HAYATI-ESERLERİ. www.mebsut.com |
El-Mebsut'un yazarı, Ebû Bekr Muhammed b. Ebû Sehl Ahmed es-Serahsî İslâm fakihlerinden ve Hanefî hukukçuların en meşhurlarındandır. Şemsü’l-eimme (imamların güneşi) olarak tanınan Serahsî, usulcülüğü yanında Kelam ve Münâzara sahalarında da yetkin bir âlimdir. Bugün Merv ve Meşhet şehirleri arasında, Türkmenistan ile İran sınırında, eski bir Horasan beldesi olan ‘Serahs’ veya civarında 400/1009 tarihinde doğmuştur. -HAYATI, İLMİ, KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ- Küçük yaşta ilimle meşgul olmaya başlayan Serahsî Buhâra’da ders veren büyük hukukçu Şemsü’l-eimme Halvânî (452/1060) başta olmak üzere es-Suğdi ve Ebu Hafs Ömer b. Mansur el- Bezzâz (rh.a) gibi âlimlerden ilim tahsil eder. Parlak zekası ile kısa zamanda öne çıkan büyük hukukçu, hocası Halvânî’nin ilim okuturken kullandığı post ile mükâfatlandırıldıktan sonra ‘Şemsü’l-eimme’ lakabını da hocasından devralır. Serahsî, felsefe ve mantıkta zamanının en dâhî şahsiyeti durumuna gelmiş, kaleme aldığı eşsiz eserler ve yaptığı ilmî münazaralarla nâmı bütün İslâm âlemine yayılmıştır.[2] Maveraü'n-Nehirde yetişmiş büyük bir Türk-İslam âlimi ve hukukçusu olan Serahsî’nin, Buhâra’da tahsil görmesi, orada ders vermesi, eserlerini Özkent hapishanesinde yazmış olması, hayatının h. 480’den sonraki son ve serbest yıllarını bir Türk bölgesi olan Fergana (Mergınand)’da geçirmesi, eserlerinde özellikle Türklerden ve onların ergenliğe eriş çağlarından bahsetmesi onun Karahanlı âlimlerden olduğunu, Türk soyuna mensup olduğunu göstermektedir.[3] İnsanı hayrete düşürecek derecede kuvvetli bir hafızaya ve üstün bir yeteneğe sahip olan Serahsî bu nedenle büyük bir üne kavuştu. Etrafına toplanan öğrenci ve hayranlarının çokluğu, bazılarını kıskandıracak dereceye vardı. O, aynı zamanda tok sözlü idi. Sonunda zamanın yöneticisi tarafından, Uzcend (Özkent) kalesinde bulunan hapishanenin köşesinde bir odadaki kuyuya hapsedildi. Fakat öğrencileri onu bırakmadılar. Hapsedildiği kuyunun başında toplandılar. Böylece dersler devam etti. Herkesçe beğenilen otuz ciltlik el-Mebsut, işte bu kuyudan, Serahsi'nin hiç bir kaynağa başvurmadan öğrencilerine yazdırmasıyla, on dört yılda meydana gelmiştir. el-Mebsût onun yazdırma/imlâ yoluyla ortaya koyduğu tek eser değildir. Şerhu’s-Siyeri’l-kebîr, Şerh-u Ziyâdâti’z-Ziyâdât (en-Nüket), Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî, Şehu’l-Câmii’s-sağîr, el-Usûl adlı eserleri de imlâ yoluyla meydana gelmiş ve zamanımıza kadar ulaşmıştır. Böylece O'nun hapsedilmesi; kendisi açısından üzüntülü ve zor koşullar altında geçen çok sıkıntılı bir hayat olmuşsa da, İslam dünyası açısından son derecede yararlı eserlerin meydana gelmesine neden olan, bereketi kıyamete kadar devam edecek bir olay mahiyetini almıştır. Serahsî, hicrî beşinci asrın sonlarında vefat etmiş olan Fahru’l-İslâm Pezdevî (482/1089) ve kardeşi Sadru’l-İslâm Pezdevî (493/1100) ile Debûsî’den (430/1039) hemen sonra usûl-ü fıkıh alanında öne çıkan üç kişiden biridir.[4] Eserlerinde İslâm âleminin ortak dili olan Arapça’yı kullanan Serahsî, bazen diğer dilleri ve özellikler Farsça’yı kullanmaktadır. Fıkıh ilmi yanında Matematik ve Cebir alanında da iyi olduğu, şiirle ilgilendiği kaynaklarda ifade edilmektedir.[5] Serahsî, eserlerinde yer verdiği diğer bütün görüşler ve mezhepler hakkında tarafsız şekilde ve objektif bir bakış açışıyla tahlîl yapar. Derin bilimsel anlayışıyla meydana getirdiği eserlerinde, açıklamalarına kuvvet vermek üzere, Kur'an-ı Kerim âyetleri ve Peygamber (s.a.v.)'in hadisleri yanında tarihi olaylardan da yararlanmıştır. Meseleleri ele alışı ise felsefi mahiyette olup Hanefî mezhebinde konuları tahlîl ederek ele alan belki de ilk hukukçu kendisidir. O, siyasi kararların arka planlarına nüfûz eden anlayış kudretine ve iknâ yeteneğine sahiptir.[6]Serahsî (483/1090), Hanefî mezhebinden usûl-i fıkıh âlimi, kelamcı ve müctehiddir.[7] Kemal Paşa Zâde (940/1534), Serahsî’yi, Ebu Hanîfe (150/767) ve Şeybânî (189/805)’den hemen sonra el-Hassâf (261/874), et-Tahâvî (321/933), el-Kerhî (340/952) ve el-Halvânî (452/1060) ile birlikte üçüncü tabaka müctehidleri arasında saymaktadır.[8] O'nun, uluslararası sulh ve harp ilişkileri alanında kapsamlı bir eser olan Şerhu's-Siyeri'l-Kebir isimli eseri de, ilim dünyasında büyük şöhrete ermiş ve kabul görmüştür. Ayrıca Kitabu'l-Usul, Şerh-u Ziyâdâti'z-Ziyâdât (en-Nüket), Şerh-u Muhtasari't-Tahâvî, Şerh-u Câmii's-Sağîr adında çok değerli eserleri de vardır. Serahsi, çileli ve bereketli bir ömür sürdükten sonra 483/1090 yılında vefat etmiştir. ESERLERİ: Serahsî gerek mahiyet gerekse hacim bakımından en değerli eserlerini 466/1073-480/1087 tarihleri arasında Özkent hapishanesinde kaldığı on beş yıla yakın sürede yazdırmıştır.[9] Kaynaklarda ve kendi eserlerindeki bazı pasajlarda, on beş yıllık hapis süresinde Serahsî’nin, yanında kitap defter bulunmadığı hatta her türlü imkândan mahrum olduğu halde aşağıdaki eserleri öğrencilerine ezberden yazdırdığı bildirilmektedir.[10]Eserlerini ve özelliklerini kısaca şu şekilde ele alabiliriz: 1- Kitâbü’l-mebsût: Serahsî, Özkent’teki bir zindanda mahpusken talepler üzerine tedrisle meşgul olmayı kabul ederek bu işe İmam Hasan eş-Şeybânî (189/805)’nin ‘el-Asl’ isimli eserinin hülâsâsı olan Mervezî’nin (334/945) “el-Muhtasar” adlı eserini şerh ederek başlamıştır.[11] el-Kâfî ismiyle tanınan el-Mervezî’nin “Muhtasarı”, Hasen eş-Şeybânî tarafan telîf edilen eserlerin ihtisâr edilmiş halidir. Serahsî’nin “Mebsût” adlı kitabı, Hâkimü’ş-şehîd Mervezî’nin zikri geçen “Muhtasarı” üzerine yapılmış otuz ciltlik bir şerh olup Hanefî fıkhını delilleriyle birlikte ele alan mevcut en hacimli eserdir. Hanefî fıkhında “Şemsü’l-eimme” denilince Serahsî, “el-Mebsût” denilince de Serahsî’nin Mebsût’u anlaşılır.[12] 2- el-Usûl: Serahsî, el-Mebsût’u imlâ ettirdikten sonra bu kitaba bir giriş olması için usul-ü fıkha dair iki ciltlik bu eserini 479/1086 senesi Şevvâl ayının son günü Özkent kalesinde bir köşede yazdırmaya başlamıştır. Bazı kaynaklarda kitabın Harzen’de bulunan bir zindanda yazdırılmış olduğu belirtilmektedir.[13] 3- Şerhu’s-Siyeri’l-kebîr: Şeybânî’nin “es-Siyeru’l-kebîr” adlı kitabının şerhi olan bu eseri Özkent’te hapishanede iken yazdırmaya başlayan Serahsî, “Şurût” konusuna gelince özgürlüğüne kavuşmuş daha sonra Fergana’ya giderek eserin devamını öğrencileriyle birlikte orada Emir Hasan’ın evinde 480/1087 yılında tamamlamıştır.[14] 4- Şerhu Ziyâdâti’z-Ziyâdât (en-Nüket): Şeybânî’nin “Ziyâdâtü’z-Ziyâdât” adlı kitabında anılan ibâre ve işaretlerle alakalı olarak yazdırdığı bir şerhtir. 5- Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî: İlk Hanefî fakihlerinden Ebu Cafer et-Tahâvî’nin (321/933) “el Muhtasar” isimli eserinin şerhidir. 6- Şehu’l-Câmii’s-sağîr: İmam Ebu Yusuf’un teklifi üzerine Muhammed eş-Şeybânî tarafından yazılan “el-Câmiu’s-sağîr” adlı eserin şerhidir. Serahsî geride bahsettiğimiz beş eseri gibi bunu da Özkent’te zindanda iken yazdırmıştır.[15] 7- Şerhu’l-Câmii’l-kebîr: Muhammed eş-Şeybânî’nin “el-Camiu’l-kebîr” adlı eserinin şerhidir. 8- Şerhu Kitâbi’l-kesb: Ebü’l-Vefâ’ya göre Serahsî’nin (483/1090) bu eseri, Mebsût adlı kitabın bir cüzüdür. Bazı âlimler daha yararlı olması için onu ayrı bir kitap haline getirmişlerdir. Bu eserin bir nüshası, Medine-i Münevvere’de Arif Hikmet Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.[16] KAYNAKLAR [1] Kehhâle, Ömer Rızâ, Mu’cemü’l Müellifîn, VIII, 267. [2] Hamidullah, Muhammed, Serahsî’nin Devlerler Umûmî Hukukundaki Hissesi, A.Ü. İlâhiyat Fak. Yay., Ankara 1965, s. 16 [3] Yıldız, Abdullah, “Ebu Bekr Muhammed es-Serahsî’nin Hayatı, Sünnet Anlayışı ve Hadislerle Ameli-I.”, Harran Ünv. İlahiyat Fak. Dergisi, 1998 sy. IV., s.139. vd.; Kavakçı, Karahanlılar Dönemi İslam Hukukçuları, s. 56; bkz. İ.A., "Serahsi" md. [4] Hamidullah, Usûl-i Fıkh’ın Tarihi, s. 12; Bilmen, Ömer Nasûhî, Hukuki İslâmiyye ve Istılâhâtı-ı Fıkhiyye Kâmusu, İst. 1967, I, 362. [5] Hamidullah, Serahsî Armağanı, s.24. [6] Hamidullah, Serahsî Armağanı, s.24 [7] Kehhâle, Mu’cemü’l Müellifîn, VIII, 267. [8] Leknevî, s. 158; İ.A. Serahsî md. [9] Serahsî, Kitâbü’l-mebsût, Lübnan tsz., I, 2; Hamidullah, Usûl-i Fıkh’ın Tarihi, s. 11. [10] Serahsî, Ebu Bekr Şemsüleimme Muhammed b. Ahmed b. Sehl, (483/1090), Usulü's-Serahsi, thk. Ebü'l-Vefa Efgani Darü'l-Kitabi'l-Arabi, Kahire 1954, I, 6; Kavakçı, XI. ve XII. Asırlarda Karahanlılar Devrinde Mâverâü’-nehr Hukukçuları, s.58; Hamidullah, Serahsî Armağanı, 53. [11] Serahsî, Mebsût, I; 3-4; Hamidullah, Serahsî Armağanı, 52. [12] Kâtip Çelebi, Hacı Halife Mustafa b. Abdullah (1067/1657), Keşfü'z-zünun an esami'l-kütüb ve'l-fünun, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara 1941, II, 1580; Özel, Ahmed, Hanefî Fıkıh Âlimleri, T.D.V. Yay. Ankara 1990, s. 42. [13] Serahsî, el-Usûl, I, 5-6; Serahsî, , I; 2; Hamidullah, Serahsî Armağanı, 53. [14] Taşköprüzâde, Miftâhu’s-saâde, II, 186; Serahsî, el-Usûl, I, 6. [15] Kâtip Çelebî, Keşfü’z-zunûn, I, 561; Serahsî, el-Usûl, I, 7. [16] Bağdâdî, İsmâil Paşa (1338/1920), Hediyyetü'l-ârifîn esmâi'l-müellifîn ve âsârü'l-musannafîn; thk. İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Avni Aktuç 3. bsm. Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara 1955, II, 76 |