SİNAN. |
Kendi köprüsünden geçen, Kendi sebîlinden içen Açınca kanadlarını Kendi kubbesinden uçan Yerde altın eden, Gökte gümüş hilâli Eliyle göklere yazan, Lâfza-i Celâl’i , Kendi şadırvanında abdest alan Kendi mihrâbında namaz kılan, Taşı, billûru, kurşunu -Üslûb ûslüb konuşturmak Geçmişler elinden tutup Geleceklere kavuşturmuş, Serhadleri bekleyen, Kalesinin burçlarından, Mu’cizeler dökülen, Parmak uçlarından Kurduğu, ocaklar, hesaplansa, Bir şehir tutacak, Yükselttiği bacalardan Ebede kadar, şükran tütecek, Şâheserlerin bir teki, Kırk sanatçıya yetecek, Taşa toprağa ezberleten, Sûreleri, Kesip kesip kubbe yapan, Küreleri, Nice nice imâretten, Dârûşşifâdan, Asırlar boyu, dûa almış, Şimdi, öbür dünyadan Eserlerini seyre dalmış, Sarnıçlar, cedveller, çeşmeler, Şadırvanlar, kemerler, sebiller yere Alemler, kubbelere, Göğe hediyesi, Adı, “Süleymân”ın akla İlk gelen kafiyesi… İmânından harc katan, Yapılara… Kapılara diye bakabilmiş, Nice kapılara… Burada mührü tuğlası, Orda imzası… Adları gökten indiğine şâhid Minareler adının ma’nâsı… Kendi şerefelerinden ezanlar duyan Kendi yaptığı beşikte -mışıl mışıl- uyuyan, Büyük mi’mâr, Sinan! Göstermediler diye senin kerametini Esirgeme torunlarından Şefâatini. Yaptıkları kabuk kubbeyi -Parça parça- yerde bulanların, Seni düşündükçe Yüzü yerde olanların Hepsi, dikkatli çocuklarındır…inan. Hesabına, günlerce eğildiler, Yoktu en küçük kusurları… Yalnız, Sinan değildiler Nesiller, hâlâ sanatını heceliyor… Ölüm gününde eserlerinin Gözyaşını bulutlar siliyor. Uzat mübarek ellerini: Yine dünkü kadar tâze, dünkü kadar yeni Pırıltıları –Hâlâ- Sedef sedef, altın, gümüş gümüş Minareler, minberler, sütunlar, Köprüler, kapılar, mihraplar yola düşmüş… Ellerinden öpmeye geliyor.. |
|