BEN ŞAİRİM SEVGİLİM |
İliklerime kadar kasırgalıyım martılar konuyor omuzlarıma uğrunda rıhtımlara döktüğüm saçlarımla seni istemeye geliyorum babandan boynumda ödünç aldığım papyonların en kapitalisti sırtımda toprak kokan afrikadan çalınmış elbisenle en kanlı bir isyanı bastırarak içimde seni istemeye geliyorum babandan dökülse de briyantinlidir saçlarım ellerim sandığın gibi hoyrat değildir göğsünü gere gere yürüyorum en son hazırlandığın deliler kartpostalına burnumda barut kokusu kulaklarımda çığlık ellerim sandığın gibi hangi köşesinden kim bilir çalışan yeryüzünün şimşekli bir korkuyla yalıyor bedenimi jandarma yangınları yalanlar, vaadler, kelime oyunları pankartlar, sloganlarü, oksijen tüpleri gözyaşı gölcükleri arasından sessizce geliyorum antika villanıza babanız kabul etmez bilirim yüreğimi darphanelerden geçirip başlık parası diye sunsam altın tas içinde itiraf ediyorum atalarımdan kalan bir avuç sevgiyle geçindiğimi beceremem yemek pişirmesini çocuklara bakmasını bir de ben şairim sevgilim sensiz günlerin biriktirdiği ayrılık kamburuyla uzanıp öpesim geliyor bulutları bulutların ötesinde gözlerin seni nüfus kayıtlarıyla değil bakışlarınla tanıyor dünya gölgende serinliyor çöl mahkumları aşkımın mesajını alınca yıldızlardan rüzgara sormuşsun özgeçmişimi oysa göklerdedir benim tarihim sımsıcak bir yaz günü denizi düşler ya insan suya dokunuşunu kalbin bütün epeleirnle sarmışsın beni vadilerimle boynu bükük bir damlanın düşmesini bekliyorum ömrüme toprağın mirasıyım rüyalarım bu yüzden kuraktır bazen bazen buram buram çiçek kokulu mevsimlik elbise gibidir bazen giyerken bir yanıma, öbür yanım dirilir yağmur ölesiye vurgundur bana lacivert karanlıklar ülkesinden süzülen dantelli bir akşamdır ufuklarıma çöken her kirpiğim uzaklarda bir filiz her gülüşüm yeşeren bir şeftali çiçeği çıkarım balkonuna ateşli duyguların şakır bülbülce dilim ben şairim sevigilim dudaklarım yanıltmasın her çiçeğe kondurmam öpücüğümü hep susuzluk değildir taşıdığım yıllardır yükünü çektim fedakarlığın belim bu yüzde eğik ayaklarım yanıltmasın yeminliyim, giremem bu kapıdan martılar konuyor omuzlarıma hüznümün evrensel bir hüzün olduğunu haykırıyolar martılar en temiz bakiyesidr kirlenen denizimin cemrelidir ellerin, menevişlidir aynalara yüklemişsin nazını amansız cephelerde ırmakları nüfuzunla umutlandırıp rüyalara ulamışsın lekeli labirentleri, aykırı hayalleri gurbetin esrarlı noktalarına çekimlemişsin tazeleyip iksirinle ruhumu düşürmüşsün beni sensizliğe sana tutundukça sarsılıyorum seni düşündükçe esaretteyim soranlara fısıltıyla hamal olduğumu söylüyormuşsun ben leylanın hamalıyım sevgilim bu yürekten daha ağır yük taşımadı yeryüzü hamalları tut ki ibr ben değilim annem, babam, yatalak kardeşimle karanlığa döşek yapıp gökleri yorgan diye çekiyorum üstüme tut ki yoksulluğun mübtelasıyım istiyorsan, dökeyim avuçlarına içimin elmaslarını yüreğim yakut bir kolye gibi gerdanını süslesin gözlerimden zümrüt küpeler yapıp kulaklarına takayım ipekli yollarıyla gümüş penceresi, kapılarıyla istiyorsan, saraylar kondurayım gönlümden iz bırakmış bronz tenli sevgilileri hizmetçi kılayım ayaklarına ihtiraslar ihtirası yutuyor leylak bahçesinde duman tütüyor senin başladığın yerde bitiyor gündüzün gündüzde öldürdükleri ne vakit sancılansam damarlarıma sokuluyorsun sonra duyulmadık hakaretlerle tanık oluyorum kovulduğuma bir villa girişinden hangi sokağa dalsam peşimde adımlarım hangi eve yönelsem bir sürgü, bir hıçkırık bir ben varım dünyada sanki bir de yalnızlık ama güçsüz değilim ben şairim sevgilim |