Sevdiklerimize bilgimizin, kültürümüzün, geleneğimizin,
dilimizin geliştirdiği en güzel kelimelerle hitap ederiz. Sevgilim, canım, ciğerim,
servi boylum, ahu gözlüm, sultanım... vs. gibi kelimeler kimliklerini de beraberlerinde
taşırlar. Dil bilimi bu kelimelerin hangi çağlardan, hangi dağlardan veya hangi
bağlardan akıp, hangi medeniyetlerden süzülerek geldiğini belirler.
Şair: “Güzelliğin neye yarar, şu bendeki göz olmasa” der. Göz görür, gönül
sever, akılda bu işe şaşar kalır. Gören gözü, seven gönülü, sevmeyi ve
sevilenleri yaratan ise Allah (c.c.) dır.
Kedinin gözünde bülbül, bir yudumluk ettir. Öküzün gözünde çiçek bir
çiğnemlik ottur. İnsanın gözünde ise binlerce şiirin yazılmasına binlerce resmin
yapılmasına ilham kaynağıdır. İnsan ve kedi İkiside göze sahiptir ama Allahımız
bize ayrı bir göz, ayrı bir gönül vermiştir.
Sevgimizi ve sevdiklerimizi yaratan Allah’ımızı seviyoruz. Peki ama Allah’ımızı
tanıyor muyuz? Biz tanıdıklarımızı duyma, görme, tatma, koklama, dokunma gibi beş
duyumuz, hafızamız ve genlerimizdeki programa göre tanırız.
Uzaktaki eşyayı gözümüz görmez. Sesini kulağımız işitmez. Duyu organlarımızın
bir sınırı var. Hafızamızın sınırı da ana rahminden öne geçemez, kabirden
öteye geçemez. Sınırlı olan sınırsızı kavrayamaz.
Şair: “İdraki uluhiyyetine var mıdır imkan Aklın dahi mahiyyetini bilmiyor insan”
(İsmail Safa) “Akl”ın ne olduğunu kavrayamayan insan, bu akılla Allah’ın
zatını kavramaya çalışıyor. Kavrayamayınca en kolay yolu seçiyor ve inkara
yöneliyor.
Dede Korkut: "Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin
Görklü (güzel) Tanrı
Çok cahiller seni gökte arar, yerde ister
Sen hod (kendi) mü’minlerin
gönlündesin" der.
Rabbimiz: "Gözler onu idrak edemez. O gözleri idrak eder. O her şeye nüfuz eden
iyilik yapan ve her şeyden haberi olandır” buyurur. (K.K. En’am 103) Sevgi gönülde
olur. Ancak gönüldeki sevgi görünmez. O görünmeyen sevgiyi, sevgiliye gönderirken
yine görünmeyen elçilerle göndeririz. Kelimeler elçilerimizdir.
Mecnun: “Leyla, Leyla” diyerek sevgisini açığa çıkarıyordu. Biz gönlümüzün
tamamını Allah’a imanla süsledik. Dilimizi O’nun güzel isimleriyle süsleyelim.
Böyle yaparken sevgimizi Mevla’mıza bildirmiyoruz. O zaten biliyor. Biz, Allah’ın
güzel isimleriyle zikrederken, cümle aleme güzellikler saçarken, ağzımızı
Allah’ımızın isimleriyle hem tatlandırıyor, hemde en güzel kelimelerle
ağzımızı ayarlayarak kötü kelimelere yer vermiyoruz.
“Gül” deyince burnumuza güzel koku gelmez. “Bal” deyince ağzımız tatlanmaz.
Gülü koklamalı, balı tatmalı.
Mevlana: “Ey Hu, Hu” diyen ve “Hu” demeye kanaat eden, “Hu” kadehinden
içmeyince heva ve hevesten nasıl kurtulursun?” diyor. (T. Mevlevi Şerh.3447)
El-Esmâ-ül Hüsnâ= Allah’ın güzel isimleri bizi Allah’a götürürse, bizi
benliğimizden sıyırır, kir ve pasımızı kazırsa, gülü koklar, balı tadarsak
muradımıza ermiş oluruz.
Süleyman Çelebi: “Bir kez Allah dese Aşk ile lisan
Dökülür cümle günah mislü hazan"
Allah’ın isimleri aşk ile söylenirse üzüntü, stres, keder, gam ve günahın
döküleceğini söylüyor. Dilinle Allah, Allah, Allah diyerek zikret. Kalbinle de
Allah’ın yarattıklarını fikret, düşün. Fikirsiz zikirin, zikirsiz fikirin
faydası yoktur.
Şeyh-ül İslam Yahya efendi:
"Bir alay olsa güzeller hep teveccüh yaredir
Halkı alem birbirine padişahı gösterir” diyor. Yani göz binlerce güzel görse de
gönül yare yönelir.
Çünkü yaratılmışların her biri Yaratanı gösterir. Bazılarının günde yüz defa
“Avrupa birliği, Avrupa birliği” diye zikrettiği bu günler de, bizde yüz bir defa
“Allah, Allah, Allah" diye zikredelim.
Bakalım kim kazanacak?
Annenizi, babanızı, eşinizi, dostlarınızı
seversiniz ve sevdiğinizi uygun, güzel
bir kelime veya cümle ile ifade edersiniz.
Bu ifade etme işi yalnız karşı tarafa
bildirme işi değildir. Kendi iç dünyamızda
besleyip büyüttüğümüz sevginin dilimizde
kelimeden çiçekler açması gibidir. Gül
ağacı özünde taşıdığı çiçeğini bülbülüne
sunamazsa kurur. Tepeden tırnağa kadar
bütün hücrelerimizde ve gönlümüzde
taşıdığımız Allah'a imanımızın zikir çiçeğini
açtıramazsak biz de çöl gibi kurak, ateist-
gavur gibi çorak oluruz. Ot bitmeyen
toprak, meyve vermeyen diken gibi oluruz.
Toplumların kanını emen Siyonist, girdiği
ülkelerde kan, gözyaşı, yangın, radyasyon,
barut kokusu saçan kapitalist gibi oluruz.
Askerlik yaparken okuma yazma
bilmeyenlerin mektubunu ben okuyup
yazıverirdim. Bir arkadaşımıza mektup
eşinden gelirdi. İkinci mektup gelinceye
kadar o mektubu her gün bana okuturdu.
Ben okurdum. Benim dilimden ancak
kelimeler ve harfler çıkardı.
Ancak onun içinden geçenleri ben
anlayamazdım. Mektuptaki "Osman'ım"
sözcüğü bana göre yedi harfli bir sözcüktür.
Gel onu bir de Osman'a sor. O
"Osman'ım" sözcüğündeki "ım" eki neler
ifade ediyor.
Osman eşinin kendini sevdiğini biliyordu.
Ama tekrar tekrar "Osman'ım" kelimesini
duymak istiyordu. Bizim içimizi dışımızı
bilen Allah'ımız: "Ey iman edenler, Allah'ı
çokca zikredin" buyurur. (Ahzab 41)
Peki ama nasıl zikredeceğiz? Şair: "Kaddı
yâra kimi ar-ar dedi, kimisi elif/Cümlenin
maksudu bir amma rivayet muhtelif" diyor.
Yani sevgilinin boyunu kimileri serviye
benzetti, kimileri elife benzetti.
Hepsinin sevdiği ve anlattığı aynı ama
kelimeleri ayrı. Kelimelerimizin gücü bizim
kültürümüzle orantılıdır. "Gözüyün çapağını
yiyeyim" diyerek sevdiğini anlatmaya
çalışan biri, bir başkasını kusturabilir. Birisi
"Minik kuşum" derken, yılan yetiştiricisi de
"yılanım" diyebilir.
Onun için Rabbimiz " Size öğrettiği gibi
Allah'ı zikredin" buyurmuş. (Bakara 239)
"En güzel isimler Allah'a aittir. O isimlerle
Allah'a dua ediniz" buyurur. (A'raf 180)
Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'inde güzel
isimlerinden 99 kadarını bize bildirmiş. ,
Peygamber Efendimiz de dualarında
Rabbinin isimleri ile dua etmiş. El-Esma-ül
Hüsna hadisinde bize 99 tanesini
öğretivermiş. Kur'an ve sünnetin
öğrettiklerinin dışına çıkarsak çok iyi
niyetlerle biz de yanılabiliriz. "Allah'ın
isimlerinde sapanları/sapıtanları bırakınız"
buyurur. (A'raf 180)
"Allah üçtür" diyen Hıristiyanlar, "Allah
hiçtir" diyen ateist-gavurlar, "Allah
tabiattır" diyen eski dehriyyun, yeni
natüralistler hep Allah'ı tanımada kendi
akıllarını esas alıp Allâh'a sınır çizmişler ve
o sınırın dışına çıkmaya izin vermedikleri
bir mahkum haline getirmeye çalışırken
kendileri cehenneme mahkum olmuşlar.
Batıda Allah'ı Kiliseye mahkum ettiklerini
söyleyenler İslam aleminde de camiye
mahkum etmeye çalışıyorlar.
Ama siz "Lâ ilâhe" deki "Lâ" kılıcıyla
onların putlarını parçalıyor, denizin leşi
dışa attığı gibi kendini ilahlaştırmaya
çalışan şahıs, kurum ve kuruluşları gönül
denizinizden sürüp çıkarıyor ve "İllallah"
kelimei tayyibesiyle gönül denizini tertemiz
berrak hale getiriyorsunuz.
"La ilahe illallah" derken bir çok ilah var
da onları reddetmiyorsunuz. Onlar zaten
yoktu. Ancak kendini ilah zanneden
"Allah'ın dediği değil, benim dediğim olur"
diyen Firavunlaşmış insanlar var. Sen
onlara "delilik yapma, Allah'tan başka
Yaratan, Yaşatan ve Yöneten yoktur"
diyorsun. Haydin sizde günde yüz defa "Lâ
ilâhe illallah" demeye başlayıverin.
Güneş yedi renkten meydana gelir. Tek renk halinde görünür. Ama tabiatta milyonlarca
renk cümbüşüne dönüşür.
“Allah” ismi bütün el-esmâ-ül-hüsnâ’sının manasını kendinde toplayan bir
isimdir. Altı milyar insan, Allah’a inanır. Ancak Allah’ın isimleri, sıfatları ve
fiillerinde herkes kendi ufku kadar Allah’a sınır çizer.
Biz ise aklımızla Allah’a sınır çizmek, tarif etmek yerine Rabbimiz
Kur’anın’da kendini bize nasıl tarif etmişse biz öyle inanırız. Bizim
imanımızın daha sağlam olduğunu söylememiz bundan kaynaklanmaktadır.
“Rahman, Rahim, Ğaffâr, Kahhâr isimleri Allah’ın güzel isimlerindendir” diyoruz
da “Allah ismi, Rahmanın isimlerindendir” demiyoruz. Bu da gösteriyor ki bütün
güzel isimlerin ma’nası “Allah” ismi içinde toplanmıştır. Onun için K.
Kerim’de 2697 defa Allah ismi tekrarlanmıştır. Diğerleri bir veya birkaç defa
tekrarlanmışlar.
Kelam sıfatının “Kün” = “ol” emriyle kainat yaratılmıştır.
El-esmâ-ül-hüsnâ’sıyla varlığa tecelli etmiştir. Güneşin aynada göründüğü
gibi tecelli etmiştir. Hz. Ali (r.a.) “nereye baksam Allah’ın san’atını,
kudretini, ilmini görürüm” diyor.
Rabbimiz: “Allah’ın nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde karışıklık
çıkararak bozgunculuk yapmayın” buyurur. (A’raf 74)
Bir haftalık çocuğunuzu nasıl dikkat ederek, hiçbir tarafını incitmeden severseniz,
çiçekli bir bahçede dolaşırken çiçekleri ezmeden gezerseniz, yeryüzünü
dolaşırken de “bu dağlar, bu taşlar, bu kuşlar, bu denizler, bu yıldızlar, bu
çiçekler, bu böcekler Allah’ındır” diyerek dikkat edeceksiniz. Sevdiklerinizin
çocuklarını, çiçeklerini korursunuz. Rabbiniz ise size bütün sevdiklerinizi
yaratandır. Kainat dediğimiz “evren” Rabbimizin mülküdür. Allah’a iman eden
onun mülkünü korur. Şirkle, isyanla, inkarla, israfla o mülkü kirletmez.
Çatık kaşlı, asık suratlı, cimri bir zenginin köşkünün bahçesinde kahve içen
Neyzen Tevfik ağzına gelen balgamı atmak için sağına bakar gül var, soluna bakar
sümbül var, önü ardı her taraf çiçek. Tükürecek yer bulamayınca ev sahibinin
yüzüne tükürmüş ve “daha uygun yer bulamadım” demiş.
Yunus’un “sordum sarı çiçeğe” ilahisinde söylediği çiçeklerin “Allah”
diyerek açtığını, derelerin “Allah” diyerek aktığını, rüzgarların
“Allah” diyerek estiğini düşünen insan, havayı kokuşturamaz, dereyi kirletemez.
İşte Rabbimizin Kur’anın’da birinci derecede iman üzerinde durması bundandır.
Günümüzde paraya tapanlar, para putunu kasasında tutmak için “İktisad” adı
altında sanayii artıklarını temizlemeye yanaşmayıp, para putunu çevreyi korumak
için harcayamadığından denizdeki balıkları, havadaki kuşları, dağlardaki
ağaçları kuruttular.
Halk uyanmadan kendileri ucuz paralarla “çevreci dernekleri” kurdurup halkın
gözlerini başka yerlere çekmeye çalışıyorlar. Allah’a iman eden herkes
Allah’ın mülkünü korumakla görevlidir. Allah’ımız yalnız Müslümanların
Allah’ı değildir. Bütün alemlerin Rabbidir.
Her gün namazımızda kırk defa bunu tekrarlıyoruz. Evrensel dinin mü’minleriyiz.
Alemlere rahmet olan peygamberin rahmet ümmetiyiz. Avrupa birliğindekiler,
Amerikadakiler, Afrika, Japonya ve tüm dünyadakiler, aynı güneşte ısınırlar, aynı
Allah’ın kullarıdırlar. Hz. Adem’in çocuklarıdırlar.
Efendimiz: “Allah yeryüzünü bana dürdü/topladı, doğusunu da, batısını da
gördüm. Bana dürülen o yerlere, yeryüzünün doğusuna da, batısına da ümmetim
sahip olacaktır” buyurmuş. (Müslim fiten bab 5, Hadis 2889, Ebu Davud fiten 1 hadis
4252, Tirmizi fiten Hadis 2203, İbni Mace fiten hadis 3952.
Alemlerin Rabbi Allah’a ve alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.)e
iman edenlere yeni ufuklar açılıyor. Hayırlı olsun.
Ana
Sayfa |