HATUN |
Musa Carullah
Bigiyef'in üçüncü baskısını sunduğumuz ve "Kur'an Işığında Kadın"
diye çevirebileceğimiz Kur'ân-ı Kerîm Ayet-i Kerîmelerinin Nûrları Huzurunda
Hâtûn adlı eseri, aslında oldukça önemli bir tarihî arka planı olan bir eserdir.
Zira bu eser, yazarın 1916 yılında Kazan Türkleri Kongresi'ne sunduğu, kadın
haklarına dair kapsamlı bir raporun kitaplaşmış hâlidir. Aynı rapor,1917 yılında
da Moskova'da düzenlenen Birinci Umûmî Rusya Müslüman ları Kongresi'ne sunulmuş ve
büyük tartışmalara yol açmıştır. Bilhassa geleneksel düşünceyi savunan
Türkistan heyetinden büyük tepki ler almıştır. Neticede meşhur siyaset adamı Ayaz
İshâkî'nin başkanlığın daki 8. Oturumda 10 madde hâline getirilen bu rapor, oy
çokluğuyla ka bul edilir. Meşhur bilgin Âlimcan Barûdî'nin müftü seçildiği bu
kong rede, İslam tarihinde bir ilk yaşan mıştır; Şeriat Mahkemesi'ne kadı olmak
için üç kadın müracaat etmiş ve bunlardan Muhlise Bubi adlı bir hanımefendi 280
red oya karşı 308 oyla kadılığa seçilmiştir. İşte Musa Carullah'm Hatun adlı
eseri, onun bu kongrede sunduğu ra porların daha sonra kitaplaştırdığı ve
sürgünde iken 1933 yılında Ber lin'de bastırdığı hâlidir. Hatun, İslam
açısmdan kadın ile il gili sorunları bir bütünlük içinde ele alan akademik bir
çalışma değildir. Ancak, yazıldıktan yaklaşık bir asır sonra hâlâ tartışmakla
ve konuş makla tüketemediğimiz `kadın'la il gili her mesele hakkında bugün
vardığımız seviyeden pek geri kalmayan çarpıcı görüşler ihtiva et mektedir.
Kitabın özelliği, satırara larında, Kur'an'da kadına dair ayet leri hangi yöntemle
ele almamız gerektiğine dair metodolojik ipuçları verilmiş olmasıdır. Musa Carullah
bazı konularda Kur'an'ın tedricilik prensibinin nüzûl süreci ile sınırlı
olmadığını söylemiştir. Ona göre Kur'anı Kerim, kadın konusunda getirdiği
hükümlerin önünü açık bırakmıştır. Başka bir ifade ile, Kur'an Müslümanlara
kadın hakkında çizdiği çerçeve ile yetinmeyip, zaman içinde daha ileri adımlar
atmalarını em retmiştir. Ne var ki, Müslümanlar tarih içinde Kur'anı Kerim'in
bizzat çizdiği çerçeveyi dahi yakalayamamış ve Kur'an öncesi düşünceler İs lam
toplumlarında hayatiyetini, hem de İslam görüntüsü altında devam ettirmiştir.
Kadim din ve kültürlerin Müslümanlara tesiri, yerleşik kültür ve geleneklerin dine
baskın çıkması, dinin ve dinî metinlerin yanlış anlaşılması ve yanlış
yorumlanması yanında, Müslümanların ahlaki zaafları da bu tür düşüncelerin yaşa
masına ve kökleşmesine zemin teşkil etmiştir. Hatun'un ikinci önemli özelliği,
hicap ve örtün me felsefesine dair ihtiva ettiği fikirlerdir. Musa Carullah'a göre,
İslam'ın kadının örtünmesi ile ilgili hükümlerinde herhangi bir problem yok tur.
Asıl problem, tarih içinde bu hükümlerin uygulanış biçimi ve bu hükümlere
yüklenen hik metlerdedir: İslam bilginleri hicap ile ilgili bütün emir ve yasakları
`fitne korkusu' gibi mevhum hikmetlerle izah ettikleri için, bu hükümler, kadını
güneşin nurundan ilmin ay dınlığına kadar pek çok şeyden mahrum bıraka cak
şekilde uygulanmıştır. Oysa Carullah'a göre, kadının hicabına yönelik bütün
hüküm lerin, sadece erkekleri fitne ve fesada düşmek ten alıkoymak için vazedilmesi,
Allah'ın adaleti ile bağdaşmaz. Onun kendi ifadesiyle, "İlmin ve imanın
aydınlığında fitne olmaz. Varsa, fitne, erkeklerin gözlerinde, kalplerinde ve
dillerinde bulunur. İlle de tedbir almak gerekiyorsa, erkek lerin gözlerine nikap,
kalplerine âdap, dillerine ikap lazım gelir". Medenilik, insan ilişkileri ile
ilgili bir kavramdır. İslam'a göre, kadınerkek ilişkisinde medeniliğin ölçüsü,
her iki cinsin de günlük ha yatın her ânında insanlıklarını cinsiyetlerinin
önüne çıkarmalarıdır. Binaenaleyh, İslam'ın gerek erkeklere ve kadınlara yönelik
hicap ve hicaba dair hükümleri, gerekse kadınerkek iliş kisi ile ilgili bütün emir
ve yasakları, insanların bu ölçüyü yakalamalarını temin etmek içindir. Bu
sebepledir ki, hiç kimse bütün semavi din lerin kabul ettiği hicabı fitne korkusuna
bağlaya maz. "Hicap, kadınların yüzlerine ve vücutları na ait değil,
hürmetlerine ve hukuklarına dairdir. Örtünme, hiçbir zaman `avret perdesi' olarak
emredilmemiş; şeref şiarı, ismet ridası yahut hürmet ihramı olmak sıfatıyla farz
kılınmıştır. Hür kadınlara ve kibar ailelere mahsus bir ziynet olarak
emredilmiştir. Evlerde kadınların bulun duğu bölmeye `harem' denilmesi de tamamen
hürmete dayalıdır. Kâbetullah'a hangi maksat la `Harem' deniliyorsa, hatunların
hanesine `harem' denilmesi de ondandır." Hatun, ayrıca kadının yaratılışı,
aile nizamı, nikah, talak, çok eşlilik, kadının şahitliği ve kadının mirastan
payı gibi konularda çağdaş tartışmalara yepyeni pencereler açmaktadır. Mesela
fıkıh kitaplarında nikahın "erkeği kadı na sahip kılan akit" olarak tarif
edilmesi, ona göre, Kur'an'la uzaktan yakın dan alâkası olmayan bir düşüncenin
ürünüdür. Bu tarif, nikah müessesesinin kıymetini düşürdüğü gibi, erkeklerle
kadın ların birbirleri nazarında hürme tini de bitirmiştir. Oysa 4. Nisâ', 21.
ayetin açık ifadesine göre, nikah "mîsâkı ğalîz" (ağır ant laşma)
olarak adlandırılmıştır. Nikah sâdece basit bir akit değil, aynı zamanda mukaddes
bir ahit tir. Akit olarak nikah, müşterek hak ve vazifelere esas olduğu gibi, ahit
olarak da hatunların bütün hukukunu teminat altına almıştır, ayette misâk
erkeklere, misakı almak ise kadınlara isnat edilmiştir. Buna göre, nikah, ha yatın
her hâlinde, hem rah metlerinde hem de zahmetlerinde ebedî hayat arkadaşlığı
sözleşmesi ve müebbed bir ortaklık anlaşmasıdır. Musa Carullah'a göre, halk
arasında nikah akdi ile ilgili ola rak mübadele şeklindeki, "al dım",
"verdim" ibarelerinin İs lam ile alâkası yoktur. İslam fıkhında nikah ak
di mübadele (değiş tokuş) değil muahededir (karşılıklı anlaşma). Kur'an'ın
tabiriyle, mîsâkı ğalîzdır. Müekked (kuvvetli), müebbed (ebedi) ve mukaddes
(kutsal) bir misaktır (söz verme). Eğer nikahta ille de mübadele ibareleri caiz
olacaksa, 30. Rûm, 21. ayet gereği "gönül alıp gönül vermek" müla
hazasıyla caiz olur. Yoksa "mihir verip hatun almak", "başlık verip kız
satın almak" gibi hatalı tabirler, fasit (geçersiz) örfün kitaplara geçmiş
yanlışlarıdır. • . Mehmet GÖRMEZ |
|