“Ölüleri dirilten” anlamına gelen bu “el-Bais” ismi şerifi Kur’an-ı
Kerim’de “el-Bais” olarak değil de Kabirlerde olanları diriltir şeklinde
gelmiştir. “Kıyamet muhakkak gelecektir ve onda hiç şüphe yoktur. Allah muhakkak
kabirdekileri diriltir” (Hac 7)
Gözle görülemeyecek kadar küçük meni parçacığını ana karnında diriltip
dünyaya çıkaran Rabbimiz, kabirlerdekini de diriltir.
Güz mevsiminde sayılarını ancak Allah’ın bildiği çekirdekler ve daneler
yapraklarına sarınarak, üzerlerine de kardan kefenler çekerek toprağa gömülürler.
Bahar mevsimi gelince İsrafil’in Sur’u gibi seher yelleri esmeye başlayınca
ölmüş çekirdekler çiçeğe dönüşürler.
Rabbimiz her an bize diriliş mucizelerini göstermekte. Ancak insanoğlu gördükleri
üzerinde fazla düşünmemekte ve önem vermemekte.
Aklı gözünde olan, bülbülü bir yudumluk et gibi gören, Materyalist kafaya sahip
insanlar her çağda olmuş.
İmansızın bir çürümüş kemiği ufalayarak Efendimize: “Bu çürümüş kemikleri
kim diriltecek?” demiş. Rabbimiz cevap veriyor: “Deki! Onları ilk defa yaratan
diriltecektir. O bütün yaratıkları bilir. (Yasin 78-79)
12 Eylül 1980 askeri darbenin ardından hapishaneler ağzına kadar doldu. Bende vaiz
olarak ağırlığı hapishaneye verdim. Sağcılara ayrı ders, solculara ayrı ders
veriyorum. Aslında aynı mahallenin iki çocuğu veya aynı ailenin iki çocuğundan
birine “sen sağcısın” demişler. Öbürüne de “sen solcusun” demişler.
Bunların arasında hiçbir kültür farkı yok.
Solcular bölümünden biri “ben ahirete inanmam. Bir adam denize düşse. Balina adamı
yutsa, balıkçılar balinayı tutsa, bin parça yapıp satsa, binlerce adam balinayı
yese. Bunlar ayrı ayrı ülkelerde ölse, birisi yanıp duman olsa, şimdi bu denize
düşen adamı Allah nereden bulacak?” demişti.
Bak sen dağılışı anlattın. Bende senin toplanışını anlatayım. Bundan otuz beş
sene önce sen yoktun. Ana rahmine düştün. Orada seni besleyip büyüten Allah, seni
dünyaya çıkardı. Adana’dan domates, Konya’dan un, Karaman’dan bulgur, Rize’den
çay, Trakya’dan ayçiçeği, gökyüzünden güneş enerjisi, Afrika’dan lodos,
Kafkaslar dan poyraz geldi ve bu hale geldin.
İnsan bile televizyon vericisiyle havaya verdiği ses, renk ve çizgileri dünyanın
öbür ucunda televizyon düğmesine basıverince topluyor. İnsanı yaratan Allah niçin
toplamasın? Dediğimde topluca “toplar hocam” demişlerdi.
“Şifa tefsiri” adı altında sekiz cilt olarak yayınlanan tefsirimi önce İstanbul
da Cağaloğlu’nda Cezeri Kasım Paşa Camii’nin konferans salonunda herkese açık
ders olarak yaptım.
O derslere katılan, insanların öldükten sonra amellerine göre tekrar dünyaya
geldiğine inanan bir dinleyenime: “Peki dünyada nüfus artıyor mu? Geriye doğru
gidersek Adem ile Havva’dan geldiğimize inanıyor musun?” dediğimde. “Evet
inanıyorum ve nüfus da artıyor.” demişti. “Peki Adem ölünce badem olarak gelir.
Badem ölünce Adem olarak gelir ve nüfus çoğalmazdı. Bu artış nereden geliyor?”
Dediğimde “Onu merkezimize sormam lazım” dedi ve bir hafta sonra “uzaylı
dostlarımızdan takviye yapılıyormuş” demişti.
Ayrıca derse katılan ve İslam dinini de öğrenmeye çalışan Adana’lı bir
delikanlı “Hocam ben, annem, babam, bizim köy hepimiz bir başkasının ruhunu
taşıdığımıza, çocukluktan itibaren inandırılırız. Aklım başıma gelince yalan
söylediğimin farkına vardım. Ama bırakmak zor. Ama şimdi ben yapmıyorum.
Atmıyorum. Ama ailem yine atmaya devam ediyor” demişti.
Türkiye de yetmiş milyon insandan kimse geçmişte dünyada nasıl yaşadığını
hatırlamaz. Yalnız Adana ve Hatay yöresinde bir avuç insan hatırlar.
Ayrıca bu köylerde uzun araştırma yapan Amerikalıların söylenenlerin inandırıcı
olmadığı kararına vardıklarına Prof. Doksat bey bir televizyon programında
söylemiştir.el-Bais’e =Ölüleri diriltene iman edenler olarak bizler de diriliş
erleri olur ve bir insanın Müslüman olmasına sebep olursak bütün insanlığı
diriltmiş gibi oluruz.
Ana Sayfa
|