Kürsünün hakkını veren adamdı Adaletsizlikle savaştı
Yarın ölümünün 1. yıl dönümü. O'nu rahmetle anıyoruz.
Kürsülerin haşmetli ve celalli hocasıydı. Vaazlarını on binler dinlerdi. Ama
hakkında peşi peşine davalar açıldığında arkasında bir tek kimseyi
bulamamıştı. Doğuda devletçi hoca diye propaganda yapılırken, basın onu laikliğe
aykırı davranmakla suçluyordu. Onlarca davanın hepsinden de beraat etmişti.
Allah vergisi bir hitabet ve bu istidadını cami kürsülerinde değerlendiren bir vaiz.
Vaazlarına koşan on binlere, en girift meseleleri bile sular seller gibi anlatan zeki ve
cesur din adamı. Uğradığı haksızlıklar karşısında ise camileri dolduran on
binleri yanında bulamayan yapayalnız bir çile insanı. Geçen yıl 20 Ocak
2000'de Hakk'ın
rahmetine kavuşan Timurtaş Uçar'dan bahsettiğimizi sevenleri hemen tahmin
etmiş olmalı. 1980 öncesinin sisli dönemlerinde verdiği vaazlarla ve elden ele
dolaşan kasetleriyle önemli bir boşluğu dolduran; ancak daha sonra pek ön plana
çıkmayan 'Timurtaş Hoca' meşhur; ancak layıkıyla tanınmayan bir isim.
Başarılı bir öğrenciydi
1944 tarihinde Elazığ'ın Sivrice ilçesi Uslu köyünde
doğdu. Babası Bekir Uçar, İstanbul'da Demiryolları'nda çalıştığından anne ve
kardeşlerinden ayrılarak ilkokulu Haydarpaşa'da Yeldeğirmeni İlkokulu'nda tamamladı.
Kuleli Askeri Lisesi'ni birincilikle kazanan Uçar, başarılı bir subay olabilirdi; ama
kaderinde İstanbul İmam Hatip Lisesi'ne kaydolmak ve başarılı bir din adamı olmak
vardı. İHL'ye kaydolmasında Fatih'te ikamet eden ilim adamlarının tavsiyeleri etkili
oldu. İHL'de kıymetli hocalardan ders aldı. Bunlar arasında Ömer Nasuhi Bilmen, Ahmed
Davudoğlu, Mahir İz, Peyami Safa, Ömer Kirazoğlu, Nihad Sami Baharlı, Nureddin Topçu
gibi Türk maarif tarihinde iz bırakmış isimler var.
Uçar, kelamda mahir olduğu kadar kalemde de mahirdi.
İHL'de hocası Mahir İz'e ithafen yazdığı "Kelamda da mahiriz / Kalemde de
mahiriz" beyti ile hocasının sevgisini kazandı. Okulu ikincilik derecesi ile
bitirdi. Okul arkadaşlarından o dönemde pek çok ilahiyatçı, iktisatçı ve siyaset
adamı yetişti. Diyanet İşleri eski Başkanı Tayyar Altıkulaç ve yasaklı başkan R.
Tayyip Erdoğan, Uçar'la aynı sıralarda dirsek çürüttü.
1967 yılında Bağlarbaşı'nda bulunan Yüksek İslam
Enstitüsü'nden mezun oldu. Askerliğini yedeksubay olarak yaptı. 1970'te evlendi. İlk
görev yeri olan Malatya'da 6 yıl kaldı. Heyecanlı, coşkulu hitap tarzıyla dikkat
çekti ve kalıcı hizmetler verdi. Malatya halkınca çok sevildi, tanındı. Muş'a
tayin oldu. Bir yıl kadar görevden sonra müftü muavini olarak İstanbul'a atandı.
Yeni Cami ve Şehzadebaşı'nda 2 yıl kadar etkili vaaz ve irşadda bulundu. Bu arada
birçok ilçede ve camide vaazlara devam etti.
Çok yargılandı; ama tek sabıkası
olmadı
12 Eylül 1980 ihtilalinde tutuklandı ve ailesi aylarca
nerede olduğunu bilemedi. Sıkıntılı hayat dönemi bundan sonra başladı.
Sıkıyönetim mahkemeleri, ağır ceza mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemelerinde 55
kez yargılandı. Malatya'da idamla yargılandı. Ev aramaları, gözaltılar, göz hapsi
ve yurtdışı yasakları dolayısıyla 1992'ye kadar hac ve umreye gidemedi.
1999 başında 32 yıl emek verdiği Diyanet İşleri'nden emekli oldu
Avukat bulabildiği, bulamadığı günler oldu. Bazan bir
günde iki duruşmaya çağrıldı. Vefat ettiği gün bir evrak için adliyeye giden
oğluna "Sabıka kaydına rastlanmamıştır" yazılı belge verildi. Davaları
hep beraatle sonuçlanmıştı. Avukat bulamayan babasının hukuk mücadelesini minik bir
çocuk iken izlemeye başlayan oğlu Tarık, azmetti okuyup avukat oldu. Annesi Mevlüde
Hanım bu olayı o zamanlar avukat bulmanın mümkün olmadığını belirterek,
"Herhalde Tarık'ımızın da hukuka yönelmesinin sebebi bu." diye açıkladı.
Bu arada idarî sıkıntı da başladı. Uçar, önce
Bilecik'e sürüldü, Artvin ve Bursa görevlerinden sonra, Şile'ye imam tayin oldu.
Ardından Beykoz Çavuşbaşı köyüne... Yıllar sonra -1990-Ümraniye ilçesine
İmes camiine geldi. Cemaat
yoğun bir özlemle onu hep takip etti. 1999 başında 32 yıl emek verdiği
Diyanet İşleri'nden emekli oldu. Devlete hiç karşı çıkmadı. Karşı
çıktığı; bozuk sistem, adaletsizlikler ve zulüm idi. Ne üzücüdür ki Doğu
Anadolu'da aleyhinde 'devletçi hoca' diye propaganda yürütülürken, batıda basın
yoluyla devlete karşı imiş gibi gösterildi.
Hakkında açılan davalar hep "laikliğe aykırı
propaganda yapmak" suçundan oldu. Vaazlarını kasede kaydedenler yurtiçi ve
dışında her yere ulaştırıp dağıttılar. Uçar, maddî olarak kaset
satışlarından hiçbir menfaat elde edememesine rağmen onlarca dava yine bu kasetlerden
açıldı. Ancak özel kayıt ve ticarî maksat olmadığından çoğundan beraat etti.
Emeklilik sonrası çalışmalarına devam etti. Timurtaş Uçar'ın son
anlarına kadar aktivitesini kaybetmediğini belirten oğlu Yusuf Uçar,
"Ramazan ayında irşad faaliyetleri için Avrupa'daydı. 36 konferans
verdi. Yoğun programından dolayı yorgun düşmüş." dedi. Yusuf Uçar
babasının vefatını şöyle anlattı: "Aniden rahatsızlandı. Bir buçuğa
doğru Haseki Hastanesi'ne kaldırdık. Koroner Yoğun Bakım Servisi'nde
müdahele ettiler. Şuuru açıktı. Doktorların sorularına (Allah razı
olsun.) cevabı verdi. Sonra sessizlik oldu. Şifa ayetlerini okumaya
başladı. 01.30'da (20.Ocak.2000) vefat etti. Allah rahmet eylesin.". (Onur
Kaya / İSTANBUL(cha) - Zaman gazetesi)
Timurtaş Hoca'nın avukat
oğlu Tarık: İstismar ettiler
Kasetlerden köşeyi dönenler Uçar'ın vefat ettiği gün vicdan
azabını taşıyamayıp cenazesine geldiler. Naaşının başında bekleyen avukat oğlu
Tarık Yusuf'tan helallik dilediler. Sonrasını Yusuf'tan dinleyelim: Cenazenin başında
birkaç kişi geldi yanıma. Dediler ki: "Biz sizin pederin kasetlerini çok
doldurduk, yaydık, sattık, çok gelir elde ettik. Hakkınızı helal edin."
İsimlerini vermeyeceğim, tanınan insanlar da var
içlerinde. Ben de dedim ki: "Babamın hakkı geçtiyse kendisiyle hesaplaşmanızda
fayda var. Çünkü o bundan hep şikâyet etti. Evet o kasetler belki bir hizmet ifa
etti, yayıldı, satıldı; fakat onların hep sıkıntısı geldi pedere. Hakikaten bu
işten çok gelir elde edenler oldu.
Çok profesyonelce yaptılar bu işi. Mesela bizim pederin
Şehzadebaşı'nda vaazı var. Avlusuyla birlikte 7 bin, 10 bin kişilik bir cemaat
toplanabiliyor. Cuma namazından önceki vaazı kaydediyor adam kasede. Hemen
götürüyor, Unkapanı İMÇ'de çoğaltıyor. Daha tesbihat bitip de çıkana kadar
hazırlıyorlar ve satıyorlar. Yapılan tetkiklerde kasetlerin stüdyolarda
doldurulmadığı hatta tahrifat bile yapılabildiği anlaşıldı. Çünkü bazı devlet
ve millet düşmanlığı yapan tipler, sağını solunu keserek o konuşmaları istismar
ettiler.
|