( 1930 - 1993 ) |
|
İRŞADI
Daha önceki büyük mürşidler gibi Seyyid Mu- hammed Raşid (k.s.) de Ümmet-i Muhammedin Allah Teala'ya tevbe vesilesi idi. O ulu zat hayatını yaklaşık son yirmiiki senesindeki irşadı boyunca hergün yüzlerce, hafta sonlarında ve özel günlerde binlerce kişiye Allah adına, tevbe veriyor, doğru yoldan ayrılmayacaklarına dair söz alıyordu. İrşadının ilk yıllarında tek tek tevbe verirken ileri- ki yıllarda kalabalık arttığından iki elini uzatarak sığa- bildiği kadar insanlara gruplar halinde tevbeyle bey'at veriyordu. Kişiler grup grup, önüne diz çökerek, onun söylediği tevbe sözlerini tekrarlıyor, sonra da bu sözlü tevbeyi sünnet-i seniyede tarif edildiği gibi, abdest ve gusl abdesti alarak kılacağı iki rekat tevbe namazı ile sağlamlaştırıyordu. Daha sonra bu şahıslar usülünce Allah'ı (c.c.) zikrederek ve diğer nafile amelleri öğre- nerek sünnet-i şerif'e uygûn, ihlas ve tevazu içinde di- nini yaşamaya gayret gösteriyordu. İkamet ettiği Adıyaman'ın Kâhta kazasının Menzil köyü yerleşim yerlerinden uzaktâ olmasına rağmen insanların, Allah'ın yardımı, ve fethi, Rasulullah (a.s.)'ın bereket ve feyzi ile akın akın gelmesiyle devamlı kalabalık bir şehir görünümünde, şen ve hareketli idi. Sadece Türkiye'den değil diğer İslam ülkelerinden hatta Avrupa'dan gelerek tevbe yapıp intisab edenler oluyordu. Hazret, Allah Teala'nın kıyamete kadar açık tuttuğu tevbe kapısından kim gelirse, kılık-kıyafetine, saçına-başına değil zahiren de olsa tevbe niyetine bakıyor, tevbe için diz çökme anlayış ve tevâzusunu gösteren herkese el uzatarak, tövbe veriyordu. İsteyene zikrullah gizli zikir usulünce tarif ediliyordu. Görünürde herhangi bir kimseyi ortaya çekecek cazibe olmadığı halde insanların ona teveccühünü ve gruplar halinde tevbe edişini, daha güzel yaşamak için dine yönelişini görenlerin akılları hayrette kalıyordu. Zira Hazret bu davetini ve irşadını sözlü olarak değil, mânevi nazar, Rabbani hal ve bizce farkedilmeyen ilahî bir çekimle yapıyordu. Onun yaşadığı hayat ve hal Allah adına bütün meramını anlatmaya kafi geli- yordu. O'nun derdi Allah (c.c.)'tı. Davası kulluktu. Ci- hadi ıslahtı. İstediği; ihlas, sevgi ve gayretti. Allah rızası için ve samimi niyetle yanına giden herkes, Allah yolunda ondan bir nasib almış ve muhakkak bereket- lenmiştir. O'nu şahid tutarak Allah'a tevbe edenlerin ekseriyeti, tevbesinde sadık kalmaya ve İslamı Allah . ve Resulunun istediği gibi yaşamaya çalışmıştır. Bu zamana kadar kendisinden rahatsız olanlar Allah düşmanları olmuştur. Hakkında mahkemlere duyurulan bütün suç ve suçlamalar şunlardı: "Bu zat, etrafında kalabalıkları topluyor!" "İnsanlar akın akın gelip, ziyaret ediyor, elini öpüyorlar!" "Herkese tevbe ettirip,. zikir öğretiyor!" "Milleti içki ve uyuşturucu gibi şeylerden tövbe ettirip, tekel satışlarının düşmesine ve devletin zarar görmesine sebep oluyor!" v.s. O ise, bütün teveccüh ve nazarını bu tür itham sahibi şaşkınlara değil, Allah Teala'nın açtığı tövbe kapısına koşan aşıklara dönderdi ve Nur Ceddi'nin (s.a.v.) garib kalmış ümmetine, O'na vekaleten, bereketli ellerini uzatıp tevbeye davetine devâm etti. Talebelerine: "Allah'a gelin, Allah'a dönün, O'na gideceğiz, O'na gidiyorum" diyerek bir sonbahar günü Rabbi Kerim'inin: "Ey mutmain olmuş nefis (sahibi kulum): Sen Rabbinden razı, Rabbin de senden razı olarak O'na dön. (Gel, salih) kullarımın arasına katıl. Gir cennetime!" davetine uyarak aramızdan ayrıldı. Allah rahmet etsin (Amin) Dr. A.Selahaddin Kınacı |