Harranlı Müneccim |
sonunda yağmur yağacak, hem öyle bir yağmur ki yapılmayan işlerin, ödenmeyen borçların, tutulmayan sözlerin mazereti olacak. ve kefareti, uğruna bir tazenin kalkıp yollara düşmeyi ve kaderle güreşmeyi bu yaşta göze alamamanın... öyle bir yağmur ki, aylarca belki yıllarca yağacak; senatoyu su basacak, sarayı, kiliseyi... ve patriğin külahını snodun çamurlu tortuları üstünde yüzdürecek kadar yükselecek sular; yağlı takkelerini yüzdürecek kadar çerçöple birlikte, kavgayı kızıştıran ruhanilerin; ve takma başı üstündeki takma perçemini biçare imparatorun. elmas sertliğinde yağacak, sabır inceliğinde... ve yasaları eritecek yağmur, töreleri - o yıkılmaz sanılan kaleleri, kurumları falan... yer gibi sağlam, gök gibi her yerde diyerek şanını yücelttikleri ama kanını emdikleri, kökünü kemirdikleri köhne devleti... öyle bir yağmur ki... allakbullak edecek piyasaları, dinleri, sanatları, ülküleri; maskaraların suratlarına sürdükleri boyalı pudra gibi eritip akıtacak, pudra şekeri gibi... dilleri, üslupları, retorikleri. ve siz ey, süslü seremonilerin, sadakat gösterilerinin, ödüllerin, nişanların altında yamalı ciğerlerini, tahta cambaz bacaklarını gizlemeye çalışan yeteneksiz saray şairleri! o yağmur yağınca, o büyük yağmur, teranelerinize can katmak için cıvıltılarına kulak kabarttığımız, tahsisat-ı mestureden ödenekli ilham perileriniz, ilham fareleriniz yuvalarından dışarı vuracak, halkın yatağının, yastığının altından, gardıroplarından fahişelerin, akla gelen her kuburdan, hatta ayak yollarından muhaliflerin; hem de leşlerinin kuyrukları sizin burunlarınıza dolanmış olarak! o yağmur yağınca, o büyük yağmur, kemerli, revaklı hayalhanelerinde arp çalan, neşide söyleyen, iskambil falı açan ve tatlı ürpermeleri içinde ölümlü ihsasların aşk oyunlarıyla oyalanan zarif ruhlarını çürütecek rutubet ve rakik vicdanlarını suskun entellektüellerin ve yıkayacak o büyük yağmur, silip temizleyecek noktasına, virgülüne kadar, halkın belleğine balçıkla sıvadıkları bulanık satırlarını, görece lekelerini şöhretimin; o göçebe serazen güzeliyle yaşanan küçük, masum macerayla ilgili... bunları ben söylüyorum; en uzak yıldızlara, ziclere, atlaslara bakarak... ben, El Harizmi'nin gözde tilmizi, -öyle olduğu için de Bağdat'a tutunamayan, Roma'da anlaşılmayan, ve Bizans'ta, elli yaşında tam yıldızı parlayacakken adı ikon kırıcıya ve kart hovardaya çıkartılan- ben, yıldızbilimci, şair Harranlı Leon: ben, matematikçi, mimar, ressam; rum ateşinin mucidi; hendesede hace-i hacegân; yedi dilde konuşan, üçünde yazan-bozan; gizli ilimlerde, bahusuz maraz-ı kalpte ve inkisar-ı aşk ve muhabette uzman; diline hâzik hekim, eline mahir cerrah; tarid-i cin ve sihir, ilahiri ilahiri ilahir... Cahit Koytak / Defter Dergisi Sonbahar 2000 sayısı |