* MEHMED ÂKİF ERSOY ( 1877-1936m. ) |
.. |
Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif'in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder. Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn'da edebiyat dersleri veriyordu. 1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı
M. Emin Beyin kızı ismet Hanımla evlendi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Berlin ve Necid'e (Arabistan) gitti. Çanakkale harbi, onun Berlin seyahati sırasında meydana gelmiş, şâir o günlerin ıstırap ve heyecanını orada yaşamıştır. Şâir, bu iki seyâhatiyle ilgili Berlin Hatıraları ve Necid Çöllerinden Medîne'ye adlı eserlerini yazmıştır. Harbin son senesinde, çok sevdiği dostu İsmail Hakkı İzmirli ile Lübnan'a gitti. Cihan Harbi 1918'de imzâlanan Mondros Mütârekesi ile sona erdikten sonra, galip devletler Türk vatanını parçalamak ve paylaşmak için dört taraftan saldırmağa başlamışlardı. Harpten son derece bitkin bir halde çıkan Türk milleti, vatanını müdâfaa için silâha sarıldı. Âkif, vatan müdâfaasının ehemmiyetini anlatmak için hutbelerle halkı, istiklâlini muhâfaza etmek için savaşmaya çağırdı. Anadolu'da millî mücâdele rûhunun yayılması üzerine, Anadolu'ya iltihâka karar verdi. İstanbul'dan deniz yoluyla İnebolu'ya çıktı. Oradan Ankara'ya hareket etti. Konya isyanı üzerine Konya'ya gidip, ayaklanmanın bastırılmasında mühim rol oynadı. Sonra tekrar Ankara'ya döndü. Ankara'dan Kastamonu'ya giderek Nasrullah Câmiinde verdiği vaazlar neşredilerek memleketin her tarafına dağıtıldı. Sonra Ankara'ya döndü.
1920 târihinde Burdur Milletvekili olarak Birinci
Büyük Millet Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı'nı yazdı.
Meclis 12 Martta bu marşı kabul etti. 1926 yılından îtibâren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükce Kur'ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemmiyetini anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini zannetti. Lübnan'a gitti. Ağustos 1936'da Antakya'ya geldi. Mısır'a hasta olarak döndü. Hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir
kemik bırakmıştı. İstanbul'a geldi. Hastanede yattı, tedâvi gördü. Fakat
hastalığın önüne geçilemedi. 27 Aralık 1936 târihinde vefat etti. Kabri
Edirnekapı Mezarlığındadır. Mehmed Âkif yaşadığı devri bütün
genişlik ve derinliği ile şiirlerinde yansıtmaya çalışmış bir Türk şâiridir.
Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Türk milletinin içinde bulunduğu acıları,
sevinçleri, ümidleri ve hayal kırıklıklarını manzum bir târih, bir roman, bir
hikâye, bir destan havası içinde anlatmaya çalışmıştır. Eserlerindeki kişiler de
aydın, cahil, yobaz, züppe, şehirli, dinli, dinsiz, sarhoş, gariban, külhanbeyi vs.
gibi cemiyetin hemen her kesiminden insanlardır. Çevre olarak da saray, konak, câmi,
sokak, bayram yeri, mevlit cemiyeti, savaş yeri, mahalleler, köhne evlerin odaları,
oteller vs. şeklinde yaşadığı devrin bütün husûsiyetlerini aksettiren yerleri
seçmiştir. Çalışma tarzı olarak, önce görüp incelemeyi, not ederek veya aklında
tutarak ve sonra şiir taslakları kurup, onun üzerinde çalışmayı prensib
edinmiştir. Müşâhade ve kompozisyona büyük önem vermiştir. Şiirinde kapalılık
yok gibidir. Her şeyi açık açık yazmaya çalışmış, mübhem duygulardan, yüce ve
fizik ötesi mefhumlardan ve süslü hayallerden uzak durmuştur. Kişilerini ve çevreyi
resimvâri ve heykelvâri tasvirlerle anlatmıştır. Mehmed Âkif, muhtevâ yönünden
edebî ekollerden realist, biçim verdiği değer bakımından parnasçı ve bâzı
şiirlerinde de naturalist bir hava içindedir. Şiirlerinde şahsî üzüntüleri, arzu
ve istekleri yok gibidir. Toplumun dertlerini konu edinmiş, onlar adına gülmeye ve
ağlamaya çalışmıştır. Kötülerle, fakirlikle ve gerilikle mücadele esas
gâyesidir.
Şiirleri manzum hikâyeler, hitâbet
şiirleri, lirik şiirler ve taşlama şiirleri şeklinde sınıflandırılabilir.
Bunlardan manzum hikâyeleri sosyal konulu, hitâbet şiirleri didaktik muhtevalı, lirik
şiirleri vatanî, millî ve dînî coşkunluklarla dolu, taşlama şiirleri de şakadan
hicve kadar uzanan tenkitleriyle doludur. Şiirlerinde tahkiye, tasvir, hitap,
muhâvere gibi bütün anlatım yollarını başarıyla kullanmıştır. Bilhassa
muhâvere (karşılıklı konuşma) anlatım yolu onun şiirlerinin en önde gelen
özelliklerinden olmuştur. İç âhenk, daha çok lirik şiirlerinde görünür. Fazla
mecaz kullanmaktan kaçınmıştır. Mehmed Âkif milletini ve dînini seven, insanlara karşı merhametli bir mizaca sâhip, şâir tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, edebî bakımdan kıymetli şiirlerin yazarı meşhur bir Türk şâiridir. İstiklâl Marşı şâiri olması bakımından da "Millî Şâir" ismini almıştır. Eserleri: Eserlerinin umûmî
ünvanı Safahât'tır ve ilk eseri yalnız bu adı taşır. İkinci kitabının
adı Süleymaniye Kürsüsünde'dir. Hakkın Sesleri üçüncü, Fatih
Kürsüsünden dördüncü, Hâtıralar beşinci, Âsım altıncı, Gölgeler
yedinci kitabının adıdır. Bunlar, değişik târihlerde çeşitli kereler
basılmış olup, hepsi birlikte Safahât adı altında da basılmıştır. Safahât'taki
mısraların tamamı 12 bini bulur. Şiirlerinden İstiklâl Marşı, Bülbül, Ordunun
Duası, Çanakkale gibileri bestelenmiştir. |