihrap varsa siyaset vardır. Namazın kendisinde de siyaset vardır. Siyaset;
Vediatüllah olan halkı hiçbir yalan katmadan aldatmadan Cenab-ı Hakkın
istediği şehilde sevkü idare etmektir. İşte bu siyaset camide vardır.
Cemaat ruhunu korumamız geliştirmemiz
lâzımdır. Meselâ yalnız başına namaza duran bir müslüman cemaatın dışında
mıdır? Evet sevap olarak cemaat sevabının dışında kalmıştır ama cemaatin
içindedir. Sadece sevabı dışındadır. yönelmede, efâlde cemaatin içindedir.
Şahsen kendi itikadıma göre mutedil sayılırım. Grup ayırmadım şimdiye kadar.
Efendim Süleyman Efendinin talebesi imiş, Nur talebesi imiş hiçbirisine cephe
almadım. Çünkü hepsinin imanı; gayreti diniyyesi var. Ara sıra adım atarken
sakatlık olmaz mı olabilir ama mümindir, küfre düşmedikçe onunla uğraşmam ben.
Vaktim olursa dine saldıranlarla uğraşırım.
Ayrıca dinin birliğine zarar verenleri de
düzeltme gayesinde olmak gerekir. İçimizden olan bu düşmanlar daha tehlikelidir.
Mezhep aleyhtarlığı, sünnet aleyhtarlığı hatta sinsi bir şekilde Kuran
aleyhtarlığı böyledir. Sureti haktan görünen sinsi düşmanlıklara, yeniden
yapılanma diye cazip cümlelere dikkat etmek gerekir.
Bir söylemek istediğim de; gücü yeten bir
zat Diyanette Cumhuriyet döneminde verilen fetvaları istihraç etsin bir yere toplasın
isabet eden kısma zaten söz yok fakat isabet etmeyen fetvaları ele alsın. Hatır için
veya zoraki verilen fetvaların (ezanın, kâmetin Türkçe yapılması gibi)
cevaplandırılıp kitap halinde neşredilmesi büyük bir vazifedir. Bu hatalar ilme
maledilmemeli, ilim sahasından ihraç edilmelidir. İlmin bir şerefi vardır. Makâmın
bir şerefi vardır.
Bu üç aylar mihrap etrafında toplanmamıza
vesile olsun inşaallah.
Altınloluk: Efendim
teşekkür ederiz.
Röportaj: Y. Selman TAN
Fotoğraf: H.İbrahim KURUCAN