Dey mona liza’nın kıskandığı el
bu kaçıncı bekleyiş trenlerin ardında
bin pare olduğum kaçıncı bozgun
bir gün bu esrarlı hikaye biter
erzurum garında, banklar üstünde
kalem bana kızgın, kitaplar kızgın
hasret katar katar uzayıp gider
içimde bir figan her düdük sesi
her vagon efkarlı bir uzun hava
göçmen kuşlar hala dönmedi geri
kurumuş, evlerin karanfilleri
ey mona liza’nın kıskandığı el
sihrine bir defa söyleyip durdum
başımı umutsuz taşlara vurdum
vermedim bir siyah fotoğrafını
ya da bir hatıra parmaklarından
beni bir kaygısız neron mu sandın
hangi düşmanımın sözüne kandın
götür, senin olsun bütün ihtişam
gece mahkumuna kalır mı akşam
erzurum garından ayrılıyorum
banklar mütereddit bakıyor ardımsıra
abdurrahman gazi yookuşlarında
mecnun’la, kerem’le buluşacağız
bu çaresiz derdi konuşacağız
yollar kıvrım kıvrım, çetin ve uzun
dağlar melankoli, dereler hüzün
takvimleri görmek istemiyorum
karanlığa dönmek istemiyorum
ey mona liza’nın kıskandığı el
bu kar yığınları cehennemden mi
bu sokaklar mahşerden mi geliyor
gürcükapı ihtirası bilmezdi
altın kalpli zambakların
filizlendiği taşmağazalar
ilmek ilmek bileklerine
geçirmezdi nefret urganlarını
nerede dadaşın gür bıyıkları
aziziye neden böyle derbeder
solan renkler kimin, kaldırımlarda
ya bu erzurum erzurum değil
ya ben başkasıyım bu erzurum’da
ey mona liza’nın kıskandığı el
belki de o eski sinemalarda
hala bir çin filmi oynamaktadır
çifteminareler mum ışığında
sonsuzluğa geçit aramaktadır
küskün çinileri yakutiye’nin
yine sessiz sessiz ağlamaktadır
ıssızlığa kurşun sıkan tabyalar
başına karalar bağlamaktadır
abdurrrahman gazi yokuşlarında
ne mecnun ve kerem, leyla ve aslı
ne de çin filminden kalan görüntü
alevli bir köpük sadece dünya
erzurum garına, banklar üstüne
dönüyorum çıplak ayaklarımla
yine kuşlar, yine rüzgar ve yağmur
zavallı gözlerim kırmızı, mahmur
unutuyor sevda resimlerini
ey mona liza’nın kıskandığı el
o eşsiz, ebedi sıladan mahrum
şarkıları sana bırakıyorum
Nurullah GENÇ