ORTADOĞU MEKTUPLARI - 2 |
(ortadoğu çocuğu
Azize'ye ve büyümeye hasret tüm çocuklara) Suçlarını bilmeden öldürülenler için.. yirminci yüzyılın tam ortasında Azize bir kez daha gösterdi kahpeliğini zulüm bir kez daha düşürdü toprağa onurunu yeryüzünün seher vakti ölenlerin kanları soğumuştur Azize tüm duruşlarım ağrılıdır şimdi şimdi gün karanlığa durmuştur Bosnalı bir çocuğun gözleridir yüreğim vurulmuştur bir seher vakti sessizce yağdı üstlerine ölüm manga manga geldiler gözlerinde kan ellerinde zulüm vardı ama ürkekti ayak sesleri çocuk çocuk düşürdüler gövde gövde düşürdüler seher vakti sessizce yağdı üstlerine ölüm habersizdiler kutlu bayramların arefesinde suçlarını bilmeden öldürüldüler bu ne yılandır Azize beşikteki bebeği sokar bu ne namert silahtır habersiz sessiz gelir gelir yüreği bulur gelir sevdayı bulur ben oturur ağlarım öykümüz yetmez mi ağlamaya Halepçe sabahı özlemez mi bir zulmü anlatırken ağlarım bir de yetimlikleri elimi uzattığım her yerde gülmeyi unutmuş çocuk sesleri hüzünler büyür gözlerimde bu yalnızlığı yazmaya kalem utanır bu ezilmişliği yazmaya yürek utanır utanmaz kalleşlikler çağdır kimyasal silahları saklayan çağdır namertliği alkışlayan kin kundaklayan çağdır yüzkarası gönül karası ama hesabı sorulacak elleriyle dizlerini çürüten anaların seher vakti sessizce akan kanların bir de suçlarını bilmeden öldürülen o çocukların hesabı sorulacak Azize işte o zaman yarım kalmış bir mevsim olmayacak yazgımız başımız dik duracak bu yangınlara gelsin artık kanımız için aç bırakılan silahlar canımıza büyütülen silahlar ölümden öte silah var mı Azize var mı ölümden öte ölüm ben şiirler beslerim yarınlara demir prangalara söyletip isyanımı yürürüm ellerimi uzatırım sabaha ben sabahın şarkısını söylerim Azize çünkü bir sevdayı taşımaktır benim için hayat bir umudu taşımaktır kavgalı,pervasız,yiğit böyle büyürüm ben gündoğumlarında şafaklara yürürüm başladığım şarkıyı düşürmemek için yere zindanlara zincirli gençliklerin arkasında özgürüm özgürlük ellerin özgürlüğü Azize yüreğin özgürlüğü aklın özgürlüğü ben sevdanın şarkısını söylerim sabahın şarkısını dünyaya selamla bakarım ben eritir ellerim demir parmaklıkları açar soluğumla kardelenler sevdamız düşmez yere unutmam payıma düşeni sürgünleri kardeşlerimi dağılır yalnızlığım susuzluğum azalır bir mülteci yüreği olurum Baalbekte Yafa'da kanadı kırılmış bir gençlik kalsada arkamda soylu bir direnme adına çarparım bir yanda Kitab kavga bir yanda benim ellerim taş tutar demir tutar isyan tutar benim ellerim yaralarımın kanı kurumadan oturulan pazarlıklara buluşmaz benim elim hayınlığa bulaşmaz bilirim köleler özgürlük bağışlayamaz ağlarsam bir türkü gibi ağlarım bir yarın gibi konuşurum konuşacak olursam tel örgüleri aşar o zaman sevdam mayın tarlalarını mülteci kamplarını hudut kapılarını dudaklarım kanar isyan şiirleriyle bir şehidin yüreğiyle buluşur kavgalar böyle büyür umutlar böyle büyür çocuklar böyle böyle söylenir yalnızlık Ortadoğuda böyle söylenir sevda ağıtlarımızda tükenir birgün vakit varken Azize kalkıp yürümek gerek gecenin içine aydınlık şarkılarla dudaklarımızda uyandırmak büyümeye hazır tüm çocukları tutmak kaldırmak gerek yarınları kavgalara teslim ederek büyümek gerek gideceğiz Azize varılacak yerlerine yolların madem ki boynumuza borç bu kavga madem ki yüreğimize asılı bu çarpıntı, bu hüzün gideceğiz Azize güneşi görmeden ölürsek eğer sabahı görmeden ölürsek apak bir kuş konsun sırtımızı yasladığımız yere öylece beklesin doğuşunu güneşin sabahı haber versin o vakit geldiğinde Azize saçlarımız güneşlere değdiğinde çalışsın kimyasal reaktörler ve daha bilmem neler çalışsın nasıl dökülürse dökülsün üstümüze ölüm toprak bizi bir daha gömsün ölümden öte silah var mı Azize var mı ölümden öte ölüm. |